Dilenciler
Tatil için gittikleri beldede çocuklarıyla yürürken dilenci babadan para istiyor.
Baba cebinden bir dolar çıkarıyor ve vermeden önce,
-“Umarım sana yararlı bir şey için harcarsın; senin duruşun, bakışın istersen bunu yapabileceğini gösteriyor,” diyor.
Dilenci,
-“Allah senden razı olsun, karnım aç, bu parayla kendime ekmek alacam,” karşılığını veriyor.
Baba,
-“Sana inanıyorum ve sana iyi bir gün diliyorum,” deyip oradan uzaklaşıyor.
Bir süre sonra, 14 yaşındaki kızı,
-“Baba, adam sana yalan söylüyor; ben anladım, sen anlamadın mı?
O parayla gidip ucuz şarap alacak ve içecek. Sen o adamın alkolik kalmasına yardımcı oluyorsun, bunu nasıl yapabilirsin?” diye soruyor.
Babası,
-“Evet, kızım haklı olabilirsin. O adam muhtemelen gidip içki alacak, ama her zamanki kadar rahat alamayacak, bir yerinde biraz rahatsızlık duyacak. ”diyor.
Sonrasında aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:
-“Bunun ne önemi var baba, netice itibariyle yine bir şarapçı olarak sokaklarda dilenmeye devam edecek. Sen verdiğin parayla onun şarap içen ve sokakta yaşayan bir adam olmasına yardım etmiş oluyorsun.”
-“O insanın kaybettiği şeyin ne olduğunun farkındayım. O insan, kendi gözünde itibarını kaybetmiş. Kendi gözünde onurunu geri kazanıncaya kadar bir gayret göstermeyecektir. Gördüğün gibi ben onun gözüne bakarak konuştum, para verirken onu konuşulacak, dikkate alınacak, değer verilecek, gözüne bakılacak haysiyetli biri olarak gördüm ve bunu sözümle ve tavrımla ifade ettim. Ve bu o bir dolardan çok daha önemli bir hediyedir.
-“Ama ne işe yaradı ki?”
-“Siz gördünüz ve şimdi bu konuşmayı yapıyoruz.”
Günde beş kişi o insanın gözüne baksa ve gerçekten ona haysiyetli bir insan gibi davransa, zaman içinde o kişi, kendine saygı duyar ve ona göre bir hayat oluşturur. Hayat öyküsünün bir yerinde, çok muhtemelen çocukluğunda ya da ergenliğinde, onun doğuştan hakkı olan onuru ondan çalındı. Onurunu kaybetmiş bir insanın içi boştur; iç boşluk insana çok çok acı verir; o bunu şarapla unutmaya çalışıyor.
-“Yani ben sokaktaki dilencilere onurlu insanlarmış gibi mi davranayım?”
-“Sokaktaki dilenci olsun ya da olmasın, bilmeni istediğim şu: Bir insana verebileceğin en değerli şey, onu itibarlı, onurlu, değerli biri olarak görmendir.”
-“Peki, bundan benim kazancım ne?”
-“Her insanın doğuştan Allah vergisi olan onuruna saygı duyduğun zaman kendi özüne olan saygın sağlamlaşır. Hiç kimse senin onurunu senden çalamaz.”
Baba on dört yaşındaki kızı ile konuşurken sekiz yaşındaki oğlu ve on yaşlarındaki kızı da bu konuşmayı dinlemekteydiler.
Ertesi gün, sekiz yaşındaki oğlu,
-“Baba bugün bana biraz daha fazla harçlık verir misin”, diye sorar.
Baba,
“Ne kadar fazla” diye sorduğunda,
-“Bir dolar”, yanıtını alır.
Baba çocuğun istediği parayı verir.
Büyük kız, erkek kardeşinin bir sokak dilencisiyle yapmış olduğu konuşmayı babasına akşam şöyle anlatır:
-“Dilenciye yaklaştı ve ‘İyi günler Bayım; size bir dolar vermek istiyorum, kabul eder misiniz?’
Şaşkınlıkla çocuğa bakan dilenci, elini uzatınca,
-“Bu parayı yararlı bir şey için harcayacağınıza inanıyorum. Sizin iyi bir insan olduğunuzu gözlerinizden anlıyorum. Size inanıyorum ve size iyi bir gün diliyorum,” dedi ve parayı verdi.
Baba soruyor,
-“Peki, adam ne yaptı?”
-“Onun için anlatıyorum, Baba, inanamazsın; adam para elinde heykel gibi orada bir süre dondu kaldı.” Biz yürüdük, gittik. Bir süre sonra geri dönüp baktığımda, onu yere çömelmiş ve başını iki elinin arasına almış vaziyette gördüm. Çok etkilenmişe benziyordu.”
Bu anlattığım Shmuley Boteach’ın çocuklarıyla başından geçmiş gerçek bir öykü.
Bu yazıyı yazarken kendi başımdan geçen bir olayı hatırladım: Los Angeles’ta bir yaz sabahı deniz kıyısında kumsalda yürüyüşte parkta gecelemiş iki “evsiz” gördüm ve onlara para vermek istedim. Yanlarına gittim ve her birine 10’ar dolar vermek istediğimi ve lütfen kabul etmelerini söyledim.
İnanamaz gözlerle, ‘nereden çıktı bu, neden?’ gibime yüzüme baktılar.
-“Sabah sabah gidin sıcak bir çorba için,” dedim.
Yüzüme tuhaf tuhaf baktılar ve biri,
-“Çorba yerine sıcak kakao içsem, olur mu?” diye bana sordu.
O zaman iki şeyin farkına vardım:
Bir, Amerika’da sabah kahvaltısında çorba içmek geleneği yoktur ve iki, sıcak kakao içmek için adam benden izin istiyor, bana karşı dürüst davranmak istiyor, söz verip sözünü tutamaz duruma düşmek istemiyor.
Onurlu bir insanla konuşmuştum; şimdi daha iyi anlıyorum.
Doğan Cüceloğlu (18/02/2013)
Yorum gönder