15 yaşında Siirt’ten çıkıp adını dünyaya duyuran Avrupa şampiyonu milli güreşçi Evin Demirhan: Bu güç hepimizde var
Avrupa şampiyonu milli güreşçimiz Evin Demirhan Yavuz, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Karşınıza ne kadar zorluk çıkarsa çıksın, yine de devam etmelisiniz. Çünkü bir amacınız olduğunda bunun mutlaka bir bedeli oluyor. Ben bu bedelleri ödedim, engelleri aştım. Bu güç hepimizin içinde var. Benim için amaç, unvan sahibi olmaktan çok öteye geçti. Her başarının arkasından ulaştığım çocuk ve kadınlar oldu. İşte ben onların içindeki umut ateşini yakmak, çok daha fazlasına ulaşmak istiyorum.
Neden erkek sporu olarak görülen güreşi seçtiniz?
Aslında ben seçmedim. Evim spor salonuna yakındı. Güreşe bir arkadaşım gidiyordu. Türkiye beşincisi olmuştu. O yönlendirdi.
İlk başladığınızda ailenizin tepkisi ne oldu?
Özellikle ağabeyim çok karşıydı. Ağabeyim de eski judocu. Güreş salonu üst, judo salonu da alt kattaydı. Benim mayo giyecek olmam, yarışmalara katılacak olmam, antrenmanlar falan onun gözünde çok büyüyordu, kabullenemiyordu. Antrenmanlara gizli saklı gidiyordum. Arkadaşlarıma antrenman çantamı veriyordum, onlar götürüyorlardı. Sürekli bir tedirginlik halindeydim. Elde ettiğim başarılarda bile gururlu hissedemiyordum. “Acaba bir şey diyecekler mi, bir şey olacak mı, beni geri alacaklar mı” diye düşünüp tedirginlikler yaşıyordum.
Çok kısa sürede art arda gelen büyük başarılardan sonra mı ailenizin desteği geldi?
Benim ailem biraz muhafazakârdır. Babam çok fazla bilincinde değildi, güreş maçı izlememişti. Ne giydiğimi bilmiyordu. İlk başlarda biraz daha farkında olsa muhtemelen izin vermeyecekti. Avrupa şampiyonu olduktan sonra babam izledi, gördü. Sonra herkes ne giydiğime, ne yaptığıma değil başarıma odaklandı. Benimle birlikte o gururu yaşadılar. Türk bayrağını dalgalandırdım, Avrupa’da İstiklal Marşı’mız okundu. Onları değiştiren de bu oldu. Farklı görev aynı amaç…
Şehit Zafer Kılıç’ın adının verildiği okuldan mezunsunuz. Bu sizi nasıl motive etti?
Zafer Kılıç’ın kızı Ecem, benim kız kardeşimin sınıf arkadaşıydı. Sürekli görüşürdük. İlk spor lisesi açıldı ve ismi de Zafer Kılıç oldu. Branşlaşmam, antrenmanlarıma devam etmem orada gerçekleşti. İlerlememde okulumun desteği çok büyük. Hem çok yakından tanıdığımız arkadaşımızın babasının adı olması, hem de vatanı için şehit düşmesi bize farklı duygular hissettiriyordu. Benim de ülkem için başarı elde etmemde büyük bir motivasyon oldu. “Ben de bayrağımızı dalgalandırmalıyım” diye düşünüyordum. Bizim için o milli duygu, o bayrak sevdası okulumda daha arttı. Benim için çok anlamlı. Aynı amaca farklı şekilde hizmet etmek gibi. ‘Siirt’ten güreşle çıktım’
İlk katıldığınız şampiyonada Türkiye şampiyonu olmayı bekliyor muydunuz?
Ben de bu kadar başarılı olacağımı düşünmüyordum. Ama antrenörüm yetenekli olduğumu söylüyordu. İlerleyeceğimi o görmüştü. Babamla konuşması, izin alması, benim ilk Türkiye şampiyonasına gitmem, şampiyon olarak dönmem, bu işe artık tamamen başlama noktam oldu.
Siirt’ten ilk çıkışınız güreşle mi oldu?
Evet, 15 yaşındaydım. Yalova’ya gittim. İlk yolculuğumdu ve çok uzun sürdü. Otobüsle 24 saatte gittik. Tarifsiz heyecanlanmış ve hiç uyumamıştım. Tüm yol gözümü bile kırpmadım. Hatırlıyorum da bana otobüste “Evin uyumadın mı” diyorlardı. Ben hâlâ pencereden dışarıyı izliyordum.
Bir yıl içinde büyük başarılar kazandınız…
Başladıktan iki ay sonra Türkiye şampiyonu oldum.
“BENİM İÇİN EN KOLAY OLANI MİNDERDE MÜCADELE ETMEKTİ”
Nasıl bu kadar kısa zamanda oldu?
Güreş için doğmuşum. Ama aynı zamanda küçüklüğümden beri hep hırslıydım. Kalabalık bir aile olduğumuz için ben sürekli aileme kendimi kanıtlamak istiyordum. Benden küçük kardeşimle bir büyük abimin dersleri çok iyiydi ve çok takdir görüyorlardı. Bu konuda geride kalmak beni üzüyordu. Yani kendimi göstermem lazımdı, bir şey yapmam gerekiyordu. O hırsla çok çalışıyordum ve hiç yorulmuyordum. O nedenle bunun da bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
Kadın güreşinde Türkiye’ye ilk Avrupa şampiyonluğunu siz getirdiniz. Bu büyük başarı ne hissettirdi?
Bizim kadın güreşinde hiç Avrupa şampiyonumuz yoktu. Bunu ilk final müsabakasına kaldığımda antrenörüm söyledi. “Kadınlarda hiçbir kategoride Avrupa şampiyonumuz yok. Kazanırsan, ilk olacaksın” dedi. Her gittiğim turnuvadan, maçtan, müsabakadan şampiyonlukla dönmüştüm. Hiç kaybetme duygusunu yaşamamışım. O nedenle “Burada da farklı bir şey olmayacak” diye düşündüm. Öyle de oldu ama kaybettikten sonra büyük bir iş başardığımı anladım. Ben gerçekten ilk olmuştum. Bir müsabakada kaybediyorsunuz ve sizi minderden kaldıramıyorlar.
Hisleriniz neydi o anda?
Şampiyon olduktan bir yıl sonraki Avrupa şampiyonasıydı ve yarı finaldi. Ne ben ne de takımım kaybedeceğime ihtimal veriyorduk. Herkesin gözünde yenilmez gibiydim. Maç 6 dakika sürüyor. İlk devreyi verdim. İkinci devre de bitiyordu ve ben maçı alamıyordum. “Yok, gerçek olamaz, rüyadayım” diyordum. Hakem son düdüğü çaldı ve o an yere yıkıldım. Rüyada olmak istedim, uyanmak, minderden kalkmak istemedim. Birkaç arkadaşım minderden almaya çalıştı. Sonra bir antrenörümüz kaldırdı beni, sırtına aldı. “Hayır, çıkmak istemiyorum minderden. Bir daha güreşeceğim” diyordum. Hiç kabullenememiştim.
Kaybetme duygusuyla barıştınız mı?
Tekrar maça gittiğimde kaybetme ihtimali beni çok korkutmaya başladı. Ama onun arkasından gerçekleşen Dünya şampiyonasında ilk dünya üçüncülüğü yine bana nasip oldu. Ama hâlâ mutlu değildim. 2016’ya kadar Avrupa şampiyonu olamadım.
Peki 2016’da şampiyonluk nasıl geldi?
Bu altı yılda şampiyonluk benim için çok daha kıymetli olmaya başladı, başarılarımın gözümdeki değeri arttı. Hiç kaybetmeseydim, şu anda büyüklere devam etmeyebilirdim.
Yine altı yıl sonra 2022’de büyüklerde Avrupa şampiyonu oldunuz. Anlamı neydi?
Büyükler kategorisi süreci biraz durağan geçti. Profesyonel sporcularla karşılaşıyordum ve yaşım küçüktü. Çok fazla güç ve tecrübe farkı vardı. İmkânsız geliyordu. Sonra kürsüde yer almaya başladım. Büyüklerde ilk madalyamı dünya üçüncülüğü ile 2017’de aldım. Benim ve arkadaşlarım için büyüklerde Avrupa şampiyonluğu, dünyada madalya almak mucize gibiydi. Baktık ki onu da başarıyoruz. Başlarda üçüncülük, ikincilik oluyordu. 2016’daki gibi tekrar o şampiyonluğu yaşamak istiyordum. Çok iddialı gitmiştim, sonunda altın madalyayı kazandım. Bizler için gençlerde madalya almak hayal iken şu anda büyükler kategorisinde Avrupa’nın zirvesindeyim. ‘Altına çok yakınız’ n 2024 Paris Yaz Olimpiyatları ağustos ayında. Türkiye’ye kadın güreşinde ilk altın madalya gelecek mi? 2020’deki olimpiyatta sadece Yasemin abla ile ben katıldık. Tek madalyayı Yasemin abla aldı, ben alamadım. Şimdi kendi aramızda “Olimpiyatlarda ilk altını hangimiz alacak?” diye konuşuyoruz. İlk alan isim yine tarihe geçecek. Gerçekten hepimiz yakınız buna.
Sizden sonra sporla, güreşle ilgili Siirt’teki algı nasıl değişti?
Ben en dibinden geldim ve şu an gelinen noktayı görünce çok mutlu oluyorum. Yalnız Siirt değil, Balıkesir’den, İzmir’den gelen arkadaşlarım var. Hepimizin hikâyesinde “Kadından güreşçi mi olur” cümlesi geçiyor. Ama başarılar geldikçe önce ailemde en başta ağabeyim ve babamda sonra etrafımdaki diğer insanlarda, komşularımızda, akrabalarımızda, tabii özellikle erkeklerde bakış açısı değişti. İlk başlarda kimse bilmiyordu ama şu anda Siirt’in merkezinde büyük bir spor salonuna adım verildi. Orada yeni sporcular yetişiyor.
Sizden sonra Siirt kadınlar için güreş şehri oldu diyebilir miyiz?
Evet, kesinlikle öyle. İlk başta beş kişiydik. Beşimiz de Türkiye şampiyonasında madalya aldık ve milli takıma davet edildik. Orada bir oluşum başlattık, iyi bir sistem oturttuk.
Genç kızlardan nasıl geri bildirimler alıyorsunuz?
Adımın verildiği spor salonuna gittiğimde kızların fotoğrafımı ekran resmi yaptığını gördüm. “Seni izliyoruz Evin abla, senin gibi olmak istiyoruz. İnşallah bizim ismimizi de salonlara verirler. Biz de bunu başarmak istiyoruz” diyorlar. Sosyal medyadan mesajlar alıyorum. “Benim ailem de izin vermiyor Evin abla, ne yapmam gerekiyor” diye soruyorlar. Parkta gezerken annelere denk geliyorum, “Kızımı senin sayesinde güreşe başlattım” diyenlerle karşılaşıyorum. n
Ne söylemek istersiniz genç kızlara?
Güreşçi olmak zorunda değilsiniz. Spor yapmak zorunda da değilsiniz. Ne yaparsanız yapın, aile, toplum baskısı gibi karşınıza ne kadar zorluk çıkarsa çıksın, yine de devam etmelisiniz. Çünkü bir amacınız olduğunda bunun mutlaka bir bedeli oluyor. Ben bu bedelleri ödedim, bu engelleri aştım. Bu güç hepimizin içinde var. ‘Zorlukları umursamadan…’
Geri dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?
Bu mücadele, sadece minderde verilen bir mücadele değil. Aslında benim için en kolayı minderde mücadele vermekti. Onun öncesinde ailemi ikna etmek, küçük, tek minderli bir salonda, güreş ayakkabımız, mayomuz yokken antrenman yapmak… Ama hiçbir zorluğu umursamadan yalnızca başarıya odaklandım ve şimdi olduğum yere geldim.
Siirt’e dönmeyi düşünüyor musunuz?
Tabii ki. Bizim kültürümüzde, liseye kadar okursun. Şanslıysan lise ve üniversite okursun. Sonra evlendiriliyorsun. Biz küçükken kardeşlerimle “Meslek sahibi olacağız. Kadınlar ve çocuklara yönelik bir şeyler yapacağız” derdik. Güreşe başladıktan sonra imkânlarımız biraz daha çoğaldı. Şu anda ulaşabileceğimiz insan sayısı ya da bir şeyler yapabilmek için imkânımız da oluştu. Şimdi hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek istiyoruz. Aktif sporculuk hayatım bittikten sonra Siirt’te çalışmalarımıza başlayacağız.
Amacınız nedir?
Aslında neye hizmet ettiğimi sonradan fark ettim. Sadece aldığımız madalyalarla ya da “Avrupa şampiyonu olayım, olimpiyata gidiyorum, olimpiyatta şampiyon olayım değil bu”. Her başarının arkasından ulaştığım çocuk ve kadınlar oldu. Onlar benim hikâyemle cesaretlenmeye başladı. İşte ben onların içindeki umut ateşini yakmak istiyorum. Daha fazla çocuğa, kadına ulaşmak istiyorum. Benim için amaç unvan sahibi olmaktan çok öteye geçti, bir kadına daha cesaret vermek, umut olmak istiyorum.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
Yorum gönder