Antik Yunan Dünyasının 7 Sporu
En sevdikleri sporcuları, günümüzün en fanatik spor hayranlarına bile aşırı gelebilecek derecede idolleştiren ilk kültür Antik Yunanlardı.
(C: The Metropolitan Museum of Art)
Antik Yunan atletleri, fiziksel yeteneklerin sergilendiği çeşitli bireysel spor dallarında yarışıyorlardı.
İlk resmi Olimpiyat Oyunlarını MÖ 776’da düzenleyen antik Yunanlar, seyircilerle dolu arenalar önünde eğlence amaçlı düzenlenen, büyük ölçekli spor etkinlikleri kavramını ortaya attılar. Bunun da ötesinde, en sevdikleri sporcuları, günümüzün en fanatik spor hayranlarına bile aşırı gelebilecek derecede idolleştiren ilk kültür onlardı.
Southern Utah Üniversitesi’nde tarih profesörü olan, antik Yunan atletizminde uzman ve “Antik Yunanistan’ın Kraliyet Oyunları: Arkeoloji, Sporcular ve Kahramanlar” (The Crown Games of Ancient Greece: Archaeology, Athletes and Heroes) kitabının yazarı David Lunt’a göre; Yunanlar, sporcuların özel güçlere sahip olduğuna inanıyordu. “Onlara ithafen şiirler yazdırdılar ve iyileştirme yetenekleri olduğuna inandıkları sporcu heykelleriyle ilgili hikayeler anlattılar.”
Lunt, karma dövüş sanatlarının antik eşdeğeri olan Pankration’da şampiyon bir boksör, koşucu ve yarışmacı olan Thasos’lu Theagenes’in örneğini aktarıyor; kendisi, atletik yeteneği nedeniyle o kadar idolleştirilmişti ki, 1930’larda arkeologlar, onun ibadetine adanmış bir sunak bulmuşlardı. Lunt’a göre, insanlar bu sporcular için çıldırıyorlardı.
Antik Yunanların spor tutkusu, erkeklerin spora katılarak yetişmesinden kaynaklanıyor olabilir. Lunt’a göre her Yunan şehrinin, yerel erkeklerin soyunup güreş ve koşu yarışları gibi çeşitli spor dallarında çıplak yarışabilecekleri kendi Gymnasium’ları (spor salonu) vardı.
Sardes Antik Kenti’ndeki Gymnasium yapısı. (C: Carole Raddato)
Antik ve modern Olimpiyatları karşılaştıran Kaliforniya Üniversitesi’nde klasikler alanında doçent olan Zina Giannopoulou’ya göre; Yunanlar fiziksel ve atletik güce değer veriyordu ve biçimli erkek vücudu estetik açıdan hoş görülüyordu. “Fiziksel güç ve cesaret aynı zamanda ahlaki gücün göstergeleri olarak görülüyordu; öz disiplini, sıkı çalışmayı ve kazanmaya adanmışlığı simgeliyordu”. Sporcular, erdem veya mükemmellik anlamına gelen Yunanca bir terim olan arete’nin vücut bulmuş hali olarak görülüyordu.
Yunanlar ayrıca yarışmaları izlemeyi de seviyorlardı. Her dört yılda bir düzenlenen Olimpiyatlara ek olarak, diğer dini festivallerde de oyunlar düzenlediler: Delphi’de Apollon için Pythian Oyunları, Poseidon için İsthmia Oyunları ve Zeus’un onuruna düzenlenen Nemea Oyunları. Toplu olarak “Taç Oyunları” adıyla bilinen bu yarışmalar, araba yarışlarından atletizm etkinliklerine ve dövüş sporlarına kadar çeşitli etkinlikleri içeriyordu.
Bu etkinliklerde yarışan sporcular büyük olasılıkla, geçinmek için çalışmak yerine antrenman yapmaya gücü yeten varlıklı Yunanlardı. Lunt’a göre; Olimpiyatlarda yarışmak isteyenlerin, yetkililerin gözetimi altında antrenman yapmak için en az bir ay önceden gelmesi gerekiyordu. Bu görevliler muhtemelen yarışmanın standartlarına uymayan herkesi eliyordu.
Yunanlarda takım sporları yoktu, yalnızca bireysel yarışmalar vardı ve kadınların etkinliklerde yarışmasına, hatta evli kadınların oyunlara katılmasına bile izin vermiyorlardı. Ancak efsanevi bir istisna vardı: Oğlunun boks maçını izleyebilmek için erkek antrenör kılığına giren Rodoslu Kallipateira. Giannopoulou’ya göre; yakalandığında, kendi aralarında sekiz kez kazanan bir babası, üç erkek kardeşi, bir oğlu ve bir yeğeni olduğu için tüm kadınlardan kendisinin katılmasına izin verilmesi gerektiğini söyleyerek kendini savundu. “Hayatı bağışlandı ancak sonrasında antrenörlerin oyunlara çıplak katılmaları gerekti.”
İşte antik Yunan sporcularının yarıştığı sporlardan bazıları.
1. Araba Yarışları
Araba yarışları en eski Yunan sporlarından biriydi. Antik çömleklere ilişkin sanatsal kanıtlar, bu sporun MÖ 1.600 ila 1.100 arasındaki Miken dönemine kadar uzandığını gösteriyor. Giannopoulou da Homeros’un İlyada’da Patroklus’un cenazesinde düzenlenen bir araba yarışını anlattığını belirtiyor. Olimpiyatlara ilk kez MÖ 680 yılında katılan sürücüler, hem dört hem de iki atlı araba yarışlarında yarışıyordu.
MÖ 510 civarına tarihlenen bu amfora, oyunların en prestijli etkinliği ve programın büyük finali olan dört atlı araba yarışının ödülüydü. İnanışa göre, yarışmayı Atina’nın efsanevi ilk kralı Erechtheus başlatmıştı, ve hatta quadriga’nın (dört atlı araba) icadıyla da anılıyor. (C: The Metropolitan Museum of Art)
Miller’e göre yarış, bir hipodrom veya at pisti etrafında 12 tur ve ardından ters yönde 12 turdan oluşuyordu. Gerçek uzunluk, etkinliğin yapıldığı yere bağlı olarak değişiyordu. Araba yarışı, rekabet edilmesi pahalı bir spordu ve sürücülerin kendi adlarına yarışmasını izleyen atların ve arabaların sahipleri, bu etkinliği servetlerini göstermek için kullanıyorlardı. Hipodromların ortasındaki oval düzlüğün ortasında bir bölücü yoktu, bazen savaş arabaları ve at takımları arasında kafa kafaya çarpışmalar oluyordu, bu da araba yarışını son derece tehlikeli bir spor haline getiriyordu.
2. At Yarışları
Miller’ın kitabına göre, binicilerin at sırtında yarıştığı etkinlik olan Kele, MÖ 648 yılında Olimpiyatlara eklendiler. Yarış yaklaşık 1,2 kilometre uzunluğundaydı. Genç oğlanlardan ve muhtemelen kölelerden oluşan jokeyler, eyer veya üzengi olmadan, atlarını yönlendirmek için yalnızca dizginler ve kırbaç kullanarak at sürüyorlardı.
3. Koşu
Yunanlar koşu yarışlarını, özellikle de adını eski bir ölçü biriminden alan ve Stephen Gaylord Miller’ın “Antik Yunan Atletizmi” eserine göre modern atletlerin 200 metrelik sürat koşusuna karşılık gelen “stadion”u seviyorlardı. MÖ 776’dan 726’ya kadar Olimpiyat Oyunlarındaki tek etkinlikti. Yunanlar daha sonra günümüzün 400 metre yarışına eşdeğer olan “diaulos”u ve modern 10K yarışına benzeyen, 7.5 ila 9 kilometre arası bir mesafe yarışı olan “dolichos”u da eklediler. Ancak Yunanların modern dönemde eşdeğeri olmayan bir etkinliği vardı: yarışmacıların Yunan piyadelerini taklit ettiği, miğferler ve bronz tekmelikler takarak koştuğu ve kalkanlar taşıdığı “hoplitodromos”.
4. Güreş
MÖ 500’lere tarihlenen skyphos, bu ölümcül yarışmayı yakından denetleyen bir antrenörü gösteriyor. Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergileniyor. (C: The Metropolitan Museum of Art)
Miller’a göre, antik Yunan tarzı güreşte, yarışmacılar rakibi yere fırlatmak amacıyla ayakta dövüşüyorlardı. Rakibin omuzlarını yere yapıştırma kavramı henüz mevcut değildi. Bunun yerine güreşçiler rakibini üç kez yere atarak maçı kazanırlardı. Lunt’a göre antik etkinliğin bir diğer benzersiz özelliği de ağırlık sınıflarının olmamasıydı. Antik çağların en zorlu güreşçisi, efsaneye göre, yeni doğmuş bir buzağıyı tam boyutlu bir öküz haline gelinceye kadar kaldırıp taşıyarak muazzam gücünü geliştiren Krotonlu Milon’du.
5. Pentathlon
Disk ve cirit atma, modern saha etkinliklerine göre antik Yunanlara kadar uzanıyor, ancak o zamanlar ayrı etkinlikler değildi. Bunun yerine, uzun atlama, koşma ve güreşi de içeren beş etkinlikten oluşan bir kombinasyon olan pentathlonun parçasıydılar. Yunanlar “haltere” adı verilen kurşun veya taş ağırlıklar kullanıyorlardı; bazıları bunun atlayıcıların yarışma sırasında kendilerini daha da ileri itmek amacıyla kullandıklarına inanıyor, ancak Lunt bu ağırlıkların yalnızca antrenmanda kullanıldığını öne sürüyor.
6. Boks
“Terme Boksörü” ya da Dinlenen Boksör heykeli. (C: Flickr/Steven Zucker)
Modern boksun aksine, Yunanların versiyonunda raundlar ve süre sınırlaması yoktu. Bunun yerine boksörler, yarışmacılardan biri devam edemeyecek hale gelene veya yenildiğini kabul edene kadar dövüşüyorlardı. Güreşte olduğu gibi, Yunan boksörler de tek bir açık bölümde yarışıyordu ve eklemlerinin ve bileklerinin etrafında “himantes” adı verilen ince deri kayışlar giyiyorlardı, ancak dolgulu eldivenler kullanmıyorlardı.
7. Pankration
Adı Antik Yunanca’da “tam zafer” anlamına gelen bu spor, modern karma dövüş sanatlarının bir nevi sınır tanımayan versiyonuydu. Thomas A. Green’in “Dünyanın Dövüş Sanatları: Bir Ansiklopedi, Cilt 1” (Martial Arts of the World: An Encyclopedia, Vol 1) kitabına göre; yarışmacılar, boks yumrukları, dirsekler, diz vuruşları, rakibin bacaklarına yönelik alçak vuruşlar, boyun eğme tutuşları ve yerde boğuşma gibi modern MMA ile aynı tekniklerden bazılarını kullanıyorlardı.
Ayrıca, MMA’da izin verilmeyen bir şekilde rakiplerinin kasıklarına vurmalarına veya tekme atmalarına da izin veriliyordu ve modern UFC dövüşçülerinin aksine eldiven giymiyorlardı; bu da onlara bir karate vuruşu olan bıçak darbesini kullanmalarına izin veriyordu. Sadece ısırmak ve oymak yasa dışıydı.
Michael B. Poliakoff’un “Antik Dünyada Dövüş Sporları: Rekabet, Şiddet ve Kültür” (Combat Sports in the Ancient World: Competition, Violence, and Culture) adlı eserine göre Sikyonlu Sostratus, rakiplerinin parmaklarını kırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalana kadar acı verici bir şekilde geriye doğru bükerek (MMA’da yasaklanan başka bir teknik) yarışmalarda çok sayıda taç kazanmıştı.
Yarışmacılar yastıklı yüzeye sahip sekizgen arena yerine kum çukurunda savaşıyorlardı. Sonuç, bir sporcunun yalnızca dövüş becerilerini değil aynı zamanda acıya dayanma yeteneğini de test eden kanlı, acımasız bir yarışmaydı. MS 2. yüzyıl yazarı Lukianos’un tanımladığı gibi, hakemin “onları teşvik etmesi ve darbeyi vuran kişiyi övmesi” nedeniyle, dövüşçüler ağızları kan ve kumla dolana kadar birbirlerine yumruk atarlardı.
MS 2. yüzyıl tarihli bir Roma kabartmasından alınan bu parça, Yunanistan’daki dört yerde verilen standart ödülleri temsil ediyor: Atina’daki Panathenaea Oyunlarından bir zeytinyağı amforası, İsthmia’dan bir çam çelengi, Argos’tan bir bronz kalkan ve Nemea’daki oyunlardan bir kereviz çelengi. (C: The Metropolitan Museum of Art)
Antik Yunan atletleri, ödül kazanma fırsatlarına sahip olmalarına rağmen, bugün NBA ve NFL oyuncularının aldığı astronomik maaşlarla karşılaştırılabilecek bir kazanç elde edemiyorlardı. Atina ve Athena onuruna düzenlenen Panathenaea Oyunlarında, koşu yarışının galibi, zeytinyağıyla dolu 200 büyük, bezemeli kabın sahibi oluyordu.
Ancak birçok antik yarışmacı için kalabalığın övgüsü ve yetenekleri nedeniyle ölümsüzlüğe ulaşma şansı yeterli bir kazanç olabilirdi.
Kaynak: Yazar: Begüm Bozoğlu 19 Mayıs 2024 – arkeofili.com
Yorum gönder