Toplumbilim Terimleri Sözlüğü
abecesiz | Kimi insanbilimcilere göre, okuma yazmayı oluşturmamış ya da okuma yazmadan yoksun topluluklara özgü nitelik. |
abecesizlik oranı | Bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun okul çağındaki ve daha yukarı yaşlardaki nüfusu içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı. |
açlık | Bir toplumda, bir toplumsal kümede nüfusun bir bölümünün yaşamda kalabilmek için gerekli olan ölçüde beslenememesi ve bu yüzden ölüme gitmesi olgusu. |
adalet | Belli bir toplumda, belli bir tarihsel dönemde bir toplumsal olgunun adil sayılması yoluyla korunması tutumu. |
adalet ve adaletsizlik | Toplumsal olayların değişik aktöresel nitelikleri, bk. adalet, adaletsizlik. |
adaletsizlik | Belli bir toplumda, belli bir tarihsel dönemde bir toplumsal olgunun haksız sayılarak kınanması tutumu. |
aile | Evlilik ve kan bağına, başka deyişle karı-koca, ana-baba-çocuklar, kardeşler vb. arasındaki ilişkilere dayalı olan bir toplum çekirdeği. |
aile toplumbilimi | Toplumlarda, toplumsal kümelerde aile kurumunun toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
aktöre | Bir toplumda, bir toplumsal kümede belli bir tarihsel dönemde benimsenmekte olan ve nesnel toplumsal yasalarla belirlenen doğru ve yanlışa ilişkin davranış kuralları. |
aktöre ikiliği | Bir toplumda ya da toplumsal kümede biri toplum ya da küme içi ilişkilerde, öbürü başka toplum ya da kümelerle ilişkilerde uygulanan iki ayrı tür aktörenin var olması. |
aktöre toplumbilimi | Toplumlardaki, toplumsal kümelerdeki aktöre ölçü ve kurallarının özellikleri ve toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
aktörelilik | Topluluk yaşımını, insan davranışlarını düzenleyerek insanların birbirlerine ve topluma karşı ödevlerini belirleyen kurallar ve ölçülerin toplamı. |
aktöresel | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin iyiyi kötüyü, haklıyı haksızı, ödev, onur vb. olguları değerlendirmesine ilişkin olan. |
aktöresel ülkü | Aktöresel yetkinlik örneği sayılan bir ırada bulunduğu tasarlanan özelliklere, aktöresel niteliklere ve bunları gerçekleştiren davranışlara ilişkin anlayış. |
aktöresel yargı | Bireylerin, örgütlerin, halkların eylem ve davranışlarının aktöre açısından değerlerini dile getiren yargı. |
alan araştırması | Türlü toplumsal olguların, örnekleme yoluyla seçilen somut örnekler üzerinde incelenmesi yöntemi. |
algı | Nesnel dünyanın başta görme örgeni olmak üzere insanın duyu örgenlerini etkilemesi ve böylece nesnelerin bilinçte yansıması. |
alışkanlıklar | Uzun süre içindeki yinelenmeler sonunda özdevimselleşen bilinçsiz ya da bilinçli davranışlar. |
alpa tapınma | Ölmüş alp kişilerin ruhlarına tapınma. |
altyapı | Tarihsel özdekçiliğe göre, toplumun ekonomik yapısını oluşturan ve insan bilincinden bağımsız olarak biçimlenen üretim ilişkilerinin tümü. |
amaç içeriği | Bir toplumsal küme üyelerinin, o kümeye özgü eylemlerinin yöneldiği çıkar ve değerlerin toplamı. |
ana eğilim | Bir toplumsal kümenin ya da bir olgular yığınının temel, ortalama ya da ortaklaşa özelliği. |
anakent | Çevresindeki bölgeye ve buradaki irili ufaklı kent topluluklarına ekonomik, uygulayımsal, ekinsel bakımlardan egemen durumda olan başlıca büyük kentlerden her birine verilen ad. |
anamal | 1. Klasik ekonomiye göre, zenginliklerin yaratılmasında, ekonomik işlerin görülmesinde kullanılan ve bir üretim birimi ya da işletme için zorunlu olan özdeksel nesneler. 2-Marksçı ekonomiye göre, ücretli işçi çalıştırmanın ve böylece artık değeri almanın |
anamalcılık | Üretim araçlarının anamalcı sınıf üyelerinin iyeliği altında olduğu toplumsal düzen. |
anasanlılık | Doğan çocuğa anasının ya da ana soyundan başka yakınların adının verildiği evlilik düzeni. |
anasızlık | Çocuğun hiç anne bilmemesi, bebeklik yıllarında aylarca anneden uzak kalması ya da annesinin yerini bir başka kadının aldığını görmesi durumları. |
anasoyluluk | Soyun, kalıtın, toplumsal yerin yalnızca ya da öncelikle ana yanından belirlendiği aile düzeni. |
anayerlilik | Kocanın evlendikten sonra, daha önce yaşadığı yerde değil, karısının ailesinin yaşamakta olduğu yerde yerleşmesine dayalı evlilik düzeni. |
anlak | İnsanın yaşadığı deneylerden soyutlama ve öğrenme yoluyla yeni durumlara uyma yeteneği. |
anlak ölçeri | Eğitimden mesleğe yöneltmeğe değin toplumsal yaşamın türlü alanlarında kullanılan ve bireylerin anlaksal gelişme düzeyini saptamak amacıyla hazırlanan bir tür soru kâğıdı. |
anlam | Bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinin türlü ekin öğeleriyle ilgili olarak yaptıkları düşünsel çağrışım. |
ansal bozukluk | Birey kişiliğinin toplumsal-ruhsal çevresine uyamaması, fiziksel ya da toplumsal-ruhsal bakımlardan bunalım içine düşerek çözülmesi, bozulması durumu. |
ansal evrim | İnsanın tarihsel evrim içinde ansal bakımdan gittikçe daha yüksek yeterlikler elde etmesi süreci. |
ansal gelişme | Bireyin doğumundan olgunluk dönemine değin ansal yetenek ve işlemlerinin artan bir ölçüde oluşup örgütlenmesi süreci. |
ansal sağlık | Birey kişiliğinin toplumsal-ruhsal çevresine uyum göstermede başarılı olması, özlem ve dilekleri ile gerçek yaşam koşulları arasında büyük ayrılıkların bulunmaması durumu. |
araştırıcı davranış | 1. Bebeklerin, hayvanların ve öbür aşağı canlıların, öğrenme sürecinin başlangıcında kendilerine yön vermelerinin ilk aşamasındaki devinimleri. 2. Belli bir durumu tam olarak inceledikten sonra, ona ilişkin başka durumları da kavramsal olarak inceleme. |
astlık | Toplumsal sıralanma, sınıf ya da yetke aşamalanması bakımlarından başkalarına göre aşağı olan ve o kişilere karşı ilişkilerinde bağımlılık gösteren bireylerin, sınıfların, ırkların… durumu. |
aşama sırası | Yetkenin, en geniş ölçüde en üst aşamalarda olmak üzere, değişik önem sıraları arasında katı ve kesin bir biçimde dağıldığı toplumsal örgütleniş biçimi. |
aşamalar kuramı | (Rostow) Toplumların ekonomik gelişmesinin, geleneksel toplum-ön koşullar dönemi -kalkış dönemi- ekonomik olgunluk dönemi- yüksek yığın tüketimi dönemi diye adlandırılan, birbirini izleyen beş dönemden oluştuğunu savunan kuram. |
aşılama | Toplumsal koşullandırma içinde düşünme, uslamlama gibi denetim yollarının işlemesine olanak bırakmadan, bireylerde önceden belirlenmiş tepkileri elde edecek ölçüde güçlü bir uyarıcı yardımıyla sağlanan inandırma biçimi. |
aşırı uyarılırlık | Canlı varlığın iç ve dış çevrenin dürtülerine anında ve aşırı ölçüde tepki gösterebilme özelliği. |
ataerki | Erkeklerin genel olarak kadına üstün tutulduğu soyun, kalıtın, orunun, konut yerinin, yetkenin vb. baba yanınca belirlendiği ve elde edildiği toplumsal örgütleniş biçimi. |
ataerkil düzen | İlkel ortaklık düzeninin çözülmesi aşamasında ortaya çıkan ve oymağın yaşamının her alanında erkeğin egemenliğine dayalı olan toplumsal örgütleniş biçimi. |
atalar | 1. Bireyin kan ve dünürlük ilişkileri ile bağlı bulunduğu ve zaman olarak kendinden önce yaşamış olan aile ve yakınlık kümesi üyeleri. 2. Bir toplumsal küme ya da toplumun geçmiş kuşakları. |
atalara tapınma | Ölmüş ataların ruhlarına tapınma. |
atılım | Niceliksel değişmelerin bir toplumsal olgunun eski niteliklerinde değişikliklere yol açıp yeni bir nitelik ortaya çıkardığı köklü değişiklik aşaması. |
avcı-toplayıcı topluluk | Yaşamlarını avlanma ve bitki toplama ile sürdüren ilkel insan topluluğu. |
ayaktakımı | 1. Hindistan sınıf düzeninde hiç bir kasta üye olmayan, bütün kastların en altında olan bireyler. 2. Genellikle aşağılanan toplumsal sınıf ya da kümelerin üyeleri. |
aydınkesim | Bir toplumda bilim, ekin ve sanat ile yakın ilgisi bulunan bireylerin oluşturduğu toplumsal küme. |
ayna benlik | Bireyin, başkalarının kendisine karşı dışa vurmuş tutumlarına dayalı olarak oluşturduğu, kendi kendisine ilişkin yargılarının toplamı toplumsallaşmış benlik. |
ayrılma | Karı kocanın karşılıklı anlaşıp, eşin ve çocukların bakım ve desteklenmesi konularını bir çözüme bağlayarak evlilik birliğini bozmaları. |
azel | Siyasal ekonomide az sayıda anamalcının ekonomik yaşama egemen olduğu, henüz tamamlanmamış tekel düzeni. |
azgelişmiş ülke | bk. gelişmemiş ülke. |
azınlık kümesi | Bir toplumda çoğunluğunkinden ayrı budunbilimsel, ekinsel özelliklerle birbirine bağlı bireylerden oluşan ikincil küme. |
babasanlılık | Doğan çocuğa babasının ya da baba soyundan başka yakınlarının adının verildiği evlilik düzeni. |
babasoyluluk | Soyun, kalıtın ya da orunun yalnızca ya da öncelikle erkek üye yoluyla belirlendiği aile düzeni. |
babayerlilik | Evlenen çiftin kocanın babasının oturduğu yerde oturmasını öngören evlilik düzeni. |
bağdaştırmacılık | Çatışık ya da en azından birbirinden ayrı toplumsal kesimlerin, ilkelerin, ekinlerin vb. her birinin kimi öğeleri belirgin biçimde varlıklarını sürdürmekle birlikte, tek birim içinde bir araya getirilmesi. |
bağımlı değişken | Kendisindeki değişmeler, bağımsız değişkendeki değişmelerle tanımlanabilen değişken. |
bağımlılık | Bir kişi, toplumsal küme ya da toplumun siyasal, ekonomik, ekinsel vb. bakımlardan başka kişi, küme ya da toplumların güdüm ve yönetimi altına girmesi durumu. |
bağımsızlık | Bir kişi, toplumsal küme ya da toplumun ekonomik, siyasal, ekinsel vb. bakımlardan başka kişi, küme ya da toplumların güdüm ve yönetimi altında bulunmaması durumu. |
bakış çerçevesi | Bir bireyin ya da toplumsal kümenin, içinde bulunduğu toplumsal gerçekliği algılayışını belirleyen kavramlar bütünü. |
baldızalma | Bir erkeğin karısı sağken ya da öldükten sonra, karısının küçük kız kardeşlerinden biri ya da birkaçı ile evlenebilmesinin ya da evlenmesi gerektiğinin toplumsal olarak benimsendiği evlilik düzeni. |
baskı kümesi | Yöneticileri ya da önderleri aracılığıyla hükümeti ya da başka toplumsal kümeleri etkileyerek üyelerinin ortak çıkarlarını gerçekleştirmeyi ve korumayı amaçlayan örgütlü toplumsal küme. |
baskı yönetimi | Herhangi bir denetimle sınırlanmış olmayan bir devlet başkanının başına buyruk kişisel yönetimi. |
baskıcı etkileyim | Bireyler, toplumsal kümeler ya da toplumlar arasında erk kullanma yoluyla astlık-üstlük ilişkileri kuran, astın yapısı, işleyişi ve amaçlarının üstçe belirlenmesine yol açan toplumsal etkileyim biçimi. |
basmakalıp yargı | Bireyler, toplumsal kümeler ya da toplumsal kurumlar üzerine genellikle sözlü olarak verilen duygusal yüklü yalınkat, ortaklaşa yargı. |
baş | İlkel topluluklarda görülen, çok az kurumlaşmış olan ve gücü kimi kez aşırı bir başına -buyruk- yönetimin gücü biçimini alan önder tipi. |
başarı güdüsü | Herhangi bir amacı gerçekleştirme güdüsü. |
başatlık | 1. (Çevrebilimde) Bir topluluğun başka bir topluluk üzerindeki üstünlüğü. 2. (Toplumsal ruhbilimde) Başkalarını yönetmeğe eğilimli kişilik özelliği. 3. (Dirimbilim-de) Mendel yasasına göre bir özelliğin gensel kalıtım yoluyla en yüksek olasılıkla ortaya ç |
başkaları kümesi | bk. onlar kümesi. |
başkası | Bireyin edimlerine tepki gösteren, onun “ben”i ile etkileşimde bulunan bireylerin her biri. |
başsızlık | Siyasal ve yönetsel kurumlardaki çözülme sonucu olarak devlet denetiminin kalmaması durumu. |
baştanımazlık | Birey üzerindeki her türlü zorlayıcı devlet örgütünü yadsıyan siyasal öğreti. |
batılılaşma | Kimi azgelişmiş ülkelerde, Batı Avrupa toplumlarında oluşan tüze, siyasa, eğitim, uygulayım.. kurumlarının alınarak o toplumlardakine benzer bir toplum yaşamı oluşturulması, o toplumlara bu yolla yetişilebileceğine inanılması akımı. |
bebek ölümü oranı | Bir yıl içinde görülen bir yaşından küçük çocuk ölümü sayısının o yılki canlı doğan çocuk sayısına oranı. |
beklenimli yaşam süresi | Belli bir yaştaki insanların belli bir zaman noktasında, ortalama daha kaç yıl yaşıyacağını gösteren ve sayılama yoluyla saptanan sayı. |
belirsizlik | Kurulu toplumsal dengenin bozulduğu dönemlerde bireylerin, yaşamın türlü alanlarına ilişkin tutumlarında birbirinden ayrı, birbirine karşıt değerler arasında bocalamaları durumu. |
belit | Bir kuramda başlangıç noktasını oluşturan, apaçık sayılan ve bu nedenle de tanıtlanmasına gerek duyulmaksızın doğru sayılan öncül. |
bencillik | 1. Bireyin etkinliklerini yalnızca kendi kişisel çıkarına yöneltmesi, başkalarının ya da toplumun hak ve çıkarlarını bilmezlikten gelmesi tutumu. 2. Bütün insan tutum ve davranışlarının, insanın kendi kendisine karşı beslediği sevgi ve ilgi ile açıklanabi |
benlik | Bireye çevresindeki olguları bilinçli olarak ayırt etme olanağı veren ve özü yalnızca insanın toplumsal ilişkilerinden oluşan kişilik kesimi. |
benzerlik dayanışması | (Durkheim) Bir toplumun, üyelerinin birbirine benzer olmasına dayalı uyumluluğu. |
besleyici yankı | Özdevimsel düzenlemelerde, iletişimde ve bilgisayım uygulayımında olduğu gibi canlı doğası ve toplumda da kullanılan değişik denetleme düzenlemelerinin kurucu birimlerinin her anki durumuna ilişkin bilgilerin bu birimler arasında sürekli olarak iletilmesi |
betimleme | Bir deneyim ya da gözlemin verilerinin, bilimce onaylanmış belli bir gösterme düzeni (söz, resim, bilim dilinin özel araçları) yardımıyla saptandığı bilimsel açıklama aşaması. |
beyaz yaka suçları | Kimi orta ve büyük kentsoylu tabaka üyelerinin işlerini alışılmış biçimde yürütmeleri sırasında işledikleri suçlar. (Haksız kazanç sağlamak üzere görevi kötüye kullanma, vergi kaçırma, üzerine para geçirme vb.) |
beyaz yakalılar | Kol gücünden çok kafa gücü ile yürütülen işlerde çalışanlar. |
beyin göçü | Geri kalmış toplumların çok kıt olan yetişkin işgücünün -özellikle yüksek öğrenim görmüş olanların- sanayi toplumlarına göç etmeleri olgusu ve süreci. |
biçim ve içerik | Toplumsal gerçekliğin birbirinden ayrılmaz, birbirine bağımlı iki yanı. bk. biçim, içerik. |
biçimcilik | 1. Toplumsal olguların anlamlarına bakmadan, yalnız biçimlerine, yapılarına, kurallarına ya da ilişkilerine önem veren öğreti ve uygulama. 2. Başlangıçta kendilerine verilen anlamı artık taşımayan kurallara uymayı sürdürme tutumu. |
biçimleme | Bilginin biçimini belirleyip saptama yoluyla onun içeriğini daha büyük bir kesinlikle belirleme yolu. |
bileşik küme | İki ya da daha çok sayıda alt kümeden oluşan, içindeki ilişkiler yalnız bireyler ile bütün küme arasındakilerle sınırlı olmayıp, alt kümeler arasındaki ve bunlarla bütün küme arasındaki ilişkileri de kapsayan bir toplumsal yapı. |
bileştirme | Çözümleme yoluyla soyutlanan parçaların, özelliklerin ve ilişkilerin tek bir bütün içinde birleştirilmesi işlemi. |
bilgi kuramı | İnsanın gerçeği tanıma yeteneğine bilmenin kaynakları, biçimleri ve yöntemlerine ilişkin kuram. |
bilim | Olayların ve nesnelerin oluşum, yapı ve gelişimindeki yasalılıkları açıklamaya çalışan, olguları, mantıksal düşünceyi temel alan, tarihsel nitelikte bilgi düzeni. |
bilimlerin sınıflandırılması | İncelediği konuların özelliğine ve aralarındaki bağı gösteren ilkelere göre, bilimlerin karşılıklı bağımlılığının, her birinin bilgi düzeni içindeki yerinin belirlenmesi. |
bilimsel öngörü | Daha gözlemlenmemiş ya da denenmemiş olan doğal ve toplumsal olayların, kuramsal ve deneysel verilere, gelişmenin nesnel yasalarına dayanılarak önceden kestirilmesi. |
bilimsel özgürlük | Bilim adamlarının herhangi bir karışma olmaksızın araştırma yapma, düşüncelerini üniversite içinde ve dışında yayma hakkı böylece bilimin donmasının önlenmesi ve toplumun alışılmış, kalıplaşmış görüşler dışında yeni görüşleri ve olguları duyup öğrenme ola |
bilinç | İnsanın çalışma süreci içinde, eş deyişle toplumsal ilişkiler süreci içinde nesnel çevresini ve kişisel varoluşunu anlamasını sağlayan düşünsel süreçlerin toplamı. |
bilinçaltı | Bilinç düzeyinde bulunmamakla birlikte bireyin türlü bilinçli etkinliklerini etkileyebilen onun kişiliğini oluşturan öğeler arasında yer alan, dilendiğinde kapsamındakiler bilince çağrılabilen anlık süreçleri. |
bilinçlilik | İnsanın amaçlı bir etkinliği, toplumsal gelişmenin bilinen nesnel yasalarına uygun olarak gerçekleştirmesi durumu. |
bilme | Gerçeğin insan düşüncesinde, toplumsal gelişim yasalarıyla koşullanmış, uygulamayla ayrılmaz biçimde bağlantılı olarak yansıması ve yeniden kurulması süreci. |
birey | Toplumları oluşturan ve düşünsel, duygusal, istençsel nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biri. |
bireycilik | Bireylerin yararlarını toplumsal yararlardan daha üstün ya da daha önemli sayan öğreti tutum ve siyasaların genel adı. |
bireycilleşme | Bireyleri belli toplumsal kümelere bağlayan bağların zayıflaması ya da ortadan kalkması. |
bireye tapınma | 1. Bir yönetici ya da önderin yetkesine sorgusuz- sınırsız saygı gösterme. 2. Bir yönetici ya da önderin gerçek değerini abartma. |
bireylik | Bir kişiyi dış gözlemciler gözünde benzersiz, biricik kılan özellikler ya da bunların bileşim biçimi. |
bireyoluş | Örgenliklerin tarih içinde birer birey olarak belirmesi süreci. |
birikim | Toplumların ekinsel varlıklarının gelişip genişlemesi ve uygarlık düzeyinin yükselmesi süreci. |
birikte oturma | bk. geniş aile. |
birincil küme | (Cooley) Üyeleri arasındaki ilişkilerde duygusal güdülerin ve doğrudan, yüz yüze bağların temel yer tuttuğu, küçük boyutlu toplumsal küme: aile, hısımlık kümesi, arkadaşlık kümesi, köy topluluğu vb. |
birincil yakınlar | Bir çekirdek ailenin üyeleri olan bireyler. |
birleşik eylem | İnsanların birbiriyle bağlantı içindeki davranışları. |
birlikte yaşama | Karı ile kocanın birbirlikte yaşamalarına dayalı aile uygulaması. |
biz kümesi | Bütün üyeleri kendi kendilerini sıkı sıkıya dayanışma içinde duyan insan kümesi. |
boş zaman etkinliği | Bireylerin ya da. toplumsal kümelerin, boş zamanlarında gönüllü olarak yaptıkları dinlendirici ve eğlendirici etkinliklere verilen ad. |
boşanma | Yasal olarak kurulmuş bir evlilik ilişkisinin yine yasal biçimde ortadan kaldırılması. |
boşanma oranları | Belli bir toplum ya da toplumsal kümede, beli bir dönemde görülen boşanma olaylarının belli bir temele göre (örneğin o dönemdeki evli çift sayısına, evlenme olayları sayısına, toplam evlenme çağı nüfus sayısına vb.) oranları. |
boşinanç | Kimi sözlerin, eylemlerin, sayıların, davranışların… istenen ya da istenmeyen sonuçlar doğuracağına değin yanlış inanış. |
boy | Aynı dili konuşan ve başka ekin öğelerini de paylaşan birkaç oymaktan, obadan, soptan kurulu ilkel toplum. |
bozulma bölgesi | Konutların ve öbür toplumsal hizmetlerin düşük nitelikli olduğu, insanları arasında da hırsızlık, saldırı, cinsel sapma ve sapıtmalar gibi türlü toplumsal bozuklukların yaygın bulunduğu yerleşme (genellikle kent) bölgesi. |
bölek | Genellikle topluluklar ve örgütler içindeki çatışma durumlarından doğan, yan tutmaya yönelik, az örgütlü ve akışkan çatışma kümesi. |
bölgeleme | Bir kentsel alanı, her biri belli bir amaca (yönetim, konut, işyeri olmaya) yönelik ayrı ayrı bölgelere ayırma. |
bölgesel azgelişme | Bir ülkede, bir ya da birden çok kimi bölgelerin tarihsel, coğrafyasal, ekonomik vb. nedenlerle başka bölgelerden daha az ve onların gelişimine yarayacak biçimde geri kalması, kendi gelişme kaynaklarının o bölgelere kayması olgusu. Bölgelerarası dengesizl |
budun | Dirimbilimsel ve ekinsel bakımlardan türdeş özelliklerle birbirine bağlanmış üyelerden kuruluolan ve bu özelliklerle kimliklendirilen toplumsal küme. |
budun bencilliği | Kendi ırkını, ulusunu, toplumunu ya da toplumsal kümesini başkalarınınkinden ayırarak üstün sayma ve onları aşağı görerek kendininkine bağımlı kılmayı isteme tutumu. |
budunbetim | İnsan topluluklarının, özellikle de ilkel ya da abecesiz halkların özdeksel ve tinsel ekinlerinin betimsel incelemesini yapan bilim dalı. |
budunbilim | Yeryüzünde yaşıyan insan topluluklarının ya da toplumlarının özdeksel ve tinsel ekinlerini karşılaştırmalı olarak, birbirleriyle ilişkileri içinde inceleyerek ekinin genel oluşum ve gelişim yasalarını araştıran bilim dalı. |
buluş | Var olan ekin öğelerinden yeni ekin öğeleri türetecek biçimde bileşimler yapma. |
bunalım | 1. Olayların alışılmış ya da beklenen sırasında görülen herhangi bir bozulma. 2. Alışkanlık ya da ölçülerin değişen koşullara uygun düşmemesi sonucu bireyin, toplumsal kümenin ya da toplumun, yeni koşullara uygun alışkanlıklar, ölçüler oluşturması zorunlu |
buyuruculuk | Bir kişinin ya da küçük bir kümenin herhangi bir toplumsal sınıf yararına, devlet erkini kullanarak bütün toplumsal kurumları, toplum üyelerini tam ve gönlünce bir denetim altında bulundurduğu siyasal örgütleniş biçimi. |
bütünleşme | Bireylerin, kişilerin, toplumsal kümelerin ya da daha geniş toplumsal bütünlüklerin, davranış düzenlerinin vb. değişik ya da çatışan birimlerinin uyumlulaşıp karşılıklı bağımlılık içinde birleşmeleri süreci. |
büyü | 1. İnsan ile çevresi arasında doğaüstü nitelikte bir ilişki bulunduğu inancına dayalı ilkel din biçimlerinden biri. 2. Belli sonuçları sağlamak ereğiyle doğaüstü sayılan güçleri ya da varlıkları etkilemek üzere yapılan bir dizi törensei uygulama. |
büyük sayılar yasası | Çok sayıda rastlantısal etkenlerin birlikte etkisinin, rastlantıdan hemen hemen bağımsız sonuçlar doğurması ilkesi. (Olasılık kuramında olduğu gibi.) |
büyükoğul önceliği | En büyük oğulun, yaşça en büyük başka bir kalıtçının kalıt üzerinde tek başına ya da öncelikle hakkı olmasını öngören toplumsal kurum. |
büyüleyici önder | Büyüleyici gücü ve etkisi olan önder. |
büyüleyici yetke | Kaynağını ve yasallığını iyesinin olağan üstü kişilik gücünden alan yetke. |
büyüleyim | Bir toplulukta, bir toplumda, üyelerin yönetici kişide (ya da kişilerde) bulunduğuna inandıkları olağanüstü yetenek, güç, etkileyicilik niteliklerinin tümü. |
büyüme | Belli bir dönemin başlangıcındaki ve bitimindeki üretim tutarları arasında gerçekleşen artış. (Kimi toplumbilimcilerce ekonomik gelişme ile eşanlamda kullanılır.) |
canlı doğum | Canlı olarak doğan bebek. |
canlıcılık | Doğadaki canlı-cansız bütün varlıklarda bir tin bulunduğu ve bu tinin çevredeki nesne ve olayları etkilediği yolundaki ilkel inanç. |
ceza toplumbilimi | Suç sayılan davranışların cezalandırılmasına ilişkin kuram ve yöntemleri inceleyen toplumbilim dalı. |
cinsellik | Dişi ile erkeği birbirinden ayrımlı kılan fiziksel özellikler. |
cinsellik tecimi | Özellikle yığın iletişim araçları yoluyla, özel kazanç sağlamak için insanların cinsel içgüdülerinin kötüye kullanılması. |
coğrafyasal çevre | Belli bir zamanda toplumsal üretim sürecinde yer alan, her toplumun varlığı ve gelişmesi için zorunlu olan nesnel araçları oluşturan, kendileri de toplumun gelişmesinden etkilenip değişen, genişleyen canlı ve cansız nitelikteki nesnelerle olayların (yer k |
coğrafyasal gerekircilik | Toplumbilimde, toplumsal gelişmenin baş etkeninin coğrafyasal öğeler (iklim, toprak, su kaynakları vb.) olduğunu savunan okul. |
coğrafyasal siyasa | 1. Bir devletin saldırgan nitelikteki genişlemesini, ekonomik ve siyasal coğrafya açısından haklı kılmaya yönelik siyasal öğreti. 2. Hükümet siyasalarının ekonomik ve siyasal coğrafya verilerine göre saptanması. |
coşku | Olayların, nesnelerin, düşüncelerin ya da devinimlerin bireyde oluşturduğu, onun gerek çevresine, gerekse kendi kendisine karşı tutumunu dışlaştıran güçlü ve karmaşık duygu durumu. |
coşkusal | 1. Coşkulara ilişkin olan ya da bireyde coşku uyandırma niteliği taşıyan (şey). 2. Olağandan daha çok coşkulanan ya da coşkuların etkisi altında davranan(kişi). |
çağdaş aile | bk. çekirdek aile. |
çağdaşlaşma | Geri kalmış toplumların ekonomi, bilim, ekin, toplumsal düzenleniş. . . alanlarında günümüz bilim ve uygulayımının olanak verdiği en gelişkin aşamaya gelme çaba ve özlemlerini anlatan geniş kapsamlı toplumsal akım. |
çalım | Bir toplumda ya da toplumsal kümede anlamı ortaklaşa olarak bilinen el, kol, yüz… imleri. |
çekirdek aile | Karı, koca ve evlenmemiş çocuklardan kurulu olan sanayileşmiş ve kentleşmiş toplumlarda oluşan aile biçimi. |
çelişme | Eytişimci düşünüşte her devinimin kaynağını, canlılığın kökenini ve gelişme ilkesini anlatan ulam evren, doğa, toplum ve insanın gelişim yasası. |
çelişmezlik | Bilginin sunulmasında tutarsızlık ve çelişme bulunmaması gerektiği yolundaki temel bir mantık kuralı. |
çete | Genellikle toplumsal çevrece onanmayan ortak bir amacın ve yüz yüze ilişkilerin birleştirip sıkı sıkıya birbirine bağladığı bireylerden oluşan küme. (Özellikle suçlu çeteleri’ni anlatmak için kullanılır.) |
çevre kesişmesi | Bir toplumda bireylerin aynı zamanda birden çok toplumsal kümenin üyesi olmaları ve işbirliği yapmaları olgusu. |
çevrebilimsel durum | 1-Bir çevrebilimsel birimin (kent bölgesi, yöre kent, uydu kent, köy vb.) belli yerlere olan uzaklık ve ulaşım olanakları bakımlarından durumu. 2-Belli bir çevrebilimsel birimin belli yerlerle arasındaki egemenlik-bağımlılık ilişkileri açısından durumu. |
çıkar | 1. Bireylerin, toplumsal kümelerin ve tarihsel toplulukların özdeksel ve tinsel gereksinmelerini karşılayacağına inandıkları kişi ya da şeylerle ilişkisi 2. Bireylerin, bu gereksinmelerini yansıtan amaçlı düşünce ve eylem yönelimleri. |
çıkar kümesi | Belirli bir özlem, ilgi ya da istek yöresinde oluşan bir toplumsal küme. |
çilecilik | Yüksek bir aktöreye ya da dinsel ülküye ulaşabilmek için rahatlıktan aşırı ölçüde uzak durmaya ve onu aşağılamaya dayalı bir düşün ve yaşama biçimi. |
çocuk suçluluğu | Çocuklarla erginlik yaşı altındaki kişilerin yasalarla yasaklanmış olan ya da yasal açıdan suç olarak yorumlanabilen davranışları. |
çocuk yetiştirme yolları | Bir toplumda ya da toplumsal kümede yeni doğan çocuğun beslenmesinden görgü kurallarını öğrenmesine değin topluma hazırlanmasına ilişkin bütün uygulamalar. |
çocuksanlılık | Bir baba ya da anneyi çocuğunun adıyla çağırma geleneği. |
çoğulcu elerki | bk. çoğulcu toplum. |
çoğulcu toplum | Türlü sınıfları, katmanları eşdeğerde sayılan ve her birine toplumun yönetimini etkileme hakkı tanınan toplum. |
çoğulculuk | 1. Toplum yaşamında birbirine eşit ve birbirine indirgenemeyen birden çok ilkenin, alanın, gerçeklik biçiminin var olmasını savunan görüş. 2. Toplumbilimde: Tarihin, olayların rastgele akışından başka birşey olmadığını, bu yüzden de toplumsal gelişimin ne |
çokeşlilik | Karı ya da kocadan herhangi birinin birden çok sayıda olmasının toplumsal olarak onaylandığı evlilik biçimi. |
çokkarılılık | Bir erkeğin bir anda iki ya da daha çok sayıda kadınla evli olabildiği evlilik biçimi. |
çokkocalılık | Bir kadının yasal olarak bir anda iki ya da daha çok sayıda kocasının bulunabildiği evlilik biçimi. |
çoktanrıcılık | İlkel İnsanların açıklayamadıkları ve karşısında yenik düştükleri her doğa gücünü tanrılaştırıp onun koruyuculuğunu elde etmeğe çalışmaları. |
çözümleme ve bileştirme | Bir bütünün düşüncede ya da gerçekte kurucu parçalarına ayrılması ve bu parçalar kullanılarak bütünün yeniden kurulması. |
davranım | 1. Geleneklere, göreneklere, aktöreye, güzellik kurallarına ve ilkelerine göre değerlendirilen ya da yöneltilen kişi davranışı. 2. İnsanı hayvandan ayırt eden bilinçli, özgür istence dayalı davranış. |
davranış | Bir toplumda ya da toplumsal kümede genellikle alışkanlık durumuna gelen ve saymaca olan, görece tekbiçimli bir eylem türü. |
davranış sapması | Bir toplumun ya da toplumsal kümenin kurallarına ya da düzgülerine aykırı biçimde davranma. |
davranışçılık | 1. Ruhsal olayları ergenlerin tepkimelerine indirgeyen, bilincin temel öğesinin uyarı ve tepkime arasındaki ilişki olduğunu, bilinç ile davranışın özdeşliğini savlıyan düşünce akımı. 2. Toplumsal olayları bireylerin dışlaşan davranışlarına bakarak açıklam |
dayıcılık | Yeterli ve yetenekli olup olmadıklarına bakmadan insanın yakınlarını kayırması özellikle de belli orunlara getirmesi tutumu. |
dedikodu | Bir birey ya da toplumsal küme üzerinde, yüze karşı değil arkadan sözlü saldırıda bulunmak yoluyla toplumsal denetim kurma. |
değişme | Bütün nesne ve olayların her türlü devimi ve etkileşmeyi, bir durumdan bir başka duruma her türlü geçişi dile getiren en genel varoluş biçimi. |
değşinim | (Değşinimciliğe göre) Doğada ve toplumda niteliksel değişmelerin yavaş yavaş değil birdenbire olması, bir şeyin ortam ve koşullarını bulduğunda birdenbire nitelik değiştirmesi. |
değşinimcilik | Doğa ve toplumdaki değişmelerin değşinim biçiminde olduğunu savunan düşünce akımı. |
delikanlılık | Bireyin dirimbilimsel bakımdan çocukluk dönemi ile toplumsal çevrece yetişkin sayıldığı dönemi arasında kalan çağı. |
denetimli deneyim | Bir varsayımın sınanması için iki ayrı inceleme biriminden ya da birimler dizisinden birine belli bir uyarının, bir etkenin uygulanıp öbürüne uygulanmaması ve sonuçların karşılaştırılması yöntemi. |
deneyim | Belli ereklere ulaştıracak yeni koşullar yaratarak ya da toplum yaşamının türlü süreçlerini istenen yönde değişikliğe uğratarak olayları etkileme yoluyla incelemeyi amaçlayan yöntemli deney. |
denge kuramı | Doğada ve toplumda dengenin doğal, “olağan” durum devinimin ve gelişmenin ise geçici olduğunu ileri süren kuram. |
denkteş evliliği | Kimi toplumlarda ya da toplumsal kümelerde aynı ırk, ulus, sınıf, din ya da meslek üyelerinin birbirleriyle evlenmesini yeğleyen aile düzeni. |
derebeylik | Toprak köleliğine dayalı toprak beyliği düzeni. |
dernek | İki ya da daha çok bireyin ortaklaşa bir çıkarı gerçekleştirmek ve korumak üzere oluşturdukları, yönetimsel yapısı ve görevlileri bulunan örgütlü toplumsal küme. |
dernekler toplumbilimi | Bir toplumda, bir toplumsal kümede oluşan derneklerin toplum bütünü içindeki yeri ile kuruluş, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde incelemeyi amaçlayan toplumbilim kesimi. |
devingen yasa | Herhangi bir düzenin belli bir koşulunun kendinden sonra gelen bütün koşulları kesinlikle belirlemesini, böylece başlangıçtaki koşulların bilinmesi durumunda daha sonraki gelişmelerin önceden kestirilmesini sağlayan bir nedensellik bağlantısı biçimi. |
devinim | Toplumdaki nesne ve olayların temel özelliğini, varlık biçimini belirleyen toplumsal süreçlerin tümü. |
devlet | 1. Toplumun siyasal örgütlenişi. 2. Toplumdaki siyasal örgütlerin tümü. |
devletçilik | Bir ulusun yönetimsel ve ekonomik işlevlerinin devletçe birleşik bir yönetim altında bütünleştirilmesi siyasası ve öğretisi. |
devletleştirme | Özel ellerde bulunan herhangi bir ekonomik işlev ya da kuruluşun kamuiaştırılarak devletçe yürütülmesi. |
devrim | Herhangi bir olaydaki hızlı.ve geniş kapsamlı niteliksel değişme, bk. toplumsal devrim, devrim ortamı. |
devrim ortamı | Yürürlükteki toplumsal düzenin toplumsal ekonomik bunalımlar içine düştüğünü ve yeni bir toplumsal düzenin ortaya çıkma olanaklarının oluştuğunu gösteren nesnel koşulların tümü. |
dışagöç | Bir ülkedeki kimi bireylerin ya da toplumsal kümelerin başka bir ülkeye göç etmeleri. |
dışsal ve içsel | Bir olgunun, bir sürecin, yapı bütünlüğü içindeki yeri ve payı açısından ayırt edilen iki yanının niteliği. |
dışsal yan | Herhangi bir olgu ya da sürecin duyu organları aracılığıyla doğrudan doğruya algılanan yüzeysel yanı. |
dıştan evlenme | Bir topluluğun üyelerinin o topluluk içinden kimselerle evlenmelerini yasaklayan evlilik düzeni. |
dikkat | İnsanın bilme ve uygulama devinimlerini, kendiliğinden ya da istençli olarak belli bir nesne ya da eylem üzerinde toplamasını ve bu nesne ya da eylemin bilinç alanına getirilmesini anlatan bir ansal durum. |
dikkat odağı | Bireyin belli bir anda en çok ayırımında bulunduğu bilinç alanı. |
din | 1. İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını, tasarladıkları doğaüstü, gizemsel nitelikli güçlerle açıklamaya yönelmeleri olgusu. 2-Bu nitelikteki tasarımların kurallar, kurumlar, törenler ve simgeler biçiminde örg |
din ruhbilimi | Doğaüstüne inanmaya ilişkin coşkusal yaşantıları, dinsel öğretinin doğurduğu duygu ve coşkuları, dinsel uyarma, korku yerleştirme vb. araçları inceleyen bir toplumsal ruhbilim akımı. |
din tecimi | Özel kazanç ya da siyasal güç elde etme ereğiyle, özellikle yığın bildirişim araçlarından yararlanarak, insanların dinsel inançlarını kötüye kullanma işi. |
din toplumbilimi | Toplumlarda, toplumsal kümelerde, dinsel kural ve kurumların özellikleri ye toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamaya çalışan toplumbilim kesimi. |
dinden bağımsızlaşma | Dinsel ve büyüsel nitelikli toplumsal denetimin yerini ussal nitelikli toplumsal denetim biçimlerinin alması. |
dinerkçilik | Dinin ve din kurumlarının toplum yaşamının türlü kesimlerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal-ekonomik akım. |
dinerki | Siyasal erkin, Tanrı’nın temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal-siyasal düzen. |
dinsel tören | Kimi erdemlere ya da güçlere sahip olduğuna inanılan belli davranış biçimlerinden, deyimlerden, el, kol, baş imgelerinden ve genel olarak simgelerden oluşan, çoğunlukla büyüsel, kutsal nitelikli tören. |
211 | dinsel törenler | Bir dinin tapınmaya ve dince kutsanmış ölülerin ya da nesnelerin koruma ve kayırmasını elde etmeğe yönelik belli biçim ve kurallara uyularak yapılan uygulamalarının tümü. |
212 | direniş | Bir toplumsal kümenin, başka toplumsal küme ya da bireylerin kimi tutum ve davranışlarını değiştirmeğe zorlamak üzere onlarla toplumsal (özellikle ekonomik ve siyasal) ilişkileri kesmesi. |
213 | dirimbilimcilik | En güçlü olanın yaşamda kalması, doğal ayıklanma, örgenliğin hücre yapısı gibi kimi dirimbilim yasalarını insanın toplum yaşamına tıpatıp uygulamak isteyen, insanı yalnızca özel iyelik, bireycilik gibi “değişmez içgüdülerle” donanmış bir canlı varlık olar |
214 | dirimbilimsel kalıtım | Ana babaların kimi özelliklerinin döllenme sırasında erkek ve dişi kromozomları yoluyla çocuklarına ve böylelikle kuşaktan kuşağa iletilmesi. |
215 | dişediş | Bir saldırının öcünün, uğranılan zarara eş bir zarar verdirilerek saldırgandan alınması geleneği. |
216 | doğal ayıklanmacılık | (Darwin) Doğada ve toplumda canlı türleri arasındaki varolma savaşını en güçlülerin, çevreye en iyi uyabilenlerin kazandıklarını, güçsüzlerin, çevreye uyamıyanların ise ortadan kalktıklarını savunan öğreti. |
217 | doğal bilimler | Doğayı inceleyen ve insan bilgisinin temel bölümlerinden birini oluşturan bilimler. |
218 | doğal insanbilim | İnsanın örgensel oluşum ve evrimini, örgensel yapı ile doğal toplumsal çevre arasındaki ilişkileri ve ırklar arasındaki ayrımları inceleyen insanbilim dalı. |
219 | doğalcı toplumbilim | İnsanın dirimbilimsel özelliklerini saltıklaştırarak, insan gelişiminin dirimbilim yasalarınca belirlendiğini öne süren toplumbilim akımı. |
220 | doğalcılık | Toplumun gelişimini doğa etkenleri (iklim koşulları,coğrafya çevresi, halklar arasındaki dirimbilimsel ve ırksal ayrımlar) ile açıklamak isteyen öğreti. |
221 | doğaötesi | Toplumsal olayları sonul, değişmez ve birbirinden bağımsız sayan öğreti. |
222 | doğrunun somutluğu | Doğrunun belli zaman ve yer koşullarına, hesaplama düzenlerine, ölçüm birimlerine vb. bağımlı oluşu. |
223 | doğum | (Nüfusbilim inceleme ve yazmalarında) Yeni bir bebeğin dünyaya gelmesi. |
224 | doğum denetimi | Cinsel ilişkide kadının gebe kalmasını önlemeye yönelik davranış. |
225 | doğum oranı | Herhangi bir toplum ya da toplumsal küme nüfusunda, belli bir yıl içinde gerçekleşen canlı doğum sayısının o sıradaki toplam nüfusa oranı. |
226 | doğumla belirlenme | Bireyin toplumdaki yerinin tümünü ya da bir bölümünü başarısıyla değil, doğuştan edindiği nitelikleriyle (cinselliği, ailesinin toplumsal sınıfı vb.) elde etmesi. |
227 | doğurganlık | Belli bir nüfusta belli bir zaman süresi içinde gerçekleşen canlı doğumların sayısı ya da oranı. |
228 | doğuştan suçlu | (Lombroso) Dirimbilimsel yapısı dolayısıyla kaçınılmaz bir biçimde suç işlemeye yazgılı olduğu ileri sürülen kişi. |
229 | döngüsel doğrulama | Doğrulanması gereken sonucu doğru sayan öncüllerden yola çıkan mantık yanılması. |
230 | dönüşümcülük | Canlıların, örgenlerinin çevreye uyma süreci içinde değiştiklerini, türlerin de biribirine dönüşme yoluyla oluştuklarını savunan ve evrim kuramı içinde yer alan öğreti. |
231 | dört dilek | Bütün insanlarda evrensel olarak bulunduğu öne sürülen ve somut toplumsal davranışların çözümlenmesinde kullanılan tanınma, karşılık verme, yeni yaşantılardan geçme ve güvenlik içinde bulunma istekleri. |
232 | durum tanımlaması | Birey ya da kümenin, karşılaştığı durumları geçmiş yaşam deneylerinin etkisi altında algılayıp tanımlaması, bk. bakış çerçevesi. |
233 | duygudaşlık | Bir insanın başkalarının yaşantıları ve uyaranları kendisininkiymiş gibi tepkide bulunması, başkalarının duygularını paylaşması durumu. |
234 | duygulanım | Anlık süreçlerinin dışında kalan ve insanın toplumsal kümesi içindeki davranışı üzerinde istençli denetimini ortadan kaldıran kısa süreli duygusal tepkiler (kızgınlık, korku vb.) gösterme durumu. |
235 | duyum | Nesnel çevrenin insanın duyu örgenleri üzerindeki etkisinin yalın sonucu. |
236 | duyumculuk | 1. Duyumları bilginin tek kaynağı sayan öğreti. 2. İnsanın toplumsal çevresinin bilimsel olarak açıklanamıyacağını, bu çevreye ilişkin bilgilerin insan duyumuyla sınırlı olduğunu savunan toplumbilim görüşü. |
237 | duyumsamazlık | Bir bireyde, toplumsal kümede ya da toplumda nesnelere, olaylara karşı herhangi bir duygu, bir coşku uyanmaması, eylemde bulunmaya itecek herhangi bir ilgi ve dürtünün olmaması durumu. |
238 | duyuru düzeni | Belli bir ekin üyelerinin nesnel gerçeği yansıtmak üzere koşullanmış oldukları tepkeler dizgesi. |
239 | düğümleme | Toplumsal araştırmalarda kullanılan soru kâğıtlarına verilen karşılıkların ya da herhangi bir iletişim aracının içeriğinin dağılımını ortaya koymak üzere belirli yanıt ya da konu türlerinin saptanması ve bunların ilgili olana işlenmesi. |
240 | dünürlük | Evlilikte eşlerden biri ile öbürünün kan yakınları arasında kurulan yakınlık ilişkisi. |
dünya görüşü | İnsanın çevresindeki dünyaya karşı oluşturduğu görüşlerin, anlayışların ve kavramların tümü. |
dürtü | Örgenin kendi denetimi dışındaki etkenlerce, sonuçlarını öngörmeden davranmaya zorlandığı bir güdülenim biçimi. |
düşey toplumsal devingenlik | Çoğunlukla bir toplumsal sınıfın, türlü katmanlarındaki bireylerin, toplumsal kümelerin, uygarlık öğelerinin en genel anlamda saygınlık sıralanmasında yer değiştirmesi. |
düşülke | 1. Tasarımsal, belki de gerçekleştirilmesi olanaksız bir toplumsal durumu betimleyen felsefe yapıtı. 2. Toplumsal konularda gerçekleştirilemez olduğu savlanan, çarpıcı görünüşlü herhangi bir öneri. |
düşünce | İnsan beyninin anlık ve us yardımıyla nesnel evreni yansıtmak üzere oluşturduğu kavramlar, yargılar, kuramlar vb. |
düşünceci tarih anlayışı | Toplumsal gelişmenin başlıca etkeninin düşünceler, kuramlar, bilinç vb. olduğunu savunan öğreti. |
düşüncel | İnsan bilinçliliğinin, nesnel olguları öznel tasarımlar, kavramlar, düşünceler biçiminde yansıtması niteliği. |
düşüncelleştirme | Kimi olguların en belirgin örneklerine dayalı bir bilimsel çözümleme aracı ve kuram yapma temeli. |
düşünsel örnek | 1. Herhangi bir olgunun, yalnız temel özelliklerine bakılarak yapılmış olan betimlemesi. 2. Bir olgunun yalnız temel özelliklerine bakılarak betimlenmesi yöntemi. |
düşünyapı | Herhangi bir toplumsal kümenin (ulusun, sınıfın, budunun, meslek ya da din kümesinin vb.) yaşamına yön veren ve kendi içinde uyumlu bir düzen oluşturan düşünce, inanç ve düşünüş biçimlerinin topu. |
düzeltim | 16. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’da derebeylik düzenine ve kiliseye karşı oluşan yaygın toplumsal devinim. |
düzgü | Bir bireyin ırasını, davranışını ya da bir toplumun biçimini, işlevini yargılamada baş vurulan ölçü. |
düzgülülük | Bir toplumsal olgunun, içinde yer alıp bütünleştiği genel yapı ile uyumlu olması, bu yapının akıcı biçimde işleyişini sağlaması durumu. |
edimci | 1. Herhangi bir edimde bulunan kişi ya da küme. 2-Toplumsal etkileşimde bulunan kişilerin her biri. |
eğitim | Toplumun genç üyelerinin varolan ekine yetişkin üyelerce bilinçli, amaçlı ve düzenli biçimde hazırlanması süreci. |
ekin | Tarihsel toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün özdeksel ve tinsel değerler ile bunları yaratmada, kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü. |
ekin adacığı | Toplumsal ayrım gözetme ya da coğrafyasal yalıtlanmışlık sonucu oluşup kendisini çevreleyen ekinden köklü ayrımlar gösteren yerel ekin. |
ekin ayrıntıları | Bir toplumun ekinsel özelliklerini oluşturan ikincil önemdeki öğeler. (Örneğin bir yemek kabının biçimi, genişliği, yapımında kullanılan gereç, yapım yöntemi, kullanılış biçimi vb.) |
ekin bölgesi | bk. uygarlık bölgesi. |
ekin karmaşığı | 1. Genellikle temel bir özellik yöresinde birbiriyle örülmüş ekinsel özellikler demeti. 2. Temel bir ekinsel özellikle bağlantılı etkinlikler dizisi. |
ekin karşılaşması | Ekinleri birbirinkinden ayrı olan toplumlar ya da toplumsal kümeler arasında ortaya çıkan ve genellikle çatışmalar, tedirginlikler, toplumsal değişmeler doğuran ilişkilerin tümü. |
ekin öğesi | 1. Bir ekinin çözümlenebileceği en yalın birimlerden her biri. 2. Bir ekinin kapsadığı yalın ya da bileşik öğelerin (ekinsel ayrıntılar, özgüllükler, karmaşıklar vb.) her biri. |
ekin türü | Belli bir toplumda ya da toplumsal kümede belli bir zamanda geçerli olan özdeksel ve tinsel ekin öğelerinin özelliklerinin tümü. |
ekin yayılması | Ekin öğelerinin, ekin karmaşıklarının içinde oluştukları toplum ya da toplumsal kümeden başka toplumlara, toplumsal kümelere yayılması. |
ekinlerarası karşılaştırma | Değişik ekinlerin karşılaştırmalı olarak incelenmesi. |
ekinsel benzeşme | bk. toplumsal benzeşme. |
ekinsel döngüler kuramı | Tarihsel ve ekinsel gelişme sürecinin yinelenmesinin kaçınılmaz olduğunu ileri süren, dolayısıyla gelişmeyi, ilerlemeyi yadsıyan kuram. |
ekinsel durgunluk | Kimi ekin öğelerinin, özellikle tinsel nitelikte olanların, değişmeye karşı direnmeleri sonucu uyamadıkları bir toplumsal ortam içinde bir süre varlıklarını sürdürmeleri durumu. |
ekinsel evrenseller | Değişik biçimler almakla birlikte bütün ekinlerde ortaklaşa bulunan ekinsel özellikler: evlenme ve aile, saymanlık düzeni, ataya anaya saygı vb. |
ekinsel gecikme | (Ogburn) Tinsel ekin öğelerinin özdeksel ekin öğelerindeki değişiklikleri gecikmeyle izledikleri, çağını doldurmuş tinsel ekin öğelerinin yeni özdeksel koşullara karşın bir süre daha etkinliklerini sürdürdükleri görüşü. |
ekinsel gelişme | Ekin öğelerinde, insanın doğal ve toplumsal çevresini durmadan daha geniş ölçülerde denetimi altına almasına olanak veren değişmeler. |
ekinsel insanbilim | bk. budunbilim. |
ekinsel kaynaşım | İki ya da daha çok ekinin birleşerek yeni bir ekinsel bileşim oluşturmaları süreci. |
ekinsel koşutluk | Değişik uygarlıkları olan toplumlarda aynı olgular, gereksinmeler, buluşlar. . . sonucu aynı ekin öğelerinin bağımsız olarak oluşup gelişmesi. |
ekinsel yozlaşma | Bir toplumun ekinine, başka (özellikle daha gelişkin) toplum ya da toplumların ekininden kimi özdeksel ve tinsel öğelerin geçmesi ve o ekinin göreli bütünlüğünün bozularak tutarsızlaşması olayı ya da süreci. |
ekinsel-tarihsel yaklaşım | Tarihi ün yapmış kişilerin yaşamlarının betimlenmesi olmaktan çıkarıp, toplumsal gelişmenin yasalarını inceleme yolu yapmak isteyen yaklaşım. |
eklenti | Köy ya da kasaba topluluklarının kom, oba, uzak mahalle gibi parçalarından her biri. |
ekonomi | Toplumların üretim, değişim, bölüşüm, tüketim yapısını ve işleyişini inceleyen bilim dalı. |
ekonomik dalgalanmalar | Anamalcı düzende, ekonomik yaşamın büyüme ve bunalım dönemlerinin birbirini izlemesi. |
ekonomik özdekçilik | Toplumsal gelişmeyi sağlayan tek gücün ekonomik etkenler olduğunu ileri süren siyasal kurumların, düşüncelerin ve kurumların bu gelişmede büyük payı olduğunu yadsıyan özdekçi görüş. |
elbirliği | Bireylerin ortak bir amaca ulaşmak için.az çok örgütlü biçimde ortaklaşa eylemde bulunmaları. |
elerkçi solculuk | Ekonomik ve siyasal erke, elerkçi araç ve yöntemlerle, elerkçi ilkelere uyularak halkın iye kılınmasını savunan solcu düşünce ya da eylem akımı. |
elerki | Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal -ekonomik özellikleri ne olursa olsun bütün yurttaşların eşit sayıldığı toplumsal örgütleniş biçimi. |
emek | İnsanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak üzere giriştiği, hem doğal ve toplumsal çevresini, hem de kendi kendisini değiştiren çalışma süreci. |
emekçi sınıfı | Anamalcı sanayi toplumlarında geçimini emeğini satarak sağlıyan, ırk, gelir, eğitim, orun. . . bakımlarından en düşük düzeyde bulunan sınıf. |
emekçileşme | Anamalcı sanayi toplumlarında küçük çiftçi, tecimci ve elsanatçılarının mülksüzleşerek emekçi durumuna düşmesi süreci ve olgusu. |
erekbilim | 1. Doğaya ve insana ilişkin bütün olayların bir ereğe yönelik olduğunu, evrendeki bütün olayları erekler güden üstün bir gücün yönettiğini ileri süren görüş. 2. Bilimsel ereksellik: nesnelerin çevre koşullarına en elverişli biçimde uyum sağlamaları süreci |
erginleme | Bireylerin ergin kişiliğe, belli yaş kümesine, kimi inanç kümelerine girişlerinde yapılan tören. |
erk | Bir bireyin, bir toplumsal kümenin, bir toplumun başka birey, küme ya da toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, özgürlüklerine karışma ve onları beli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi ya da yeteneği. |
erkincilik | 1. Ekonomik yaşamda hem bireyin, hem de toplumun en büyük çıkarını gerçekleştirmenin en iyi yolunun yarışma özgürlüğü olduğunu savunan öğreti. 2. (Erkinci ekonomi düzeninin siyasal görüşü)İnsanın haksız ya da gereksiz sayılan bütün zorlama ve baskılardan |
erklerin ayrımı | Toplum içindeki erklerin yasama, yürütme ve yargılama erkleri olarak ayrılması ve her birinin ayrı örgenlerce kullanılması (ilkesi). |
erktekelciliği | Devletin, başka deyişle devleti temsil eden toplumsal kümenin yalnız siyasal erki değil, bütün etkinlik alanlarını, bütün toplumsal kümeleri tek başına denetimi altında bulundurduğu toplumsal örgütleniş biçimi. |
esin | Yaratıcı olmak yönündeki toplumsal ve bireysel özendirmelerin belirlediği ve bireyin tüm tinsel gücünü yaratmakta olduğu şey üzerinde toplamasıyla tanınan bir anlık olgusu. |
eski kuşak | Bir bireye göre daha yaşlı olan (baba, ana, amca vb.) bireylerin oluşturduğu kuşak. |
eşitlik | Bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasal haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu. |
etkenler kuramı | Tarihle toplumun, değişik ve eşit önemde etkenlerin mekanik etkileşmesinin ürünü olduğunu savlayan görüş. |
etkileşim | Toplum yaşamında her şeyin hem kendisinin bağlı olduğu, hem de kendisine bağlı olan bir karşılıklı etkiler bütünlüğü içinde bulunması neden ile sonucun birbirinden ayrı değil, sıkı sıkıya birbirine bağlı olması ve durmadan birbiriyle yer değiştirmesi. |
evaçma | Evlenenen çiftin kendi ailelerinkinden ayrı bir yerde oturabildikleri evlilik düzeni. |
evi bırakma | Evlilikte eşlerden birinin, herhangi bir boşanma, ayrılma kararı ya da eşin ve çocukların bakımı ve desteklenmesi konusunda karşılıklı bir anlaşma olmaksızın, eşine duyurmadan birlikte yaşamaya son vermesi. |
evlenme | Bireylerin bir ev ya da aile birimi kurmalarının toplumca benimsenmiş ve yaptırıma bağlanmış biçimini oluşturan toplumsal kurum. |
evlenme oranı | Belli bir toplum ya da toplumsal kümede belli bir süre içindeki evlenme sayısının, o sıradaki toplam nüfusa oranı. |
evlilikte uyum | Eşlerden her birinin öbürü ile birlikte uyumlu bir aile yaşamı oluşturup sürdürme yeterliği. |
evrendeşçilik | İnsanlık ulusçuluğu ve evren yurttaşlığı görüşlerini ülkü olarak benimseyen öğretilerin ve akımların genel adı. |
evrim | 1. Bir olgunun gelişmesindeki niceliksel değişmeler. 2. Hem niceliksel hem de niteliksel değişmeleri içine alan devinim olgusu, bk. gelişme. |
evrim kuramı | (Darwin) Canlı varlıkların evrimindeki temel etkenlerin değşinim, kalıtım ve ayıklanma olduğunu öne süren kuram. |
evrim ve devrim | Gelişmenin biri niceliksel, öbürü niteliksel olan ve ayrılmaz biçimde birbiriyle bağlantılı bulunan iki yanı. bk. evrim, devrim. |
eylem | Bir durumu değiştirme ve daha ileriye götürme yönünde etkide bulunma çabası. |
eytişim | Doğanın, toplumun ve düşüncenin durmayan bir devinim ve değişim içinde bulunmaları, bunlardaki evrimin her şeyde var olan iç çelişmelerin çatışması sonucu ortaya çıkması olgusu. |
fahişelik | Genel anlamında kimi kadınların para karşılığı kendilerini erkeklere satması. |
faşizm | Gerici, ırkçı ve saldırgan anamalcı öğelerin açık buyurganlığına dayalı düzen. |
felsefe | Doğanın ve toplumun varoluşunun, insanın düşünme ve bilme sürecinin yasalarını, başta aktöre, sanat, siyasa olmak üzere kılgılı etkinliklerin oluşumlarını araştıran bilim. |
felsefe tarihi | Felsefenin kökenini ve gelişimini, bu gelişimin yasalarını ve aşamalarını, değişik felsefe okulları ve akımları arasındaki çatışmaları inceleyen bilgi dalı. |
felsefede yantutma | Düşünce dizgelerinin, felsefe okullarının bilinçli ya da bilinçsiz olarak belli bir toplumsal düzeni yansıtıp bu düzende çıkarı olanlara yararlı olma amacını gütmesi. |
fetih | Bir siyasal toplumun bir başkasını güç kullanarak egemenliği ya da denetimi altına alması ve başta ekonomik bakımdan olmak üzere sömürmesi. |
gecekondu | Türkiye’de özellikle büyük kentlere göç eden kırsal nüfusun buralarda kamunun ya da özel kişilerin iyeliğindeki toprak parçaları üzerinde kaçak olarak yaptığı, sağlık ve bayındırlık kurallarına uymayan konutlar. |
gecekondu ailesi | (İ. Yasa) Kentlerdeki gecekondularda yaşıyan, kırsal kökenli, özdeksel-tinsel değerlerinin bir bölümü kırsal, bir bölümü kentsel nitelikte olan, geçiş durumundaki aile. |
gecekondu topluluğu | (İ. Yasa) Gecekondu ailelerinden oluşan topluluk. |
geçerlilik | Bir ölçünün, bir bilimsel açıklamanın ölçmek ya da açıklamak istediği şeyi gerçekten ölçmekte, açıklamakta olması niteliği. |
geçiş bölgesi | Türlü uygulayımsal ve ekonomik etkenler sonucu elverişsiz bir alan kullanım biçiminin oluştuğu ve böylece yaşama koşullarının kötüleştiği kent bölgesi. |
gelenek | Bir toplumda, bir toplulukta, eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen tinsel ekin öğelerinin her biri. |
gelenekçilik | Toplumsal kurumları ve inançları yalnızca geçmişten süregeldikleri için benimseyen, saygın tutan, destekleyen, yeni ekin öğelerini ise değersiz sayan tutum ya da öğreti. |
gelir düzeyi | Bir bireyin, toplumsal kümenin ya da toplumun, başta üretim olmak üzere türlü etkinlikler yoluyla sağlayabildiği yaşama düzeyi. |
gelişme | Yalından karmaşığa, aşağı olandan üstün olana doğru ilerleyen, olayların iç eğilimlerinin ve özünün aydınlanmasını sağlayan, yeninin ortaya çıkmasına götüren kendi kendine devinim süreci. |
gelişmekte olan ülke | bk. gelişmemiş ülke. |
gelişmemiş üike | Türlü tarihsel etkenler nedeniyle sanayileşememiş olan, üretimi ilkel uygulayımlı tarıma dayalı, eğitim düzeyi düşük kalmış, toplumsal ve ekinsel bütünleşmesi tam anlamıyla gerçekleşememiş, genellikle Batılı anamalcı toplumlarca sömürülmüş ya da sömürülme |
genel anlambilim | Dili oluşturan sözcüklerin toplumsal çerçeve içinde anlam kazanmaları sürecini inceleyen bilgi dalı. |
genel doğum oranı | bk. doğum oranı. |
genelleme | 1. Mantıksal bir işlemle özelden genele, daha az genel olan bilgiden daha genel olan bilgiye geçiş 2. Bu işlemin sonucu olan genel kavram, yargı, bilim yasası ve kuramı. |
genelleştirilmiş başkası | Bireyin özümlediği ve benliğinin bir parçası durumuna getirdiği işpaylarının ve toplumsal kalıpların toplamı. |
genörgüt | Yetkilerin biçimsel olarak saptanıp aşama sıralarına ayrıldığı, her orunun hak ve ödevlerinin inceden inceye ve katı biçimde tanımlanmış bulunduğu örgüt. |
genörgütsel yönetim | Genörgütlerin büyük yer tuttuğu yönetim biçimi. |
gerçek | Nesnel olan ve olanağın gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkan (nesne, koşul, durum). |
gerçeklik | Somut ve nesnel olarak varoluş. |
gerekircilik | Nedenselliğin genel olarak geçerli ve nesnel nitelikte olduğunu, bütün olayların belli nedenleri bulunduğunu, bu zorunlu bağlantıyla öngörünün ve işlemsellik olanağının sağlandığını savunan görüş. |
gerekmezcilik | İnsanın istenç özgürlüğünü saltıklaştırarak, gerçekte bilimin temeli olan gerekirciliği ve nedenselliğin genel geçerlilik niteliğini yadsıyan öğretilerin genel adı. |
geri bırakılmış ülke | bk. gelişmemiş üike. |
geridöndürülemezlik | Toplum yaşamındaki bütün süreçlerde başlangıçtaki duruma geri dönmenin olanak dışı olması, bir aşamayı bir başka yeni aşamanın izlemesi özelliği. |
gerileme | İnsanın ve içinde yer aldığı toplumsal yapının, doğal ve toplumsal çevresi üzerindeki denetim olanaklarının azalması. |
gizli açlık | Bir toplumda, bir toplumsal kümede nüfus beslenmesinin çok geniş ölçüde sınırlı sayıda besinlere (örneğin tahıla ya da pirince vb.) dayalı olması, sağlıklı beslenme için zorunlu olan besin yapıtaşlarının (vitaminler, tuzlar vb.) ise yetersiz ölçüde alınma |
gizli dernek | Üyelerinin kimler olduğu genel olarak toplum üyelerince bilinmeyen, sınırlı sayıda bireylerden oluşan dışa kapalı dernek. |
gizli işsizlik | Özellikle az gelişmiş toplum ve topluluklarda, daha çok da bunların kırsal kesimlerinde çalışma çağındaki bir bölüm nüfusun üretimde herhangi bir artış sağlamadığı halde çalışmada yer alması bir kişinin verimli olarak yapabileceği üretim etkinliğini birde |
göçebelik | Bir topluluğun, bir toplumsal kümenin, yaşamak için gerekli kaynakları elde edebilme ereğiyle düzenli aralıklarla yer değiştirme gelenek ya da alışkanlığında olması. |
gönenç devleti | Halk anamalcılığı’na göre 20. yüzyıl anamalcı toplumlarında üretim kargaşasını ve ekonomik bunalımları önlemek, bütün çalışan insanların gönencini gerçekleştirmek üzere oluşturulmuş bulunan sınıflarüstü devlet yapısı. |
gönülgücü | Bireylerde kişilik bütünlüğü, kümelerde küme bağlılığı ölçüsü. |
gönülgücü bozgunu | Alışılmış değer ölçeklerinin, düşüncelerin, durum tanımlamalarının ve işpayı anlayışlarının çözüldüğü durumlarda bireylerde kişilik bütünlüğünün, toplumsal kümelerde küme bağlılığının güçsüzleşmesi ya da yitmesi. |
görecilik | İnsan bilgisinin nesnel çevreyi yansıtmadığını, nesnel gerçekliği tanımanın olanaksız olduğunu, bu bakımdan insan bilgisinin ancak göreli olduğunu savunan öğreti. (Fizikteki görecilik kuramı ile karıştırılmamalıdır.) |
göreli | Bir olayın başka olaylarla ilişkili, bağlantılı ve onlara bağımlı olması niteliği. |
görenek | Uyulması için herhangi bir yaptırımı bulunmayan ya da yaptırımı çok yumuşak olan davranış örneği. |
görgü kuralları | Bir toplumda ya da toplumsal kümede, davranışların dış biçimlerini denetlemeye yönelik olan kuralların tümü. |
görgücülük | Bilginin tek kaynağının duyusal deney olduğunu, bütün bilgilerin duyusal deney yoluyla elde edildiğini savunan görüş. |
görgül toplumbilim | Toplum yaşamının ekonomi, hukuk, aile, siyasa vb. gibi yanlarının inceleme sırasındaki durumunu betimleyen toplumbilim çalışması. |
görünüş | Bir nesnenin, bir olayın duyu örgenleriyle doğrudan doğruya algılanan dışsal yönleri. |
görüşme | Bireylere özgürce ya da belli bir soru kâğıdına bağlı kalınarak sorular sorulmasına dayalı bir toplumbilimsel araştırma yolu. |
gösterişçi tüketim | Kimi bireylerin, büyük ekonomik güçleri bulunduğunu ya da yukarı sınıftan olduklarını göstermeğe yönelik biçimde tüketim yapmaları. |
gözyaşı tecimi | Özel kazanç sağlama ereğiyle, özellikle yığın iletişim araçları yoluyla insanların acıma duygularının kötüye kullanılması. |
güdü | Bireyleri bilinçli ve amaçlı eylemlerde bulunmaya yönelten dürtü ya da dürtüler bileşkesi. |
güvenilirlik | Bir ölçünün, bir bilimsel açıklamanın ölçmek ya da açıklamak istediği şeyi tutarlı biçimde ve doğru olarak ölçmesi, açıklaması niteliği. |
güzelduyu | Nesnel toplumsal ilişkilerin bireyin uyumlu gelişimine, soyluyu ve alpı özgürce geliştirmesine, çirkin ve aşağılıkla savaşmasına… yardımcı olan ya da olmayan yanlarının duyusal belirişi. |
güzelduyusal ülkü | Belli bir kümenin, bir halkın kendine özgü sanatsal tasarımlarında yansıyan ve bireyin fiziksel, tinsel yeteneklerinin belli somut tarihsel koşullar altında gerçekleşebilecek özgür, tam ve her yönde uyumlu gelişmesine ilişkin olan ülkü. |
halk | Ekinleri ortak olan bireylerin, kümelerin oluşturduğu nüfus. |
halk anamalcılığı | Üretim araçları iyeliğini elbirliklerine, halka açık ortaklıklara kazandırarak, halkı özel anamalcılara ve devlet görevlilerine karşı korumayı amaçlayan siyasal-ekonomik görüş. |
halk bilgisi | Bir halkın yaşayan bilgileri, sanatları, inançları, atasözleri, türküleri, masal ve destanları, gelenekleri vb. nin tümü. |
halkbilim | Halk bilgisini inceleyen bilim dalı. |
hastalık oranları | Bir toplum nüfusunda belli bir zamanda değişik hastalıkların ortaya çıkma sıklığı. |
hayvan toplumbilimi | Hayvan toplumlarının kuruluş ve işleyişini inceleyen bilim dalı. |
hayvan toplumları | İçgüdüsel olarak toplu durumda yaşayan, üyeleri arasında belirli bir örgütlenme ve işbölümü bulunan hayvan toplulukları (arılar, karıncalar, maymunlar vb.). |
hısımlık | 1. Bir ailede baba ve erkek üyeler yoluyla oluşan kan yakınlığı. 2. Bu tür yakınlıktan oluşan yakınlık kümesi. |
hoşlanım acı ilkesi | (Freud) İnsanın davranışlarının, ilk çocukluk döneminde karşılaştığı ve yaşamı boyunca süregiden isteklerinin yerine getirilmesini isteme (hoşlanım) içgüdüsü ile bunların sınırlandırılması gerçeği ve özellikle ölüm içgüdüsü (acı) arasındaki çatışmaların e |
huy | Kişinin dirimbilimsel özellikleri ve toplumsal-ekinsel çevre koşulları içinde oluşan, ruhsal etkinliklerini belirleyen, ırasının coşkusal yanlarının ve genel olarak bireysel özelliklerinin toplamı. |
hükümet | Devlet işlerini yürütmekle görevli kuruluşlar ve kişiler. |
ıra | İnsanın etkinliklerine, yaşama koşullarına bağlı olan ve eylemlerinde açığa vurulan durağan düşünüş özelliklerinin tümü. |
ırk iyileştirmeciliği | Toplumsal eşitsizliklerin insanlar arasındaki ruhsal ve fizyolojik ayrılıklardan ileri geldiğini öne sürerek, insan ırkının düzeltilmesini amaçlayan ırkçı bir öğreti. |
ırk karışımı | Irkların, budunların karşılıklı ilişkileri sırasında ortaya çıkan evlilik içi ya da evlilik dışı birleşmeler sonucu, yeni bir ırk bileşiminin oluşması |
ırkçı toplumbilim | Bireylerin, birey kümelerinin toplumsal yeri ile insanın gövde ve doku yapısı (kafatasının büyüklük ve biçimi, boy, saç rengi vb.) arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğunu ileri süren, toplumsal olayları bu açıdan inceleyen ırkçı görüş. |
ırkçılık | İnsanların toplumsal özelliklerini dirimbilimsel, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti. |
içegöç | Bir ülkeye başka ülkelerden bireylerin ya da toplumsal kümelerin gelip yerleşmesi. |
içerik | Toplumsal olguların kurucu öğelerinin toplamı bu olgulardaki gelişmelerle biçim değişikliklerinin belirleyici etkeni. |
içerik çözümlemesi | Başta yığın iletişim araçları olmak üzere genel olarak yazılı ve sözlü belgelerin içeriğinin sayısal olarak incelenmesi. |
içgöç | Bir ülke sınırları içinde bireylerin ya da toplumsal kümelerin bir yerden başka yere gidip yerleşmeleri. |
içsel yan | Herhangi bir olgu ya da sürecin dışsal yanı aracılığı ile bilinebilen, ancak bu dışsal yanı da yasalılık özelliği ile kendisi belirleyen özü. |
içten evlenme | Yalnız aynı boy, köy, oymak ya da başka tür bir toplumsal kümenin üyeleri arasında evlenmelere izin veren aile düzeni. |
ikieşlilik | Bir erkeğin iki kadınla ya da bir kadının iki erkekle birlikte yaşadığı evlilik biçimi. |
ikincil küme | (Cooley) Üyeleri arasındaki ilişkiler ortak çıkardan ileri gelen, yüz yüze değil, dolaylı olan, görece büyük boyutlu toplumsal küme. |
ikincil yakınlar | Bir kişinin içinde yetiştiği çekirdek aile üyeleri dışındaki hısım ve dünürleri. |
ikiyerlilik | Yeni evlenen çiftin gerek kocanın gerekse kadının babaevinde yaşıyabildiği evlilik biçimi. |
iklimuyum | Toplumsal kümelerin, dirimbilimsel bakımdan yeni bir ortamın iklim koşullarına uyum sağlaması süreci. |
iletişim | Düşünce ve duyguların bireyler, toplumsal kümeler, toplumlar arasında söz, el-kol devimi, yazı, görüntü vb. aracılığı ile değiş tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci. |
ilişki | Olaylar ve nesneler arasında var olan karşılıklı bağlılık. |
ilke | Her tasarımsal dizgenin temeli, odak kavramı olan ve ilgili bütün olaylar için geçerli olabilen bir öneri. |
ilkel ortaklık düzeni | Bütün insan topluluklarının evrimlerinin çok erken bir aşamasında yaşamış oldukları, üretimin ortaklaşa gerçekleştirildiği, ürünün eşit olarak bölüşülüp tüketimin de ortaklaşa yapıldığı ilk toplumsal-ekonomik düzen. |
ilkel toplum | Yazılı uygarlığa geçmemiş olan toplum. |
ilkörnekler | Ruhbilimci Jung’a göre ortak bilinçaltını oluşturan, atalardan kalma tasarımlar. |
imece | Daha çok kırsal topluluklarda, bireysel ailelerin türlü üretim etkinlikleri ile kimi topluluk hizmetlerinin köydeki bütün ya da birçok ailelerin karşılıklı yardımlaşması yoluyla yapılması. |
inakçılık | Yer ve zaman koşulları ne olursa olsun değişmez sayılan kavramlara ve açıklamalara dayanan, doğru’nun nesnel olması gerektiği ilkesini bilmezlikten gelip, araştırma ve eleştirme yapmayan anlayış. |
inan | Bir şeyin doğruluğunu tanıtlamasız kabul etme. |
inanç | Herhangi bir öneriyi doğru diye benimseme. |
insan | Düşünme ve konuşma yetileri olan bilinçli, toplumsal canlı. |
insan doğası | Belli bir yer ve zamanda insanın doğal ve toplumsal çevresi içinde oluşturduğu davranışlarına ilişkin özelliklerin tümü. |
insan ilişkileri | Bir toplumsal küme içindeki üyelerarası ilişkilerin, insan kişiliğinin tam gelişimini sağlayacak, yönetimde elerkçi ülküleri gerçekleştirecek ve verimliliği arttıracak biçimde düzenlenmesi amacına yönelik yönetimsel önlemler. |
insanbiçimcilik | İnsanın özelliklerini Tanrı’ya (tanrılara), doğanın dış güçlerine vb. aktararak bunları insan biçiminde tasarlayan görüş. |
insanbilim | İnsanın kökenini, evrimini, dirimbilimsel özelliklerini, toplumsal ve ekinsel yönlerini inceleyen bilim dalı. |
insanbilimcilik | İnsanı doğanın en üstün ürünü sayan, insanın bütün özel yönlerini ve niteliklerini onun doğal kökenleri ile açıklayan düşünce akımı. |
insanbilimsel coğrafya | İnsanı ve toplumu doğal çevrenin belirlediğini öne süren toplumbilim akımı. |
insancılık | İnsan onuruna saygıyı sağlamak, onun gönencini ve bütün yönleriyle gelişmesini gerçekleştirmek, bu amaçla toplumsal yaşamda gereken elverişli koşulları yaratmak ülküsü. |
insancoğrafyası | Toplumlar ya da bireyler ile doğal çevre arasındaki karşılıklı etkileşimleri incelemeyi amaçlayan, “Doğa insanın elleri arasında bir kil parçasıdır.” görüşünü savunan toplumbilim akımı. |
insanın türeyimi kuramı | İnsanın taşıl dönemi maymunundan gelişerek oluştuğunu, bu oluşumun itici gücünün ilkel insanın toplumsal çalışması olduğunu öne süren kuram. |
insaniçincilik | İnsanı evrenin özeği sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmış olduklarını söyleyen dinsel nitelikli bir anlayış. |
istenç | İnsanın herhangi bir eylemi gerçekleştirme yolunda, iç ve dış koşullarıyla belirlenen bilinçli kararlılığı. |
istenç özgürlüğü | İstencin insan eylemlerini belli bir ölçüde belirleme özelliği. |
istenççilik | İnsan istencinin çevreden bağımsız olduğunu, bu istencin doğanın ve toplumun temelini oluşturduğunu savunan düşünce akımı. |
iş kümesi | ToplumsaI yapı içinde türdeş işleri ya da görevleri yapan, bu etkinlikleri sürdüğü ve geliştiği ölçüde karşılıklı bağlılık duygusu duyan kişilerin oluşturduğu toplumsal küme. |
işbırakımı | İşçilerin, ücretlerine ve çalışma koşullarına ilişkin isteklerinin işverence yerine getirilmemesi durumunda ya da kimi ülkelerde yasayla tanındığı gibi bir halk, bir işçi devinimiyle dayanışmak amacıyla, belli kurallara uyarak topluca çalışmayı durdurmala |
işbölümü | Bir toplumsal üretim düzeni içindeki değişik görev ve hizmetlerin, toplumun üyeleri, kümeleri arasında karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde bölünmesi süreci. |
işçi birliği | İşçilerin, türlü ortak çıkarlarını gerçekleştirmek ve korumak amacıyla oluşturdukları dernek. |
işçilerin ortasınıflaşması | Kimi toplumbilimcilere göre, anamalcı işleyim toplumlarında işçi sınıfı üyelerinin ekonomik durumlarındaki düzelme sonucu sınıf bilinci ve dayanışmasından uzaklaşıp orta sınıf yaşama biçimine ve değerlerine özenmeleri. |
işgücü | Bir toplumda 15-64 yaşlar arasındaki nüfus bölümü. |
işlemsel tamm | Görgül gözlemlerin, ölçümlerin nesnel sonuçlarına dayalı, güvenilirlik ölçüsü yüksek olan ve tanımlanan şeyin tanınması ya da ortaya çıkarılması için baş vurulan yolları, kullanılan araçları belirten tanımlama. |
işlemselcilik | Olguların görgül gözlem ve araştırma yollarıyla elde edilmiş olan anlamları dışında bir anlamı olamayacağını, insan eylemi dışında nesnel gerçeklik bulunmadığını ileri süren görüş. |
işlevcilik | 1. Toplumsal yapıyı oluşturan öğelerin işlevlerini aydınlatmaya ağırlık veren kuramsal tutum. 2-(Toplumbilimde) Toplumu, her bir öğesi belli bir işlev yapan bir karşılıklı bağlılıklar ve etkileşmeler düzeni olarak gören, toplumu tek başına belirleyen herh |
işleyim bölgesi | Bir kent, bölge ya da ülkede işleyim çalışmalarının en yaygın etkinlik biçimi olduğu alan. |
işsizlik | Bir toplumda, bir toplumsal kümede çalışma çağındaki nüfusun bir bölümünün istençleri dışında ücretli işten yoksun bulunması durumu. |
iyelik | Özdeksel zenginlikleri karşılayan, insan çıkar ve dileklerine uygun düşen,, genellikle topluma, bir sınıfa ya da başka bir toplumsal kümeye, bir kişiye yararlar sağlayan özdeksel ya da tinsel bir olayın niteliği. |
iyi | Belli bir insan gereksinmesini karşılayan, insan çıkar ve dileklerine uygun düşen, genellikle topluma, bir sınıfa ya da başka bir toplumsal kümeye, bir kişiye yararlar sağlayan özdeksel ya da tinsel bir olgunun niteliği. |
kaba doğum oranı | bk. doğum oranı. |
kaçınma ilişkisi | Belli yakınları, örneğin bir erkekle kaynanasını birbirine dokunmaktan ya da yakın ilişkiden sakınmaya iten özel bir davranış biçimi. |
kadın yandaşlığı | Kadınlara ekonomik, siyasal, tüzel vb. toplumsal alanlarda erkeklerle eşit haklar sağlamayı amaçlayan toplumsal devinim. |
kadınerki | Toplumsal denetimin ve siyasal gücün kadınlarca (özellikle en yaşlı kadınlar) uygulandığı toplumsal örgütleniş biçimi. |
kalabalık | Ortaklaşa bir uyarı sonucu belli bir yerde toplanan ve dikkatlerini bu uyarının yol açtığı ortak duygusal ilgi üzerinde toplamış olup herhangi bir anda ortak eyleme geçebilecek olan insan topluluğu. |
kalıntı | (Pareto) Eski düzene özgü olup, toplumsal değişmelerden sonra da varlığını bir süre daha sürdüren ekin öğeleri. |
kamu | Topluluk oluşturucu ortak çıkarlar çevresinde oluşan ve üyeleri bu ortak çıkarlar konusunda karar birliğine ulaşmak için etkileşimde bulunan toplumsal kesim. |
kamu sağlığı | Bir toplumda büyük halk çoğunluğunun sağlık koşulları açısından içinde bulunduğu durum. |
kamu sağlığı önlemleri | Bir toplumda büyük halk çoğunluğunun sağlık koşullarını iyileştirici, hastalıkları önleyici ve sağlığı koruyucu önlemler bütünü. |
kamu yararı | Genel toplumsal gönence ilişkin konular. |
kamuoyu | 1. Toplumsal yaşamın olay ve olguları konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve kavramların toplamı. 2. Bir insanın eylemleri konusunda çevresindekilerin onaylayıcı ya da kınayıcı tutumları. |
kan kardeşliği | Özellikle işleyim-öncesi toplumlarda bireylerin, toplumsal küme temsilcilerinin, kol ya da parmaklarını azıcık keserek akıttıkları kanlarını birbirlerininkiyle karıştırmaları ya da karşılıklı olarak emmeleri yoluyla aralarında oluşturdukları, karşılıklı y |
kan kümesi | Üyeleri arasındaki gerçek ya da yapıntısal kan ilişkileri temeline göre tanımlanan toplumsal küme. |
kangütme | Adam öldürme ile bozulan toplumsal dengenin ancak öldüren kişinin ya da onun yakın hısımlarından birinin öldürülmesi ile yeniden kurulabileceği düşüncesine dayalı kurumlaşmış bir öc alma biçimi. |
kanı | 1. Kanıtlanmış sayılmak için yeterli dayanağı olmayabilen, ancak doğru olduğuna inanılan ve anlıksal etkinlikler yoluyla varılmış olan bir yargı. 2. Uzman sayılan kişinin belirttiği görüş. |
kanı önderi | Birincil kümelerde kendisine ve bilgisine güvenilen, kanıları, davranışları örnek alınan üye ya da üyeler. |
kapalı küme | Başka toplumsal kümelerle ortaklaşa üyeleri bulunmayan toplumsal küme. |
kapsamlı küme | bk. bileşik küme. |
karşılaştırma yöntemi | İki ya da daha çok sayıdaki olgunun, benzerlik ve ayrılıklarını ortaya çıkarmak üzere incelenmesi yolu. |
karşılıklılık | 1. Toplumsal ilişki içinde bulunan bireyler ya da toplumsal kümeler arasında etki ve tepkilerin karşılıklı olarak birbirine yol açagitmesi. 2. Toplumsal çevrece onaylanan bir değerler ölçeğine göre bir yandan belli ödevleri, yükümlülükleri ve görevleri, ö |
karşıt basınçlar | İçinde bulunduğu ayrımlı durumlar ya da üyesi bulunduğu değişik toplumsal katman ve kümeler dolayısıyla bir bireyin altında kaldığı çelişik etkiler. |
kast | Hemen hemen tümüyle kapalı ve kalıtsal olan, ayrıcalıklar bakımından yukardan aşağıya doğru kesin ölçülerle sıralanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan ve kimi Uzak-Doğu toplumlarında görülen, anamalcı dönem öncesi toplumsal sınıflarının her biri. |
kast düzeni | Kastlardan oluşan toplumsal sınıf yapısı. |
katılma | İletişim ya da ortak eylemde bulunma yoluyla belirli bir toplumsal duruma girme, bu durumla özdeşleşme süreci. |
katılmalı gözlem | Bir toplumsal kümeyi ya da toplumu onun üyesi olan, üyesi gibi davranan bir inceleyicinin gözlemlemesi. |
kavram | Sözcüklere gerçek anlamlarını vermek ve bunlar aracılığıyla düşünmek, olayların ve süreçlerin özünü kavrayıp temel yanlarına ve özelliklerine ilişkin genellemeler elde etmek olanağını sağlayan, nesnel çevrenin insan düşüncesindeki yansıma biçimi. |
kaygı | Bireylerin, toplumsal kümelerin herhangi bir güçlü istek ya da güdülerinin gerçekleşememesi olasılığı karşısında duydukları tedirginlik. |
kayınalma | Bir erkeğin ölen büyük erkek kardeşinin ya da başka bir yakın hısımının dul kalan karısı (karıları) ile evlenebilmesini ya da evlenmesi gerektiğini benimseyen evlilik düzeni. |
kayırmacılık | Belli bir birey, küme, düşünce ya da uygulamayı, bir başkasıyla karşılaştırıp aralarında bir seçim yapmak gerektiğinde nesnellikten uzaklaşıp yan tutma. |
kazıbilim | Tarih öncesi uygarlıkları, özellikle kazılar yoluyla elde edilen özdeksel kalıntılarını yorumlayarak inceleyen bilim dalı. |
kendiliğindenlik | 1-Dış etkilerin zorlaması olmadan, içsel nedenlerle oluşan süreçlerin gerçekleşme niteliği. 1. Tarihsel evrimdeki zorunlu nesnel düzenliliğin gerçekleşmesi. |
kendini öldürme | Bir bireyin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi yaşamına son vermesi, |
kent | Tarım dışı etkinliklere, özellikle işleyim ve hizmet etkinliklerine dayalı, 10.000 den daha kalabalık nüfuslu yerleşme yeri. |
kent ailesi | bk. çekirdek aile. |
kent birleşmesi | Ayrı kentlerin genişleyerek birbiriyle birleşmeleri ve bir tek büyükkent içinde kaynaşmaları. |
kent toplumbilimi | Kentlerin toplum bütünü içindeki yerleri ile oluşum,, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
kent-köy karşıtlığı | Kırsal alanların kentlere göre ekonomi ve ekin bakımından aşırı ölçüde geri kalması, kırsal yerlerde çalışanların çıkarları ile toplumun ayrıcalıklı kesimlerinin çıkarları arasındaki çelişme durumu. |
kentleşme | Tarım dışı etkinliklerin, özellikle işleyimin gelişmesi sonucu nüfusun kentlerde toplanması ve kentsel alanların genişlemesi süreci. |
kentsel alan kullanımı | Kent topraklarının kendiliğinden ya da bir tasar sonucu türlü etkinlikler arasında paylaşılarak kullanılması. |
kentsel yığılma | Nüfusun kentsel bölgelerde yoğunlaşması, özellikle tecim, işleyim, ekin, yönetim ve dinlenme-eğlenme etkinliklerinin kentlerde toplanması olayı. |
kentsoylu devrimi | Anamalcı toplum düzeninin gelişmesini köstekleyici derebeylik ve yarı derebeylik düzeninin öğelerini ortadan kaldıran tarihsel toplumsal devinim. |
kentsoylu sınıfı | Anamalcı düzende üretim araçlarını ellerinde bulunduranlarla çıkarları bunlarla özdeş olanların oluşturduğu toplumsal sınıf. |
kentten uzaklaşma | 1. Kent nüfusunun kent özeğinden uzaklaşarak yörekent ya da uydukentlerde yaşaması süreci. 2. İşleyim kuruluşları ve bunlar gibi geniş yer gerektiren kuruluşların kent dışında, işleyim yörekentlerinde ya da uydukentlerinde oluşup gelişmesi eğilimi. |
kesintisiz süreklilik | Gelişme süreci içinde eski ile yeni arasındaki nesnel ve zorunlu bağlılık her yeni şeyin yerine geçtiği eski şeyleri ortadan kaldırmayıp, onları içermesi ve kendine bağımlı kılması. |
kınama | Bir toplumsal kümede yaptırıma bağlanmış davranış ölçülerine aykırı düşen davranışlar karşısında kümece takınılan olumsuz yönde eleştirici ya da suçlayıcı tutum. |
kırsal topluluk | İlkel ortaklık düzeninin son aşamasında, toprak, otlak ve ormanlar dışındaki üretim araçlarının, üretimle tüketimin özel iyelik altında bulunduğu toplumsal küme. |
kısır döngü | bk. döngüsel doğrulama. |
kıyı bölge | İki ayrı ekin bölgesine bitişik olan ve her ikisinden de kesinlikle etkilenen bölgelere budunbilimde verilen ad. bk. geçiş bölgesi. |
kıyı insan | Toplumsal ve ekinsel değişmeler sonucu herhangi bir toplumsal kümenin tam olarak katılmış, bütünleşmiş üyesi olmayan kişi. |
kıyı küme | Kıyı insanlardan kurulu olan ve toplum bütünüyle benzeşememiş durumda bulunan toplumsal küme. bk. azınlık kümesi. |
kişilik | Bireyin toplumsal yaşamı içinde edindiği alışkanlıklarının ve davranışlarının tümü. |
kişisel iyelik | Kişisel kullanım nesnelerine iye olma durumu. |
komşuluk | Sınırlı bir alan içinde yer alan, daha çok kişisel ve yüz yüze ilişkilerin egemen olduğu küçük insan topluluğunun durumu. |
konuşma | İnsanın, dili kullanma yoluyla çevresindekileri iletişimde bulunması, onlara kendi düşünce ve duygularını bildirmesi. |
koşul | Bir nesne ya da olayın içinde oluştuğu, bu oluşumu etkileyen (örneğin kolaylaştıran, güçleştiren, özelliklerini değiştiren) çevresel durum ve öğeler. |
koşullandırma | 1. Canlı örgenliğin çağrışım yapmasına, başka deyişle öğrenmesine etken olma işlemi. 2. Toplumsal çevrenin bireylerde koşullanmış tepkeler oluşturarak onları belli biçimde düşünme, duyma, davranmaya yöneltmesi süreci. |
koşullu tepke | Canlı örgenliğin belli uyarımlara karşı göstermek üzere yaşam süreci içinde kazandığı vé beyin korteksinde geçici bağlantıların oluşmasıyla gelişen tepke biçimi. |
koşulsuz tepke | Canlı örgenlikte doğuştan bulunan, herhangi bir koşullandırma sürecinin başında doğal uyaranlar aracılığıyla ortaya çıkan, görece durağan yaşam koşullarına örgenliğin uyumunu sağlıyan ve bir türün bütün bireylerinde ortak olan tepke biçimi. |
köktencilik | Kurulu toplum düzeninin temellerine yönelik toplumsal-ekonomik değiştirmelerden yana tutum ya da öğreti. |
kölelik düzeni | Başlıca toplumsal sınıfları beylerle kölelerden oluşan, kölelerin toplumdaki baş üretim gücü olduğu toplumsal-ekonomik düzen. |
kötülük | İnsanın gereksinmelerine, çıkar ve dileklerine aykırı olan, bir topluma, bir toplumsal kümeye, bir kişiye zarar verici sayılan, özdeksel ya da tinsel bir nesnenin, bir olayın niteliği. |
köy topluluğu | Genellikle, geniş anlamda tarımla uğraşan, toplum bütünü ile ilişkileri az ve eşgüdülmemiş olan, toplumsal çevreden çok doğal çevreyle ilişki içinde bulunan, az sayıda ailelerden kurulu, anamalcı düzen öncesi özellikleri gösteren, azçok özerk topluluk. |
köy toplumbilimi | Köy topluluklarının toplumsal bütün içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
köyleşme | Köyden kente nüfus akımı nedeniyle kırsal alanlara özgü davranış ve tutumların kentlerde görülmesi olayı. |
kur yapma | Karşıt cinsten bireyler arasında birbirine yaklaşma ve bir birleşmeyi başlatma türü. |
kural | Bir yaptırımlar düzeniyle toplum üyelerinin kendisine uyması sağlanan, toplumca benimsenmiş her türlü buyurucu ve yasaklayıcı düzenleme. |
kuralsızlık | (Durkheim) Bireylerin ve toplumsal kümelerin davranışlarını uyduracakları etkili toplumsal kuralların bulunmadığı, bu nedenle kişisel ve toplumsal çözülmeye yol açan durum. |
kurulu çıkar | Ayrıcalıklı bir toplumsal kümeyi, kurulu düzeni sürdürmeğe yönelten ekonomik çıkar. |
kurumlaşma | Herhangi bir davranış, düşünüş, inanış biçiminin tarihsel olarak görece durağan ve toplumca değer verilen kalıplara dönüşmesi süreci. |
kurumsal döngücülük | Toplumsal kurumların ortaya çıkma, etkin işleme, etkisizleşme ve ortadan kalkma aşamalarından kurulu, döngü biçiminde bir yaşam sürecinden geçtikleri görüşü. |
kurumsal düzen | Karşılıklı olarak birbirine uyarlanmış ve bağımlı kılınmış kurumların oluşturduğu toplumsal bütün. |
kuşkuculuk | Evren, doğa ve toplum konularında kuşkuya yer bırakmayacak kesinlikte, nesnel bilgi elde etme olanağının bulunmadığını savunan bir düşünce akımı. |
kutsal | Bir toplumda ya da bir toplumsal kümede dince yüceltilen ve “dünya işleri”nden ayrı nitelikte olduğuna, ayrı bir düzen içinde yer aldığına inanılan (şeyler). |
kutupluluk | Kimi toplumbilimcilere göre her karşıtlığın iki ucu arasında hem birbirlerine karşıt olma, hem de birbirlerini gereksinme biçiminde bağlılık bulunması. |
küçük küme toplumbilimi | Toplumun en yalınç öğesi olarak insanı değil, ruhsal nitelikteki soyut bir takım toplumsal bağdaşma biçimlerini (örneğin önderlik ya da izleyicilik, yarışma, çatışma, dayanışma. ..) gören, insanın bu bağlaşma biçimlerini doğuştan özünde taşıdığını öne sür |
küçükoğul önceliği | Kalıtın yalnız ya da öncelikle en küçük oğul ya da onun kalıtçılarına verilmesi. |
küme bilinci | Bireyin herhangi bir kümenin üyesi olduğunu bilmesi, bu üyeliğe olumlu bir değer vermesi ve kendi kümesi dışında başka kümelerin de bulunduğunun bilincinde olması. |
küme birliği | bk. toplumsal birlik. |
küme çözülmesi | Bir toplumsal kümenin üyeleri arasındaki çatışmanın ya da üyelerde küme ile özdeşleşme duygusu bulunmamasının, o kümede birliğin ve yapının parçalanmasına yol açması. |
küme davranışı | Bir kümedeki üyelerin davranışlarının karşılıklı olarak birbirlerininkine uyarlanması, böylece kümenin işleyen bir birlik olması sonucu ortaya çıkan yığın davranışı. |
küme duygusu | İşbirliği ya da dayanışma içinde bulunan kişilerin genellikle tutum ve davranışlarıyla kümedeki öbür üyelerin duygularının tam ya da bir ölçüde bilincinde olmaları. |
küme ilgisi | Örgütlenmiş toplumsal küme üyelerinin, yaşamı sürdürmek için temel önemde saydıkları amaç ya da değerleri elde etmeğe ilişkin bilinç durumu. |
küme ruhu | Dayanışma duygularının çok yüksek bir düzeye çıktığı toplumsal kümelerde görülen ve bütün kümeyi tek bir bireymiş gibi davranmaya iten toplumsal uyuşma durumu. |
küme süreci | Bir toplumsal kümede bir araya gelen kişilerin karşılıklı etkileşmelerinden oluşup gelişen sürekli eylemler dizisi. |
kümece benimsenme | Bir toplumsal kümede üyelerden herhangi birini öbür üyelerin benimseyip benimsemediklerini gösteren ve böylece o üyenin küme içindeki yerini belirleyen küme tepkisi. |
kümeden atma | Küme ölçü ve kurallarına aykırı davranışta bulunan bireye karşı uygulanan ve kümenin öbür üyelerinin o üyeyle hemen her türlü ilişkiyi kesmelerini anlatan bir küme denetimi biçimi. |
linç | Birden çok kişinin kendilerine göre suç olan bir davranışından dolayı herhangi bir kişiyi yargılamasız, taşla, sopayla vb. araçlarla döverek öldürmesi. |
lonca devleti | Sendikacılığı ortadan kaldırmak, işçileri uygar hak ve özgürlüklerinden yoksun kılmak ve anamal egemenliğini sağlamak amacıyla halkı zorla anamalcı, işçi ve memur loncalarına bölen, özgür seçimlere yer vermeyen devlet biçimi. |
makine | İnsanın, üretimde kol ya da kafa gücünün yerine kullanmak üzere yarattığı, bir güç biçiminin başka bir güç biçimine dönüştürülmesi ilkesine dayanan ve kendi kendine işleyecek biçimde düzenlenmiş olan araçlar bileşkesi. |
mantık | Doğru düşünme yasa ve biçimlerini inceleyen bilim. |
mantıkdışıcılık | Doğruya ulaşmanın bir aracı olarak mantıksal düşünme gerekliliğinin yadsınması, mantığın yerine sezginin, inancın ve açınlamanın konması. |
mantıksal yöntem | Bir olgunun ya da sürecin anlıkta gelişkin bir örneğinin kurulması ve bunun türlü yanları arasındaki ilişkilerin yansıtılması yöntemi. |
masal | 1. Kuşaktan kuşağa sözlü olarak iletilen dinsel ya da doğaüstü nitelikli öykü. 2-Dinsel uygulayımların, toplumsal ya da doğal olayların yapıntısal biçimde açıklanması. |
mavi yakalılar | Daha çok kol gücüyle yapılan işlerde çalışanlar (işçiler). |
mezhep | Toplumsal çevredekinden oldukça değişik ya da ona karşıt bir dinsel öğretiye beslediği katı inanç dolayısıyla bütünleşmiş olan kapalı bir dinsel biz kümesi, bk. biz kümesi. |
moda | Giyim, ev, konuşma, sanat, dinlenme-eğlenme gibi kimi ekin öğelerinin biçiminde (çoğunlukla bu biçimin ayrıntılarında) sık sık ortaya çıkan kısa süreli ve toplum ya da. küme içinde az çok onay görüp izlenen değişiklikler. |
neden | Belli bir etki, bir devinim ya da değişime yol açan şey, bir olaya zorunlu olarak öngelen koşul. |
nedenbilim | Herhangi bir olay türünün nedenlerini araştıran ve inceleyen bilimsel çalışma. |
nedence | Çoğunlukla gelişigüzel bir biçimde ortaya çıkan ve düzenli, zorunlu bir gelişme süreci içinde ortaya çıkabilecek başka olayların doğmasına yol açan olay. |
nedenselcilik | Her belli sonucun bir nedenden oluştuğunu ana ilke olarak benimseyen düşünce okullarının genel adı. |
nedensellik | Her olgunun bir nedeni bulunduğunu, hiç bir şeyin nedensiz olamayacağını, aynı koşullar altında aynı nedenin aynı sonucu doğuracağını dile getiren ilke. |
nesnel | İnsan bilincinin dışında ve ondan bağımsız olan (şey). |
nesnel doğru | İnsanın istenç ve dileğine bağımlı olmayan bilgi. |
nesnel etkenler | Toplumsal gelişimin bireylerden bağımsız olan, onların etkinliklerini sınırlayıp yönünü belirleyen (doğal koşullar, üretimin düzeyi, ivedi özdeksel, tinsel, siyasal gereklilikler gibi) koşulları. |
nesnel gerçeklik | Bütün biçimleri ve görünüşleri ile özdeksel çevrenin tümü. |
nesnelcilik | Olguları, eleştirici değerlendirmelerden ve yantutucu sonuç çıkarmalardan sakınarak incelemek gerektiğini savunan öğreti. |
nicelik | Bir şeyin eşit parçalara bölünebilen ve ölçülebilir olan yanları. |
nüfus | Belli bir ülkede yaşayan, aralarında belirli toplumsal-ekonomik ilişkiler bulunan insanların tümü. |
nüfus aşırılığı | Bir toplumda, bir toplumsal kümede nüfusun, başta yaşamı sürdürmeğe yeterli bir tüketim düzeyi olmak üzere toplum ya da kümece benimsenmekte olan belli amaçların gerçekleştirilmesini engelleyecek ölçüde çok olması. |
nüfus azalması | Ölümlerin doğumlardan çok olması, kamusal kararlarla başka yerlere nüfus gönderilmesi ya da kendiliğinden göçler gibi nedenlerle bir ülke nüfusunun sayısal olarak azalması. |
nüfus baskısı | Nüfusun, geçim kaynaklarındaki artıştan daha yüksek oranda artması. |
nüfus değişimleri | 1. Bir ülke nüfusunun sayısında belli bir zaman süresi içinde doğumlar ve göçler sonucu gerçekleşen artma ya da azalma. 2. Bir ülke nüfusunun türlü özellikler bakımından bileşiminde gerçekleşen değişmeler. |
nüfus patlaması | Özellikle günümüz az gelişmiş toplumlarında sağlık koşullarındaki türlü iyileşmeler sonucu ölüm oranlarının düşmesi, doğum oranlarının ise değişmemesi sonucu nüfusun büyük hızla çoğalması. |
nüfus piramidi | Bir toplum ya da topluluk nüfusunun yaş, cinslik.evlilik durumu, uğraş, budunsal özellik vb, bakımlardan dağılımının çizgeyle gösterilmesi. |
nüfus yetersizliği | Bir toplumda ya da toplumsal kümede ulaşılmaya değer sayılan amaçların gerçekleştirilmesine yetecek sayıda bir nüfusun bulunmaması durumu. |
nüfus yoğunluğu | Bir ülkede yüzölçümüyle bireylerin, ailelerin ya da yerleşme yerlerinin sayısı arasındaki oran. |
nüfusbilim | Bir ülke nüfusunun belli bir zamanda ya da zaman içindeki doğum ve ölümler, yaş, cinslik, yurttaşlık durumları, yerleşme yeri vb. bakımlarından bileşiminin sayısal incelemesini yapan bilim dalı. |
oğlanbaşlığı | Evlenme sırasında gelinin babasının ya da başka bir yakınının güveye yaptığı ödeme, verdiği mal. |
okur yazarlık oranı | Bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun okul çağındaki ve daha yukarı yaşlardaki nüfusu içinde okuma yazma bilenlerin oranı. |
olanak | Olayların ve nesnelerin içindeki nesnel gelişme eğilimi. |
olasılık kuramı | Büyük sayıdaki rastlantısal olayların, eşdeyişle belli durumlarda yinelenen olayların incelenmesine ve rastlantının rastlama olasılığının hesaplanmasına. ilişkin bir kuram. |
olumlu pekiştirici | Topluma hazırlama süreci içinde çocuğa belli davranışlarda bulunmayı öğretmek üzere kullanılan olumlu yaptırım ya da ödüllendirme. |
oluşum yeri | Canlı varlıkların (örneğin insan küme ve topluluklarının) oluşup gelişmesine elverişli koşullar barındıran yer. |
oluşumsal yöntem | Olayların gelişimini incelemede baş vurulan, ana amacı olaylar arasındaki bağlantıları zaman akışı içinde saptamak ve daha alt biçimlerden daha yukarı biçimlere geçişleri incelemek olan bir çözümleme yöntemi. |
ongun | Kimi ilkel topluluklarda üyelerin ataları olduğuna inanarak kendilerini özel bir biçimde bağlı duydukları, topluluğa adını veren hayvan, ağaç,-yel gibi herhangi bir doğal nesne ya da olay. |
ongunculuk | Bir onguna inanç besleme üzerine kurulu toplumsal örgütleniş ve dinsel uygulama biçimi. |
onlar kümesi | Biz kümesi olarak görülen kümenin dışındaki bütün insanları kapsayan küme. bk. biz kümesi. |
onur | Toplumun saygıya değer saydığı şeyleri korumayı, beslemeyi ve geliştirmeyi gerektiren, doğru ve aktöreli olmayı zorunlu kılan tarihsel nitelikli bir aktöre ulamı. |
ortak bilinç | (Durkheim) Bir toplumda ya da toplumsal kümede oluşan, tek tek bireylerinkinden bütünüyle ayrı nitelikte ve bireylerin dışında olan ortak tasarımlar, duygular, davranışlar. |
ortak davranış | Bir toplumsal küme ya da toplum üyelerinin tutum, duygu ve güdü birliğinden doğan ya da doğuyor görünen birleşik eylemleri. |
ortak sorumluluk | Bir toplumsal kümede üyelerden herhangi birinin eylemlerinin sonuçlarına ilişkin olarak toplumsal çevrece üstlenmesi beklenen yükümlülük. |
ortak tasarım | (Durkheim) Toplumsal etkileşmeden doğan ve toplum ya da toplumsal küme üyelerinde benzer duygusal tepkilere yol açarak onlar için ortaklaşa bir anlam kazanan kavram ve simgeler. |
ortaklaşacılık | Toplum içinde birlikte yaşamayı, birlikte girişimlerde, eylemlerde, denetimlerde bulunmayı savunan ilke, bu ilkelerin uygulaması. |
ortaklık yönetimi | Siyasal partiler arasında, hiç olmazsa belli bir süre için birlikte ülkeyi yönetmek üzere gerçekleştirilen birleşim. |
oymak | Ataerkil ya da anaerkil yapılı ve genellikle dıştan evlenmeli yakınlık kümesi. |
oyverme davranışı | Seçmenlerin türlü toplumsal, ekonomik, ruhsal etkenlerin etkisi altında siyasal seçimlerini oluşturma ve açığa vurma biçimi. |
ödünleme | Bireylerin, toplumsal kümelerin toplum içindeki yerlerine yönelmiş bir çekince saydıkları etkileri önlemek, onlardan kaçınmak ya da onları gidermek üzere gösterdikleri bir tepki. |
öğrenme | 1. Belli durumlar ve sorunlar karşısında tepki ve davranış oluşturma, bunları değiştirerek yenilerini edinebilme yeteneği. 2-Ekinin iletilme ve yayılma süreci. |
ölçer | Kişilerin türlü konulardaki yetenek, bilgi ve becerilerini ölçmek amacıyla oluşturulan bir araç ya da yöntem. |
ölçüm | Türlü toplumsal olguların özelliklerini uygun ölçü araçları kullanarak sayısal olarak saptamaya yönelik bir bilme süreci. |
ölçünleştirme | bk. örnek oluşması. |
ölü doğum | Ölü olarak doğan ya da doğumdan hemen sonra ölen bebek. |
ölüm oranı | Belli bir toplum ya da toplumsal küme nüfusunda belli bir süre içinde görülen ölüm olaylarının toplam nüfusa oranı. |
ölüye tapınma | bk. ruha tapınma. |
önbilgi | (Durkheim) Bütün bilimlerin, özellikle de toplumbilimin temelinde yatan ve toplumsal olguların nesnel olarak tanınabilmesi için ortadan kaldırılması gereken ön tasarımlar. |
öncül | 1. Bir tasımda sonucu hazırlayan ilk iki önermeden her biri. 2. Bir bilimsel çalışmada işe koyulurken araştırmaya konu edilmeksizin doğru sayılan önerme. |
önder | 1. (En geniş anlamda) Ünü, gücü ya da toplumsal yeri dolayısıyla öncülük eden, toplumsal davranış başlatan, başkalarının çabalarını yöneten, örgütleyen ya da denetleyen kişi. 2. (Dar anlamda) Bir toplumsal kümede inandırıcı yetenekleri ve üyelerin gönüllü |
önderlik | Bir toplumsal kümede üyelerce gönüllü olarak izlenen bir kişinin ünü, gücü ya da toplumsal yeri dolayısıyla öncülük etmesi, toplumsal davranış başlatabilmesi, başkalarının çabalarını yönetmesi, örgütlemesi, denetlemesi durumu ya da süreci. |
önsel | Bilimsel düşünüşe aykırı olarak, deneyden önce ve ondan bağımsız olarak elde edildiği ve başlangıçtan beri bilinçte var olduğu savlanan bilginin bu niteliği. |
önyargı | Bireyde başka bireylere, toplumsal kümelere karşı sevgi ya da düşmanlık duygusu uyanmasına yol açan, koşullanmış bir duygusal tutumu yansıtan yalınkat inanç, kanı, genelleme. |
önyargılı kişilik | Önyargıların önemli yer tuttuğu kişilik yapısı. |
örgencilik | İnsan toplumlarının canlı örgenlikleriyle aynı oluşum ve işleyiş düzenlilikleri bulunduğunu ileri süren kuram. |
örgensel dayanışma | (Durkheim) Bir toplumda, üyelerin birbirini tümlemesine, başka deyişle iş payları arasında karşılıklı bağımlılık bulunmasına dayalı olan dayanışma. |
örgensel toplum kuramı | İnsan toplumunu canlı örgenliğine benzeten, toplumsal olayların dirimbilim yasaları yardımıyla açıklanabileceğini savunan kuram. |
örnekleşim | Toplum yaşamı içinde birey davranışları ya da başka ekin öğeleri için örnek biçimlerin oluşması süreci. |
örnekolay incelemesi | Herhangi bir somut birim olgunun (kişi, aile, toplumsal küme, kurum, olay) yaşam ya da oluşum sürecinin türlü belgeler yardımıyla betimlenmesi yöntemi. |
örnekseme | Genel olarak benzer olmayan ve bir kavram altında toplanamayan nesneler arasında kimi yanları, özellikleri ve ilişkileri bakımından benzerlik kurulması. |
örneksemeli oluşturum | İncelenmekte olan bir nesnenin özelliklerinin, belli kurallara göre özel olarak kurulmuş bir benzeri yardımıyla yeniden üretilmesi. |
öz | Bir olgunun kökenini, ırasını ve gelişme eğilimlerini belirleyen en derin, en durağan özelliklerinin ve ilişkilerinin tümü. |
öz ve görünüş | Her gerçeklikte zorunlu olarak var olan iki yan. bk. öz, görünüş. |
özdek | Bilinçten bağımsız olarak var olan ve bilinçte yansıyan nesnel gerçekliği anlatan bir felsefe kavramı. |
özdekçilik | İnsanın çevresindeki dünyanın nesnel bir gerçekliği olduğunu ve bilimsel olarak anlaşılabilip açıklanabileceğini savunan felsefe akımı. |
özdeşleşme | 1. Bireyin başka bireylerle kişilik kaynaşması gerçekleştirecek ölçüde onların yaşantılarına ve duygularına katılması süreci. 2. Bireyin bu yolla kendi kimliğini tanıması ve tanımlaması süreci. |
özdevinim | Üretimin, yönetimin ve toplumsal olarak zorunlu öbür süreçlerin insanın doğrudan doğruya katılması olmadan başarılmasını olanaklı kılan en yüksek uygulayımsal gelişme aşaması. |
özekçilik | 1. Denetimin gittikçe daha az sayıda ve güç yapısının özek noktasında yer alan kişilerin eline geçmesi, ast küme ya da kişilerin karar bağımsızlığıyla yerel özerkliğinin gittikçe azalması süreci. 2. Bu özelliği gösteren yönetim biçimi. |
özenilen küme | Kişilerin düşünce, değer ve davranışlarını örnek alarak benimsedikleri toplumsal küme. |
özgecilik | Başkalarının yararına kişisel çıkarlardan vazgeçmeye, başkalarına bencil olmayan güdülerle yardım etmeğe hazır olma durumu. |
özgürlük | 1. İnsanların doğa ve toplumun nesnel yasalarını bilinçli olarak kullanabilmeleri, böylece toplumsal gelişmeyi amaçlı olarak gerçekleştirebilmeleri, toplumun da, bireyin de gelişimi için zorunlu olan bütün özdeksel ve tinsel ön koşulları yaratabilmeleri d |
özgürlük ve zorunluluk | İnsanların etkinlikleri ile doğanın ve toplumun nesnel yasaları arasındaki ilişki, bk. özgürlük, zorunluluk. |
öznel düşüncecilik | Nesnel çevrenin insanın bilme etkinliğinden ve araçlarından bağımsız bir varlığı olamıyacağını savunan görüş. |
öznel etkenler | Bireylerin, türlü kurumların, toplumsal kümelerin ve genel olarak halk yığınlarının etkinliklerini, bilinçlerini, eylemde bulunma istenç ve yetilerini içeren toplumsal gelişim koşulları. |
öznel yöntem | Toplumun yalnızca olağanüstü bireylerin eylemlerinin ürünü olarak görülmesini savunan bir yöntem. |
para ekonomisi | Takas yoluyla değişimin yerini para ile değişimin aldığı ve böylece üretimin çok geniş ölçüde tüketim için değil, pazar için yapıldığı ekonomik düzen. |
pekiştirme | Toplum yaşamının bir gereği olarak bireylerden belli durumlarda beklenen tepkileri elde etmek üzere, öğrenilmiş bir davranışı ya da tepkiyi olumlu, olumsuz türlü yaptırımlarla güçlendirerek ilgili uyaranlar karşısında yinelenmesini sağlama. |
rastlantı | Olayların özünde yer almayıp, başka olayların belli bir olay üzerindeki etkisinde yer alan ve ortaya çıkabileceği gibi çıkmıyada bilen özellik. |
ruh-örgen kuramı | İnsanı ruh ve bedenin bütünleşmiş birliği sayan, ama ruhu insanın tarihsel toplumsal yaşantılarından soyutlayarak insan bedenindeki bütün süreçlerin birincil ilkesi ve temeli sayan bir kuram. |
ruha tapınma | Ölülerin ruhlarından sakınmak, yardımlarını sağlamak amacıyla türlü dinsel nitelikli uygulamalar ve törenler yapma. |
ruhbilimci okul (toplumbilimde) | Toplumsal olayları anlamamızı ve açıklamamızı sağlayacak kilidin, bireylerin ve toplulukların ruhsal yaşamında yer aldığını savunan görüş. |
ruhsal baskı | Bireyin, toplum yaşamındaki türlü uyarıcılara toplumsal çevresinin beklentilerine uygun karşılık verme yetersizliği ya da isteksizliği. |
ruhsal çözümleme | Sinirsel ve anlıksal bozuklukların “özgür çağrışım” yordamı ile çözümlenmesine ve iyileştirilmesine ilişkin olan, toplumsal yaşamın gözlemlenmesinde de kendisinden yararlanılabilen bir genel kuram ve yöntem. |
sağduyu | İnsanın günlük yaşamı içinde geliştirdiği ve bilim ile üretimsel etkinlikler arasındaki bağların gelişmesi, bilimin yaygınlaşması dolayısıyla bilimsel bilgiye yaklaşma süreci içinde bulunan görüşlerin, alışkanlıkların ve düşünme biçimlerinin toplamı |
sakınma | bk. tekinsiz. |
saldırı | Kişilerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların, başka kişi, küme ya da toplumların doğal varlıklarını, eylemlerini ya da iyelikleri altındaki şeyleri, kendilerine çıkar sağlamak, onlara da zarar ya da acı vermek ve belli davranışlardan caydırmak amaçlar |
saldırı sapması | Saldırganlık eğiliminin ona yol açan kişi, toplumsal küme ya da varlık yerine bir başka kişi, küme ya da varlığa yönelmesi olayı. |
saltık | Koşulsuz, bağımsız, göreli olmayan ve kendi başına tam sayılan bir olgunun bu niteliği. |
saltıkçı yönetim | Bir kişi, küçük bir küme ya da bir siyasal partinin denetim dışı yönetimi. |
sanat | Gerçeği güzel tasarımlarla yansıtan özel bir toplumsal bilinç ve insan devinimi biçimi. |
sanat toplumbilimi | Toplumlardaki, toplumsal kümelerdeki sanat etkinliklerinin özelliklerini, toplum yapısının belli başlı kesimleriyle arasındaki ilişkileri, güzellik anlayış ve anlatımlarındaki değişmeleri düzenlilikleri içinde incelemeği amaçlıyan toplumbilim kesimi. |
sanatsal yöntem | Gerçeği sanatsal görüntülerle anlama ve yansıtma yöntemi. |
sanatta yantutma | Sanat yapıtlarında belli bir toplumsal küme ya da sınıfın çıkarlarının savunulması. |
sanayileşme | Üretimde makinelerin yaygınlaşmasını, işin ussallaştırılıp bölünmesi ile birlikte kütle üretimine geçilmesini ve işçi sınıfının oluşması ile sınıf ilişkilerinin belirginleşip yoğunlaşmasını anlatan bir karmaşık toplumsal süreç. |
saptırım | Herhangi bir toplumu, kümeyi, kişiyi, görüşü yeterli dayanak olmaksızın övmeye ya da yermeye yönelik öneğilim. |
sarmal gelişme | Toplumsal gelişmede, alt düzeyde gerçekleşen olayların üst düzeyde yinelenmesi durumu. |
sarmal tepkime | Bir birey ya da toplumsal kümenin açık eyleminin başka birey ya da kümeleri karşılık vermeye itmesi, bu karşılığın da ilk eylemi yapan birey ya da kümeyi başka karşılık eylemlerde bulunmaya itmesi ve bu sürecin böylece süregitmesi olgusu. |
savaş | Başka toplumları, kümeleri sömürmek için ya da onların sömürüsünden kurtulmak için insan toplumlarının, kümelerinin giriştikleri silâhlı kavga. |
saygınlık | Bir bireye ya da bir toplumsal kümeye başka birey ya da kümelerle olan ilişkilerinde üstünlük sağlayan toplumsal-ekonomik durum ya da orun. |
sayılamsal yasa | Herhangi bir düzene geçmişte getirilmiş olan değişme eğilimlerinin gerçekleşme olasılığının nesnel ölçüsünü sağlıyan bir nedensellik bağlantısı biçimi. |
sayma | Belli bir tarihsel dönemde bir toplumda ya da bir toplumsal kümede yaygın olan gelenek, görenek, moda, alışkı. . . gibi genel uygulama ya da kullanım biçimlerinin her biri. |
saymaca | 1. Toplumun ya da toplumsal kümenin gelenek ve göreneklerine uyan. 2. Toplumdaki ya da kümedeki yaygın tutum ve davranış ölçülerine eleştirisiz bir uyarlığı anlatan (tutum ve davranış), bk. uymacılık. 3. Gerçekte öyle olmamasına karşın öyle sayılan. |
saymacılık | Bilimsel kuram ve kavramların, nesnel gerçekliğin yansımaları olmayıp yalnızca bilginler arasında saymaca olduğunu ileri süren, buna karşılık kavram ve kuramların insanın etkinlikleri süreci içinde oluştuğunu ve dünyanın belirli yanlarını yansıttığını yad |
seçimli algılama | Toplumsal ve ruhsal koşullanma sonucu uyarıcıların kimilerinin seçilerek algılanması, kimilerinin ise görmezlik ve duymazlıktan gelinmesi. |
seçimli etkilenme | (İletişim davranışı alanında) Kişilerin, türlü toplumsal-ekonomik -ruhsal koşullar içinde biçimlenen tutumlarına uygun haberleri ve yorumları, aykırı olanlara göre daha yüksek bir olasılıkla görme, duyma ya da okuma eğilimi. |
seçkinler | Bir toplumda gücü ve saygınlığı olan toplumsal küme. |
seçkinler dolaşımı | (Pareto) İnsanlık tarihi boyunca aşağı toplumsal sınıflar içindeki yetenekli bireylerin, yönetici yerlerde bulunan ve kapalı bir sınıf oluşturan seçkinlerle savaşarak, onların yerini aldığını savunan görüş. |
seçmecilik | Değişik ve çoğu kez birbirinin tam karşıtı olan felsefe dizgelerinin, görüş açılarının, kuramsal öncüllerin vb. bağdaşmaz yanlarını görmezlikten gelerek, bağdaşabilir yanlarını düzenli bir bütün oluşturmadan bir araya getirme tutumu. |
sezgi | Bir araca, mantıksal bir önhazırlığa gerek kalmadan, doğruyu dolaysız olarak kavrama yetisi. |
sezgicilik | Bilginin ancak sezgiyle elde edilebileceğini savunan öğreti. |
sıçrama | Gelişme sürecinin ve değişmelerin niteliksel biçimde belirmesi. |
sıçrama ve süreklilik | Toplumun birbirine karşıt, ama birbiriyle bağlantılı temel özellikleri, bk. sıçrama, süreklilik. |
sınıf ayrımları | Değişik toplumsal sınıfların üyelerini birbirinden ayrımlı kılan siyasal etkinlik, gelir, iş güç, eğitim, yaşama biçimi, düşünce, tutum ve davranışlar vb. ilişkin özellikler. |
sınıf bilinci | Bir toplumsal sınıf üyelerinin toplumdaki sınıfsal yapı içinde belli bir basamakta bulunduklarını, bu yeri belirleyen etkenlerin neler olduğunu kavramaları, durumlarını iyileştirmeyi ortaklaşa olarak amaçlamaları. |
sınıf çatışması | Başlıca toplumsal sınıfların çıkarları arasındaki karşıtlıklar dolayısıyla oluşan ve artan bir ölçüde demokratik araçlar ve yollarla (siyasal partiler ve genel oy, parlamento görüşmeleri, yargıcı kararları, basın, anayasa uygulamaları vb.) yapılan çatışma |
sınıf çıkarları | Bir toplumsal sınıfı oluşturan bireylerin ortaklaşa ilgi, özlem ya da istekleri. |
sınıf kavgası | Savaş biçimini almış sınıf çatışması, bk. sınıf çatışması. |
sınıflandırma | Bir dizinin birimlerini ya da türlerini düzenli bir biçimde, belli ölçüler ve terimlerle betimleyerek ayırma işlemi. |
sınıfsal yapı | Bir toplumda toplumsal sınıfların oluşum ve işleyişindeki düzenlilikler ile bu sınıflar arasındaki karşılıklı durağan bağlar ve yasalılık gösteren ilişkiler bütünü. |
simgeleştirme | 1. Bir şeyi simgeler aracılığıyla anlatma ya da gösterme. 2. Bir tutum, eylem ya da duyguya simge işlevinin verilmesi. |
simgesel tasarım | bk. ortak tasarım. |
sinirsel bozukluk | Bireyin toplumsal çevresine uyumunu olumsuz yönde etkileyen türlü ruhsal ve sinirsel sayrılık durumları. |
siyasa | Devlet işlerine katılma ve devlet etkinliklerinin biçim, amaç ve içeriğini belirleme işi. |
siyasal çoğulculuk | 1. Siyasal gücün ve yetkilerin devlet kuruluşları ile özerk ya da bağımsız kimi ekonomik, toplumsal ve siyasal örgütler arasında bölüştürülmesini savunan bir görüş. 2. Bu özellikteki siyasal – toplumsal yapı. |
siyasal egemenlik | Devletin erk kullanma gücü ve yetkisi. |
siyasal kanılar | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin yönetim biçimine ilişkin, görüşleri. |
siyasal katılma | Bireylerin ve toplumsal kümelerin içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin yönetimine, görev almak, seçmek, seçilmek, örgütlenmek, görüş açıklamak vb. yollarla katkıda bulunması. |
siyasal parti | Siyasal erki denetimleri altına almak amacıyla işbirliği içinde bulunan bireylerin ve toplumsal kümelerin oluşturdukları örgüt. |
siyasal toplumbilim | Toplumlarda, toplumsal kümelerde siyasal erkin toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
siyasal yeğlemeler | Bireylerin ve toplumsal kümelerin içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin düzenleniş ve yönetim biçimine ilişkin beğenileri. |
solculuk | Ekonomik ve siyasal erke değişik biçim ve ölçülerde halkın iye kılınmasını savunan, anamalcı toplumsal-ekonomik düzene değişik biçim ve ölçülerde karşı olan düşünce ve eylem akımlarının genel adı. |
somut | Nesnel gerçekliğin tümünün, eşdeyişle onu oluşturan türlü yanların ve bunlar arasındaki ilişkilerin duygularla algılanabilen ya da kavranabilen, belli bir zaman ve yerdeki niteliği. |
somut toplumbilim | Toplum yaşamının türlü yan ve öğeleri (örneğin ekonomi, günlük yaşam, aile ve yakınlık ilişkileri, kamuoyu vb.) üzerine yapılan araştırma ve incelemeler. |
sorun çözme | Karmaşık bir durumla karşılaşan bireyin, bu durumun üstesinden gelip amaca ulaşabilmesi için göstermesi gereken girişim ve ansal bileştirme yeteneği. |
soruşturma | Toplumsal durumları betimleyen verileri elde etmek üzere başvurulan her türlü araştırma biçimi. |
soy | Ana ya da babadan her birinin yalnız erkek ya da yalnız kadın ataları dolayısıyla oluşan yakınlık kümesi. |
soy oluş | Örgenliklerin tarih içinde birer soy olarak belirmesi süreci. |
soy oluş ve birey oluş | Örgenliklerin tarih içinde birbirleriyle kesinlikle bağlantılı biçimde birer soy ve birey olarak belirmeleri süreçleri, bk. soy oluş, bireyoluş. |
soyluerki | Ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün soylular sınıfının tekeli altında bulunduğu tarihsel yönetim biçimi. |
soyutlama | Bir bütünün bir niteliği, bir ilişkisi üzerinde özellikle durup, öbür öğelerini göz önünde bulundurmama. |
sömürge | Bir devletin, kendi ülkesi sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği, ekonomik ve siyasal çıkarlar sağladığı ülke. |
sömürgecilik | Genel olarak bir ulusun başka ulusları ya da toplulukları siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması ya da yayılmayı istemesi. |
sömürü | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların, görece daha güçsüz bireylerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların emeğini ve kaynaklarını kendi çıkarlarına kullanmaları. |
söylenti | Belli bir olayın olduğu yolunda bir topluluk ya da toplumsal kümede dolaşan doğrulanmamış haber. |
suç | 1. Bir toplumda haksız sayılıp, yazılı-yazısız kurallarla yasaklanan ve yaptırımlara bağlanan davranış ve eylem. 2. Devletçe yasalarla tanımlanıp yaptırıma bağlanmış olan kurallara aykırı davranış. |
suç bölgesi | Suç sayılan eylem ve davranışların oranının yüksek olduğu genellikle kentsel yerleşme bölgesi. |
suçbilim | Bir toplumda ya da bir toplumsal kümede suç sayılan davranışların nedenlerini inceleyen bilimsel çalışma alanı. |
suçlu davranış | Bir toplumda ya da toplumsal kümede suç sayılan davranış, bk. suç. |
suçluluk | Herhangi bir toplumsal görevi yapma ya da bir yasağa uymada bireyin başarısız kalması, toplumsal bir yükümlülüğe aykırı davranması durumu. |
suçluluk oranı | Belli bir toplumda, toplumsal kümede ya da bölgede ceza yasalarına aykırı davranışların oranı. |
süreklilik | Bir düzenin bütünlüğü, öğeleri arasındaki ilişkilerin sonsuz sayıda oluşu, koşullarının değişmesindeki yavaşlık ve bir durumdan başka bir duruma geçişindeki rahatlık. |
takımerki | Az sayıda bireyden kurulu bir kümenin erki elinde bulundurduğu siyasal düzen. |
takımerkinin demir yasası | (Roberto Michels) Özellikle büyük örgütlerin başlangıçtaki amaçlarının hiç değilse bir bölümünden uzaklaşma eğilimi göstermeleri. |
tanım | Mantık kurallarına uygun olarak fiziksel ya da düşüncel herhangi bir konuyu ayırt etme, bulma ya da kurma bilime yeni girmiş olan bir terimin anlamını açıklama ya da bilimde varolan bir terimin anlamını belirleme. |
tanıtlama | Bir düşüncenin doğruluğunu ya da yanlışlığını yadsınamayacak biçimde açık bir kesinlikle ortaya koymak üzere düzenlenmiş uslamlama süreci. |
Tanrıbilim | 1. Herhangi bir dinin inaklar dizgesi. 2. Bu dizgeyi inceleyen bilgi dalı. |
Tanrıtanımazlık | Doğaüstü varlık anlayış ve inancını geçersiz sayan görüşlere verilen genel ad. |
tapıncak | Doğaüstü bir güç ve etkisi olduğuna inanılan doğal ya da yapay, cansız ya da canlı bir nesne. |
tapıncakçılık | İlkel sayılan toplumlarda doğaüstü bir güç ve etkisi olduğuna inanılan doğal ya da yapay, cansız ya da canlı nesnelere tapınma. |
tapınma | Belli bir tanrı düşüncesine ya da doğaüstü sayılan varlıklara inanmayı ve onlara adaklar adamayı anlatan bir dizi dinsel törenler ve uygulamalar. |
tarımcı topluluk | Üretim yapısı tarıma dayalı olan topluluk. |
tarih felsefesi | Tarihsel olayların anlamını, düzenlilik ve yasalarını, insanın gelişimindeki ana eğilimleri araştıran felsefe dalı. |
tarihsel döngü kurama | Vico’nun geliştirmiş olduğu ve toplumun durmadan aynı aşamalardan geçtiğini öne süren kuram. |
tarihsel özdekçilik | 1. İnsan topluluklarının tarihsel gelişim süreci içinde toplumsal gelişmenin genel yasalarını ve bunların gerçekleşme biçimlerini inceleme alanı. 2-Toplumsal gelişmenin son çözümlemede üretim güçlerince belirlendiğini öne süren öğreti. |
tarihsel yöntem | Bir olgunun gerçek doğuş ve oluşum sürecini düşüncede yansıtma yöntemi. |
tarihselcilik | Olayları ve nesneleri belli tarihsel gelişimin ürünleri olarak gören, bunların nasıl ortaya çıkıp, nasıl geliştiğini, nasıl bugünkü durumlarına geldiğini araştıran ve bugünü geçmişe bağlayarak açıklayan yaklaşım. |
taygeldi ailesi | (İ. Yasa) Evlenme çağında karşıt cinsten çocukları olan dul bir erkekle dul bir kadının, evlenmeden önce bir gereklilik olarak çocuklarını birbirleriyle evlendirmelerinden oluşan aile biçimi. |
tecim | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların kâr elde etme amacıyla giriştikleri her türlü mal değişimi. |
tecim böigesi | Bir bölgenin ekonomik bakımdan bağımlı bulunduğu en yakın tecim alanı. |
tecimselleşme | Herhangi bir etkinliğin özel kazanç ereğiyle yürütülmesi, başka değer ölçülerinin ve ereklerin göz önünde bulundurulmaması. |
tekerki | Derebeylik dönemine özgü, soylu sınıfın kutsal, kimi kez de insanüstü sayılan bir üyesinin erki kişisel egemenliği altında bulundurduğu siyasal örgütleniş biçimi. |
tekeşlilik | Gerek kadının, gerekse erkeğin karşı cinsten yalnız bir kişiyle evlenebilmesini onaylayan, birden çok kadınla ya da birden çok erkekle evlenmeyi yasaklayan evlilik biçimi. |
tekinsiz | 1. Belli davranış ya da sözlerin bir toplumca, bir toplumsal kümece çekinceli sayılması ve olumsuz yaptırımlara bağlanarak yasaklanması. 2. (İnsanbilimde) İlkel topluluklarda kimi büyüsel, dinsel tasarımlara ilişkin olarak belli davranış ya da sözlerin to |
tektanrıcılık | 1 -İnsanın, doğada ve toplumda ilk ya da değişmez nedeni araştırmasına yol açan tarihsel nesnel koşulların etkisiyle her şeye gücü yeten bir tek-tanrı düşüncesine varması. 2. Evreni, doğayı ve toplumu yaratıp yöneten, her şeye gücü yeten tek bir Tanrı bul |
temel kişilik | (Kardiner, Linton vb.) Bir toplumun ya da toplumsal kümenin üyelerine özgü, ortak çevre koşullarının oluşturduğu davranış ve yaşama alışkanlıkları yapısı. |
teneke mahalle | Kimi büyük kentlerde görülen, fiziksel ve toplumsal bakımlardan geri ve yoksul kesim, bk. bozulma bölgesi, gecekondu. |
tepke | Canlı örgenliğin bir uyarıma karşı gösterdiği tepki. |
tepki | 1. Genellikle bir dış uyaranın etkisine karşı canlı örgenliğin yaptığı yalınç davranış. 2. Toplumsal ilişkilerde özellikle değişmelere karşı çıkan ve kurulu düzeni sürdürmeği ya da yeniden kurmayı amaçlayan tutum ve eylemler. |
tinsel uyarıcılar | Kaynağını insanın törel, düşünsel, siyasal ve bilimsel kanılarından alan, insanı bir düşünce uğruna çalışmaya özendiren ve yönelten tinsel güçler. |
toplanım | İnsanların ve uygulayım ürünlerinin, insanın ve doğanın temel gereksinmelerin karşılanmasına elverişli koşulları yaratmış olduğu yerlerde toplanması süreci. |
toplu bencillik | Bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinin kendi ortak çıkarlarını başka toplum ya da toplumsal kümelerinkinden üstün sayması, başka toplum ya da kümeden olanlara karşı onların üstüymüş gibi davranması. |
toplu davranış | Toplumsal düzgülerle tam olarak denetlenmeyen, kişisel etkileşmelerin ve duyguların geniş yer tuttuğu, görece yapılaşmamış toplumsal davranış. (Örn. Kalabalıkların, yığınların bir yeni akımı ya da yeni biçimi izliyen davranışı.) |
toplu uyarılma | Bir toplumun, bir toplumsal kümenin üyelerinde özdeş duyguların uyarılması. |
topluluk ruhbilimi | Toplumsal ruhbilimin topluluk ya da küme davranışlarını inceleyen bölümü. |
toplum | Yaşamlarını sürdürmek, birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için işbirliği yapan, aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan ve ortak bir ekini olan insan kümesi. |
toplum felsefesi | Toplumsal yaşama, bunun kökenine, gelişimine ve amaçlarına ilişkin olan bütün bilimlerin sağladığı verilerin bir bileşiğini ya da genellemesini yapmağa yönelik bulunan her türlü bilgi-kuramsal ve aktöresel düzenli düşünce. |
toplum kalkınması | Azgelişmiş toplumların kalkınması için önerilen, kırsal toplulukların yol, okul, su gibi kimi ortak gereksinmelerini ve bir ölçüde de küçük tarımsal ve işleyimsel girişimlerini ortak çabayla kendilerinin yürütmeleri, devletin de bunlara bilgi ve uygulayım |
toplumbilim | Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı. |
toplumbilimcilik | İnsan yaşamındaki bütün olayları yalnızca toplumsal yapı ve örgüt biçimleriyle açıklama eğilimi. |
toplumbilimsel yasa | Toplum yapısının, birey ve toplumsal küme davranışlarının oluşum, işleyiş ve değişimindeki görece durağan nedensellik ya da işlevsellik ilişkilerini dile getiren genelleme. |
toplumculluk | 1. Bireyler ya da toplumsal kümeler arasındaki karşılıklı bağımlılık biçimleri. 2. Bireylerin küme yaşamı ile bütünleşme yeteneği, karşılıklı yardımlaşma yatkınlığı. |
toplumculuk | 1. Üretim araçlarını kamusal iyelik altında bulunduran, bu yolla ekonomik etkinliklerde kâr yerine insan gereksinmelerini en iyi biçimde karşılamayı amaçladığını savunan toplum düzeni. 2. Böyle bir düzeni savunan toplumsal- siyasal öğreti. |
toplumölçer | Kişinin içinde bulunduğu kümedeki bireylerle ilişkilerini sayısal ya da ölçülebilir terimlerle betimleyen deneysel ve uygulamalı küçük-küme toplumbilimi. |
toplumsal akışkanlık | Kişilerin oturma bölgeleriyle değişik özekler (örneğin oturma yerleriyle iş yerleri) arasında gidip gelmesi. |
toplumsal aşamalanma | Değişik toplumsal sınıf ve katmanların, değişik toplumsal kümelerin toplum içinde gördükleri saygı, önem ve öncelik bakımından sıralanmaları. |
toplumsal aşılama | Çevresindekilerin tartışma, zorlama ya da inandırmaya çabalamadan, yalnızca konuşmakla kişiye herhangi bir düşünceyi, görüşü benimsetmeleri. |
toplumsal ayırım | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin toplumsal sınıf, ırk, din, dil, siyasal görüş vb. ayrılıklar nedeniyle toplum içinde eşitsiz işlem görmesi. |
toplumsal ayrımlaşma | Yaş, cinsellik, ırk gibi dirimbilimsel ya da toplumsal sınıflaşmaya yol açan türlü ekinsel etkenler sonucu, bireylerin ve toplumsal kümelerin birbirlerinden değişik özellikler kazanmaları süreci. |
toplumsal bağımlılık | Astlık-üstlük ilişkilerine yol açan ve kimi birey ya da kümeleri başka birey ya da kümeler karşısında etkisiz bırakan durum. |
toplumsal baskı | Bir toplumsal kümede ya da bir toplumda belli bir dönemde geçerli olan kurallara aykırı davranışların, türlü toplumsal denetim yollarıyla ortadan kaldırılması ya da önlenmesi |
toplumsal beklenti | Bir toplum ya da topluluğun, üyelerinin türlü davranışları konusunda gelenek göreneklerle belirlenip toplumsal baskı ile yaptırıma bağlanmış bulunan tutumu. |
toplumsal benzeşme | Değişik ekinlerin, değişik ekinlerden birey ya da kümelerin, türdeş bir ekin bütünü oluşturacak biçimde kaynaşmaları. |
toplumsal biçimbilim | 1. Toplumların, toplulukların, toplumsal kümelerin coğrafyasal yerleşme düzenini ve nüfusunu kendine konu alan inceleme alanı. bk. insan coğrafyası, nüfusbilim. 2. (Durk-heim) Toplumların özdeksel dayanağı olan toplumsal yoğunluğu ve toplumsal oylumu ince |
toplumsal biçimleştirme | Belli bir bölgede, belli bir zamanda var olan ekinsel biçimi oluşturan türlü özelliklerin ve karmaşıkların bileşkesi. |
toplumsal bileşim | Bir toplum nüfusunun toplumsal sınıf, meslek, gelir, yerleşme yeri, eğitim, siyasal görüş, din, dil gibi ekinsel özellikler bakımından bileşimi. |
toplumsal bilimler | İnsanın toplum yaşamını türlü yanlarıyla inceleyen bütün bilimler. |
toplumsal bilinç | Toplum yaşamındaki görüşleri, kavramları, düşünceleri, siyasa, sanat, töre vb. kurumları oluşturan bilinç biçimlerinin tümü. |
toplumsal bilinç biçimleri | İnsanların kılgısal etkinlikleri sırasında çevrelerini anlıklarında yansıtma biçimleri. |
toplumsal birimler | Toplumbilim incelemelerinin kişi, aile, sınıf, siyasal parti vb. temel öğeleri ya da konuları. |
toplumsal birlik | Bir toplumsal küme üyeleri arasında görülen eylem birliği. |
toplumsal bozukluk | Toplumsal yaşamdaki uyumsuzluklar, toplumsal çözülme durumları. |
toplumsal bozukluk incelemeleri | Toplumsal yaşamdaki uyumsuzluk ve çözülme durumlarının anlamını, nedenlerini, sonuçlarını ve uyumu yeniden sağlama yollarını araştıran bilimsel inceleme alanı. |
toplumsal bulaşma | Bir toplumda, toplumsal küme içinde korku, ürkü gibi coşkusal durumların üyeler arasında iletilerek hızla yeğinleşmesine, böylece bütün toplumun ya da toplumsal kümenin sürü davranışı gibi ortaklaşa bir tepki oluşturmasına yol açan toplumsal etkileşme sür |
toplumsal bunalım | Bir toplumun temel düzeninin yapısı ve işleyişinde, bireylerin ve kümelerin yeni alışkanlıklar oluşturarak yeni koşullara uyarlanmalarını zorunlu kılan değişmelerin ortaya çıkması durumu. |
toplumsal çalışma | Başka bireylerle, daha geniş toplumsal ve ekonomik çevreleriyle uyumlu ilişkiler kurmada güçlük çeken ya da başarısız olan bireylere yapılan toplumsal yardımlar. |
toplumsal çatışma | Kişi ya da toplumsal kümelerin birbirlerinin amaçlarını engellemeğe, çıkarlarının gerçekleşmesini önlemeğe çalışması. |
toplumsal çevrebilim | İnsanların yeryüzeyine dağılışını ve bu dağılımı belirleyen etkileşim biçimlerini inceleyerek yerleşimlerin doğal işlevsel yapısını ortaya koymaya çalışan bilim dalı. |
toplumsal çizge | Toplum yaşamına ilişkin türlü konuları yalnızca betimsel olarak inceleyerek toplumbilime gerekli gereçleri hazırlayan bilimsel çalışma. |
toplumsal çözülme | Bir toplumda ya da toplumsal kümede üyelerin var olan türdeş toplumsal davranış alışkanlıklarına, kurumlara ya da denetim biçimlerine uyumlarını yitirmeleri sonucu toplum yaşamının olanaksızlaşması. |
toplumsal Darvincilik | Doğadaki ve toplumdaki ilerlemeyi yürüten baş itici gücün varolma savaşı ve doğal ayıklanma süreçleri olduğunu savunan öğreti. |
toplumsal dayanışma | Bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun üretim yapısı, kurumları ve değerlerinin birbiriyle tutarlı olması ve sürtüşmesiz işlemesi, bk. toplumsal uyuşma. |
toplumsal değerler | Belli bir toplumda ya da toplumsal kümede bireylerin olumlu tepki gösterdikleri düşünceler, kurallar, uygulayımlar, özdeksel nesneler vb. |
toplumsal değişke | Herhangi bir toplumsal örneğin gerçeklikte ortaya çıkış biçimlerinin her biri. |
toplumsal değişme | Toplumun herhangi bir dönemdeki düzenine özgü yerleşik özdeksel ve tinsel öğelerinde yeni özelliklerin oluşması. |
toplumsal denetim | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin toplumsal düzenin beklentilerine uygun biçimde davranmalarını sağlamaya yönelik önlemlerin tümü. |
toplumsal denge | Bir toplumun başlıca kesimlerinin geniş ölçüde bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplumsal-ekinsel bütünleşme. |
toplumsal dengesizlik | Bir toplumun ya da toplumsal kümenin temel öğelerinin karşılıklı uyumlarını yitirmeleri sonucu ortaya çıkan ve toplumsal çözülmeye götürebilecek olan durum. |
toplumsal devingenlik | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da uygarlık öğelerinin toplumsal yerlerindeki ve değerlendirilişindeki değişmeler. |
toplumsal devinim | Bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinin, toplumsal örgütleniş düzeninde kimi değişiklikler yapmak ya da bu tür değişiklikleri engellemek amacıyla giriştikleri az çok örgütlü, programlı ve sürekli ortaklaşa eylemler. |
toplumsal devrim | Eskimiş ve geçerliği kalmamış bir toplumsal düzenin devrilerek yerine yeni ve ilerici bir toplum düzeninin kurulması devinimi. |
toplumsal durgunluk | Toplumsal sınıf yapısının aşırı ölçüde kapalı olduğu, bireylerin toplum içindeki yer ve yaşam koşullarının kalıtsal yolla belirlendiği tarihsel-toplumsal durum. |
toplumsal düşünü | İnsanın toplumsal çevresinin niteliği, başka insanlarla ilişkileri, hak ve yükümlülükleri, kısaca toplumsal düzen konusundaki düşüncelerinin tümü. |
toplumsal düzen | Bir toplumda geçerli olan üretim güçleri ve üretim ilişkileriyle üst yapı kurumlarının karşılıklı bağlılık ilişkileri içinde oluşturdukları uyumlu bütün. |
toplumsal düzgü | Toplumsal olarak yaptırıma bağlanmış her türlü davranış biçimi. |
toplumsal düzgüsüzlük | Bir bireyin, bir toplumsal kümenin davranışlarında, toplumsal çevresi ile ilişkilerinde ya da toplumun yapısında, işlevlerinde, toplumsal olarak yaptırıma bağlanmış olan düzgülere uymayan niteliklerin bulunması. |
toplumsal eğilimler | Belli bir tarihsel dönemde toplumsal yaşamda ve gelişimde ortaya çıkan başlıca yönelişler. |
toplumsal engel | Bir toplumsal sınıfı ya da katmanı oluşturan bireylerin daha elverişli durumdaki sınıf ya da katmanın ayrıcalıklarını elde etmelerini önleyici, ya da güçleştirici toplumsal, ekonomik, ruhsal vb. engel. |
toplumsal eşitsizlik | Toplumsal sınıflaşmanın sonucu olarak bireylerin toplumsal yerleri arasında ortaya çıkan ayrılıklar. |
toplumsal gerileme | 1. Bir toplumda ya da toplumsal kümede doğal ve toplumsal çevreyi denetleme yönünden ulaşılmış düzeyin altına geçici olarak düşülmesi. 2. Geçici olarak eskiye, çağını doldurmuş toplumsal düzenleniş biçimlerine dönüş, durgunluk ve yıkım durumu. |
toplumsal güç | Toplumsal sonuçlar doğurmaya yetecek sayıda olan ve birlikte eylemde bulunan bireylerden kurulu toplumsal küme. |
toplumsal güdü | İnsanları, fiziksel gereksinmeleri ile doğrudan ilişkili olmayan, toplumsal, siyasal, ekinsel nitelikteki amaçlara (örneğin toplumsal çevresince kabul edilmek, saygın bir yer elde etmek, bir sanat dalında başarılı olmak vb.) ulaşmak için çabalamaya götüre |
toplumsal hizmet | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin toplumsal çevredeki değişmelere uymalarını sağlamayı amaçlayan uğraşlarla yol ve yöntemler dizgisi. |
toplumsal ilerleme | İnsanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin artması, bilimin, ekinin toplumda yaygın olarak dağılması, bireyin gelişmesi, toplumsal özgürlüğün genişlemesi. |
toplumsal iletkenlik | Ekin öğelerinin kuşaktan kuşağa iletilmesinin ölçü ve biçimini belirleyen süreçlerin tümü. |
toplumsal ilişkiler | Toplum üyelerinin ortaklaşa tinsel ve özdeksel etkinlikleri dolayısıyla aralarında oluşan bağlantıların tümü. |
toplumsal insanbilim | Önceleri ilkel denilen toplulukları, günümüzde ise özellikle kırsal toplulukları, kimi kez de küçük kent topluluklarını, ekinleri ve toplumsal yapıları açısından inceleyen insanbilim dalı. |
toplumsal işpayı | Bir toplumda ya da toplumsal kümede bireylerin içinde bulundukları orun gereği yüklendikleri işlev. |
toplumsal kalıp | Bir toplumda ya da toplumsal kümede üyelerin davranış ve etkileşimlerindeki her türlü düzenlilik. |
toplumsal kalıt | Bir toplumda ya da toplumsal kümede geçmiş kuşaklardan kalma ekin öğeleri. |
toplumsal kalıtım | Bir toplumda oluşan ekin öğelerinin tarih içinde değişmelerden geçmekle birlikte o topluma ve o halka özgü olan, onları başkalarından ayırt etmek olanağı veren kimi özelliklerinin bulunması ve bunların kuşaktan kuşağa iletilmesi olgusu. |
toplumsal katman | Bir toplumsal sınıfı oluşturan başlıca ekonomik kümeler. |
toplumsal katmanlaşma görüşü | Toplumun ekonomik, siyasal, ırksal vb. bakımlardan bir takım katmanlara bölünmüş olduğunu, bu etkenler arasında herhangi bir önem sıralaması yapmadan savunan görüş. |
toplumsal kaygı | Aşırı uyarı, korku, etkilenme ve genel bir davranış dengesizliği (oynaklığı) gibi olaylar dolayısıyla bir toplum ya da toplumsal küme üyelerinde ortaya çıkan ruhsal gerilim durumu. |
toplumsal kemikleşme | Kimi gelenek, görenek ve davranış biçimlerinin katılaşması, yeni koşullara uygun düşmemesi, değişmeye direnmesi olayı. |
toplumsal kopma | Bireylerin, toplumsal kümelerin başka birey ya da kümelerle hem fiziksel hem de toplumsal bağlantıyı yitirmeleri. |
toplumsal kuram | Toplumun oluşum ve değişimi, toplumsal sınıflaşma, toplumsal kurumların biçimlenişi… vb. toplumsal olayların bilimsel açıklamasını yapmağa yönelik kuram. |
toplumsal kurum | Bir toplumda eşgüdülmüş, örgütlenmiş, göreli bir bütün oluşturan düşünceler, inançlar, gelenek görenek ve davranışlarla özdeksel öğeler (yapılar, mallar, belgiler vb.) toplamı. |
toplumsal kutuplar | Bir toplum içinde oluşan karşıt güçler ve eğilimler. |
toplumsal küme | Türlü etkileşmelerle sürekli olarak bir arada tutulan birden çok sayıda bireyden kurulu toplumsal birim. |
toplumsal olgu | Her türlü özdeksel ve tinsel toplumsal değerin, toplumsal ilişkinin ya da toplumsal sürecin ayırt edilebilen herhangi bir birimi. |
toplumsal orun | Bir bireyin, bir toplumsal kümenin başka birey ya da kümeler karşısındaki yerini belirleyen hak ve ödevlerin tümü. |
toplumsal oturmamışlık | Bir toplumu oluşturan türlü toplumsal kümeler arasında gerginlikler, çatışmalar ve anlaşmazlıklarla beliren dengesizlik durumu. |
toplumsal oylum | (Durkheim) Bir toplumu ya da bir toplumsal kümeyi oluşturan ve toplum ilerleyip iş bölümü arttıkça çoğalan birimlerin sayısı. |
toplumsal örgüt | Bir toplumsal kümenin üyeleri ya da bir toplumun kümeleri arasındaki belli görev ve yükümlülükleri dile getiren ilişkiler düzeni. |
toplumsal örnek | Belli bir tarihsel döneme özgü toplumsal yaşamın ussal olarak kurulan örneği. |
toplumsal parçalanma | Bir toplumun, bir toplumsal kümenin toplumsal çözülme sonucu ayrı kümelere bölünmesi. |
toplumsal ruhbilim | Bjreylerin, üyesi oldukları toplumsal kümelerin (sınıf, meslek, ulus vb.) toplumsal- ekonomik koşulları içinde oluşturdukları ortak davranış, tutum, düşünce, tasarım, alışkanlık… özelliklerini inceliyen bilim dalı. |
toplumsal sağılma | Bir toplumda belli yaş, uzmanlık, eğitim düzeyi kümelerindeki bireylerin başka ülkelere göç etmeleri sonucu toplumsal kurumların etkinlik yitimine uğraması olayı. bk. beyin göçü. |
toplumsal sınıflar | 1. Marksçı kurama göre: Üretim güçlerinin belli gelişme aşamalarında üretim araçlarını ellerinde bulundurup bulundurmama durumları, toplumsal işbölümü düzenindeki yerleri, zenginliklerini elde etmede kullandıkları araçlar ve bu toplumsal zenginliklerden a |
toplumsal sınıflaşma | Toplum yaşamında toplumsal sınıfların ortaya çıkışının tarihsel süreci. |
toplumsal simge | Toplumsal küme ya da toplum bütünü içinde ortaklaşa bir anlamı olan ve bu anlamı iletebilen simge. |
toplumsal sorun | Toplumsal çevrenin koşullarından doğan ve kimi toplumsal değerler bakımından çekinceli sayılan, düzeltilmesi için de toplumsal güç ve araçların kullanılması gerekli olan durum. |
toplumsal sözleşme kuramı | Toplum yaşamının, devletin ve tüzenin, toplum üyeleri arasında yapılmış bir sözleşmenin sonucu olduğunu ileri süren Hobbes, Spinoza, Rousseau gibi filozof-larca ortaya atılmış kuram. |
toplumsal süreç | Bir toplumda ya da toplumsal kümede bileşkenler arasındaki etkileşmelerden ileri gelen düzenli her türlü oluşum ve değişim. |
toplumsal süreklilik | Bir toplumun özdeksel ve tinsel ekin öğeleri bakımından, sürekli değişimlerden geçmekle birlikte, kendine özgü kimliğini sürdürmesi. |
toplumsal tasarlama | Toplumsal yaşamın ve insanlararası ilişkilerin, belli amaçlara ulaşmak için kamusal yetkece belli biçimde düzenlenmesi. |
toplumsal tedirginlik | Toplumsal kümeler arasındaki ilişkilerin sürtüşme ya da gerginlik biçimini aldığı durumlar. |
toplumsal uyaran | Bireylerin birey olarak değil de belli bir toplumsal kümenin üyesi olarak belli bir tepkide bulunmalarına yol açan uyaran. |
toplumsal uyma | Bireyler, toplumsal kümeler, ekin öğeleri ve ekinlerin kendi içlerinde ya da birbirleriyle ilişkilerinde karşılıklı uyma ve erinç sağlamaya yönelik süreçler. |
toplumsal uyum | bk. toplumsal dayanışma, toplumsal uyuşma. |
toplumsal uyuşma | Belli bir toplumu ya da toplumsal kümeyi oluşturan bireylerin düşünce, duygu, eylem uyarlığı, bk. toplumsal dayanışma. |
toplumsal uzaklık | Aşağı ve yukarı toplumsal yerlerde sayılan bireyler, toplumsal kümeler arasında iletişimin ve etkileşmenin türlü ekinsel etkenlerle kısıtlanması, engellenmesi sonucu ilişkilerinin azalması ya da kopması durumu. |
toplumsal ülkü | Bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun ekonomik ve siyasal çıkarlarına uygun düşen, dileklerinin ve etkinliklerinin amacı olan, yetkin bir toplumsal düzen anlayışı. |
toplumsal varlık | Toplumsal bilincin dışında, ondan bağımsız olarak var olan malların üretilmesini, üretim süreci içinde insanlar arasındaki ilişkileri içeren özdeksel toplum yaşamı. |
toplumsal yalıtlanma | Toplumsal kümelerin toplumsal, ekonomik, ekinsel etkenler nedeniyle birbirlerinden kopmaları. |
toplumsal yapı | Herhangi bir toplumun ya da toplumsal kümenin yerleşik iç örgütleniş biçimi. |
toplumsal yaptırım | Bir toplumda, bir toplumsal kümede benimsenen, ya da karşı çıkılan davranış biçimlerine gösterilen onaylayıcı ve ödüllendirici ya da suçlayıcı ve cezalandırıcı tepki. |
toplumsal yardım | Bir toplulukta işsizlik, yoksulluk vb. toplumsal sorunları gidermek amacıyla yapılan kamusal ya da özel çalışmalar. |
toplumsal yasama | Sınıf, yaş, cinsellik, ırk, fiziksel ya da ansal bozukluk vb. etkenler dolayısıyla sağlıklı ve insana-yaraşır yaşama düzeyi elde edemeyen birey ya da toplumsal kümelerin toplumsal-ekonomik durumlarını düzeltmek amacıyla kimi yasaların yapılması. |
toplumsal yaş | Kişilerin toplumsal-ekonomik çevreleri içinde elde ettikleri ya da onlara tanınan işpayları. |
toplumsal yeniden-örgütlenme | Bir toplumsal kümede ya da bir toplumda insan ilişkilerinin yeni nesnel koşulların gerekli kıldığı biçimde düzenlenmesi. |
toplumsal yer | Bir bireyin, bir toplumsal kümenin ya da bir toplumun başka bir birey, küme ya da topluma göre bulunduğu ekonomik, ekinsel durum. |
toplumsal yığın | Örgütlü örgütsüz, bağdaşık ayrışık her türlü insan kümesi. |
toplumsal yoğunluk | (Durkheim) 1. Nüfus yoğunluğu, kentlerin oluşumu -gelişimi, iletişim araçlarının sayısı ve hızı ile belirlenen özdeksel yoğunluk. 2. Ekonomik ve toplumsal ilişkiler içinde bulunan bireylerin sayısını dile getiren tinsel yoğunluk. |
toplumsal zorlama | bk. toplumsal denetim, |
toplumsal zümreler | Daha çok kölelik ve derebeylik düzenlerinde görülen, üyeliği kalıtsal-yolla geçen toplumsal sınıflar. |
toplumsal-ekonomik biçimleniş | Toplumların tarihsel gelişimleri boyunca üretim biçimiyle belirlenen kimi düzenlenişlerden geçtiği görüşü. |
toplumsallaşma | Bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci. |
toprak köleliği | Derebeylik dönemi toplumsal sınıf yapısı içinde toprağı işlemekle yükümlü , toprağı bırakması yasaklanmış bireylerden oluşan sınıf. |
töre | Toplumun gönencine uygun düştüğüne ortaklaşa olarak inanılan gelenek, göreneklerle aktöre kurallarının tümü. |
törebilim | 1. Yarar, iyi, kötü vb. ile ilgili sorunları inceleyen, töresel bir davranış yasası geliştiren, neyin uğrunda savaşmaya çabalamaya değer olup, hangi davranışın iyi olduğu, neyin yaşama anlam kazandırdığı gibi soruları kendine konu edinen inceleme dalı. 2. |
törel bilinç | İnsanın toplum içindeki davranışına ilişkin aktöresel sorumluluğunu kavrayışı üzerine dayalı duyusal deneyimler karmaşığı. |
tören | Bir toplumsal kümede üyelerin belli bir olayı, kişiyi ya da değeri ayırt edip simgeleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amaçlarıyla düzenlenen eylem dizisi. |
tutuculuk | Her türlü toplumsal değişmeye karşı çıkarak kurulu toplumsal ve ekinsel düzenden yana olma. |
tutum | Belli nesnelere, olaylara, kişilere karşı belli biçimde davranma yolunda toplumsal olarak kazanılmış eğilim ya da yönelim. |
tüketim | Mal ve hizmetlerin insan isteklerini gidermek üzere son kullanılışı. |
tümdengelim | 1. Bir ya da bir kaç öncülden mantık yasalarına dayanılarak bir sonucun zorunlu olarak çıkacağının gösterilmesi ve bu sonucun doğruluğunun tanıtlanması amacıyla genelden özele vararak düşünme yolu. 2. Mantıkçılara göre öncüllerin doğru olması durumunda so |
tümdengelimci yöntem | Yalnızca tömdengelim yordamları ile iş gören bilimsel uslamlama yöntemi. |
tümevarım | 1. Tek tek olgulardan genel önerilere geçmek üzere izlenen düşünme ve inceleme yolu. 2. Mantıkçılara göre öncüllerinin doğruluğu sonucunun doğruluğunu olasılı kılan çıkarım biçimi. |
tümsel gelişim | Bireyde tinsel niteliklerin, aktöresel arılığın ve fiziksel yetkinliğin uyumlu gelişimi. |
türlerin oluşumu yasası | Her örgenliğin, bireysel gelişim sürecinde atalarının evrimleri boyunca edindikleri kimi özellik ve ayırıcı nitelikleri yinelediğini dile getiren dirimbilim yasası. |
tüze | Siyasal örgütü bulunan toplumlarda herhangi bir zamanda siyasal erkin uyulmasını yaptırıma bağladığı, çoğunlukla yazılı buyruklar ve yasaklamalar, biçimindeki davranış kurallarının tümü. |
tüze toplumbilimi | Tüze kural ve kurumlarının toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı amaçlayan toplumbilim kesimi. |
uğraş | Sürekli, kurumlaşmış ve uzmanlık konusu olan etkinlik. |
uğraşlaşma | Bir işin, onu yapan herkese kimi haklar, ödevler ve işlevler sağlanması yoluyla bir uğraş durumuna gelmesi. |
ulam | Nesnel gerçekliğin ve bilginin en genel ve temel özelliklerini, yanlarını ve ilişkilerini yansıtan temel kavramların, her biri. |
ulus | Derebeylik düzeninin yıkılışı ve anamalcı düzenin oluşumu döneminde ortaya çıkan, toprak, ekonomik yaşam, dil, ruhsal yapı ve ekinsel.özellikler yönünden ortaklaşalık gösteren en geniş insan topluluğu biçimi. |
ulusal biçim (sanatta) | Her halkın sanat alanındaki özel anlatım biçimi. |
ulusal elerki | Ekonomik bağımsızlık uğrunda çalışma, sömürgeciliğe karşı savaşma, geniş elerksel hak ve özgürlükleri sağlama, halkın yönetime katılması ilkeleri üzerine dayalı bir siyasal örgütlenme biçimi. |
ulusallaştırma | Yabancı yönetimi altındaki kurumların ulusal yönetim altına sokulması, yabancı anamalının işletme ve girişimlerinin (özel ya da kamusal) ulusal işletme ve girişimlere dönüştürülmesi. |
ulusçuluk | Yabancı baskısı ve sömürüsünden kurtulmayı, kendi ulusunu sevip onu yüceltmeyi amaçlamaktan, kendi ırkını bütün başka ırklara üstün görüp onları egemenliği altına almayı istemeye dek varabilen öğretilerin genel adı. |
umu düzeyi | Kişilerin gelir, eğitim, orun vb. konularda toplumsal ekonomik koşullarıyla belirlenen öznel dileklerinin, özlemlerinin ulaşabildiği sınırlar. |
usaaykırı | Düşünce ve usa karşıt, usla anlaşılamayan, mantık kavramlarıyla açıklanamayan şey. |
usçuluk | 1. Usa, ussal yargıya inanma, usa aykırı ya da usdışı hiç bir şeyi tanımama tutumu. 2. Bilginin evrensellik ve zorunluluğunun deneyden ve deneysel genellemeden değil, yalnızca ustan çıkarsanabileceğini savunan öğreti. |
ussallaştırma | Bireyin, davranışlarının toplumsal çevresince az ya da çok kınanan gerçek güdülerini gizleyip bu çevrede onay gören gerekçeler uydurması. |
uyanış | Derebeylik düzeninin çöküşü ve kentsoylu toplumun doğuşu döneminde Avrupa’da (özellikle İtalya’da) gelişen genel toplumbilim ve felsefe öğretileri bütünü. |
uyaran | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin herhangi bir tepkide bulunmalarına yol açan bir nesne, bir olay. |
uyarlamacı davranış | Bireyin doğal ve toplumsal çevresinin gereklerine uyacak biçimde davranması. |
uyarlanma | İnsanın örgensel bakımdan doğal ve toplumsal çevre koşullarına tepki gösterdikten sonra bozulan dengenin yerine yenisinin oluşması. |
uyarma | Bir duyu örgenini ya da tüm bir sinir düzenini, kendi dışındaki bir nesne ya da durumun bir tepkide bulunmaya yöneltmesi. |
uygarlık | 1. İnsanlığın elde ettiği uygulayımsal, düşünsel, sanatsal ve tinsel başarıların belli bir zaman noktasındaki düzeyi. 2. Belli bir toplumun özelliği olan uygulamalar, düşünceler, bilgiler, ürünler, tutum ve davranışlar düzeni, bk. ekin. |
uygarlık bölgesi | Belli bir uygarlık (ya da ekin) türünün başat durumda olduğu ve bu niteliği ile başkalarından ayırt edilen bölge. |
uygarlık çarpması | İleri bir uygarlıkla ilişkiye giren ilkel uygarlık üyelerinin başlangıçta içine düştükleri ve kendi uygarlıklarının çözülmesine dek götürebilen şiddetli ruhsal çatışma durumu. |
uygarlık değişmesi | Bir uygarlığın özdeksel ve tinsel öğelerinde iç ya da dış etkenler sonucu ortaya çıkan tikel ya da tümel değişiklikler, bk. toplumsal değişme. |
uygulamacılık | Yalnız insanın kendisine yararlı olarak kullanabileceği şeyi gerçek sayan, gerçeğin ve doğrunun değerini, onun uygulamada sağladığı yarara göre saptayan öğreti. |
uygulayım değişimleri | İnsanın doğal ve toplumsal çevresini kendi gereksinmelerine göre kullanıp değerlendirmek amacıyla geliştirdiği yol, yöntem ve araçların tarih boyunca ayrımlılaşması ve etkinleşmesi. |
uygulayımbilim | Güç ve bilgiyi denetleme, toplama, biriktirme, işleme, iletme vb. amaçlar için oluşturulan makinelerin, dizgelerin ve araçların tümü. |
uygulayımcıerki | 1. Ekonomik yaşamın ve devlet yönetiminin siyasacıların değil, uygulayımcıların ve iş adamlarının elinde olması. 2. Bu tür bir düzeni savunan görüş. |
uymacı siyasa | Davranışları kurulu düzenin ölçülerinden ayrılan bireyleri ya da toplumsal kümeleri bu ölçülere uygun davranmaya yöneltmek, uymakta olanların da aykırı davranmalarını önlemek amaçlarıyla izlenen toplumsal denetim siyasası. |
uymacılık | Yürürlükteki kurum, ölçüt ya da koşullara, görece katı kalıplara eleştirel bir değerlendirme yapmaksızın uyma. |
uyuşturucu özdek alışkanlığı | Türlü toplumsal ve ruhsal etkenler sonucu bir uyuşturucu özdeği düzenli biçimde, gönüllü olarak ve ruhsal bir bağımlılıkla (yokluğu bunalmaya yol açacak biçimde) kullanma alışkanlığı, |
uzlaşma | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin, toplumsal değerlerin paylaşılmasında karşılıklı ödünlerle aralarında bir anlaşmaya varmaları. |
uzmanlaşma | Örgensel, coğrafyasal, üretimsel, kurumsal vb. özellikler ve koşullar sonucu oluşan ve yol, yordam, bilgi, beceri konularında toplumsal işbölümü ve ayrımlaşmaya götüren süreç. |
üç durum yasası | (Auguste comte) Her toplumun tarihsel evriminin, sahip olduğu düşünce yapısından kaynağını aldığını ve bu düşünce yapısının sırasıyle dinsel, doğaötesel, pozitif nitelik aldığı üç dönemli bir evrimden geçtiğini savunan kuram. |
üçüncü dünya | Sömürgeci devletlere, genel olarak günümüz dünyasındaki büyük güçlere karşı uluslararası düzeyde aralarında bir ölçüde dayanışma gerçekleştirmiş bulunan Asya, Afrika, Güney Amerika’nın geri kalmış devletlerinin tümü. |
ülkü | Toplum yaşamının türlü alanlarında insan eylem ve etkinliklerinin ulaşmayı amaçladığı, tasarım-sal yetkin erek. |
ülkücülük | Bir ülküye bağlılık yetkine ulaşma tutkusu, bk. ülkü. |
üretim araçları | Özdeksel üretimde kullanılan araç ve nesneler. (Ör.: İlkel insan için taş, sopa, balta. Günümüz gelişmiş toplumlarında toprak, makineler, donanım, yollar, su yolları vb.) |
üretim biçimi | Toplum yaşamında, insanların yaşamaları için gerekli olan şeyleri (yiyecek, içecek, barınak, iş gereçleri) elde etmelerinin tarih içinde gösterdiği türlü düzenlerden her biri. |
üretim güçleri | Bir toplumdaki insan öğesi, üretim araçları, üretim deneyleri ve alışkanlıklarının tümü. |
üretim ilişkileri | Toplumsal yaşamda özdeksel zenginliklerin üretimi, değişimi ve dağılımı süreci içinde toplum üyeleri arasında ortaya çıkan ve insan bilincinden bağımsız olarak var olan nesnel özdeksel ilişkiler. |
ürkü | Bir çekince karşısında kalan bireylerin ya da kalabalıkların her türlü denetimin dışında davranmalarının yol açtığı karışıklık. |
üstlük | Bir bireyin bir toplumsal kümenin bir başka birey ya da küme üzerinde etki ya da orun üstünlüğü bulunması durumu. |
üstyapı | (Tarihsel özdekçilik) Toplumun alt yapısı üzerinde belirlenen yürürlükteki düşünceleri, örgütleri ve kurumları. |
varlık | Bilinçten bağımsız olarak var olan nesnel dünya ya da özdek. |
varolma savaşı | (Darvincilik) Canlı örgenliklerin, yaşamlarına ve çoğalmalarına elverişsiz olan çevre etkenlerine karşı direnmesi yaşama ve çoğalma için gerekli olanakları elde etmek ve korumak üzere gerek öbür canlı türleriyle, gerekse kendi türlerinin üyeleri ile savaş |
varsayımlı-tümdengelimli yöntem | Bazı önermelerin varsayımlar olarak ortaya atılması, bunların eldeki geçerli bilgilere dayanılarak doğrulanmaya çalışılması ve varılan sonucun olgularla karşılaştırılması yolu. |
varsılerki | Varlıklı katmanın egemenliğine dayalı toplumsal-siyasal düzen. |
vur abalıya tutumu | Bir toplumsal kümenin saldırganlık eğilimini, herhangi bir toplumsal sorunun sorumlusu tuttuğu bir bireye ya da kümeye yöneltmesi. |
yabancılaşma | Belli tarihsel koşullarda insan ve toplum etkinlikleri ürünlerinin (emeğin, paranın, toplumsal ilişki sonuçlarının, insanın özelliklerinin ve yeteneklerinin) bu etkinliklerden bağımsız ve bunlara egemen ya da özlerinde olduklarından değişik biçimde kavran |
Yahudisevmezlik | 1. Bir ülke halkına genel olarak tanınmakta olan toplumsal ve yasal haklardan Yahudi kökenli yurttaşların yararlanmasına sözle ya da eylemle karşı koyma. 2-Genel olarak: Yahudilerin azınlık olarak bulundukları toplumlarda Yahudi ekininin o toplumun gönenc |
yakarı | Varlığına inanılan doğaüstü bir güce yöneltilen, çoğunlukla sözlü, belli bir biçim almış dilek. |
yakınlaşma | İşbirliği sürecinin başlangıç aşamasında bireyler ya da toplumsal kümeler arasında fiziksel yönden, ilgiler, bilgiler vb… yönlerden oluşan yakınlık. |
yakınlık | Birden çok sayıda kişi arasında gerçek ya da varsayılan dünürlük, hısımlık ilişkileri. |
yalınkat toplumbilimci lik | Toplum yaşamında makinelerin, üretimin, yönetim biçiminin,ekonomi vb. nin önemini abartarak ve bütün düşünsel biçimlenmelerin uygulayımın doğrudan bir sonucu olduğunu ileri sürerek toplumsal olayların aşırı ölçüde yüzeysel yorumlamasını yapan toplumbilim |
yalıtlanma | Bireylerin ya da toplumsal kümelerin doğal-coğrafyasal etkenler nedeniyle birbirlerinden ayrılmaları. |
yalnız çocuk | Pek az toplumsal etkileşmeden geçerek büyüyen, bu yüzden tutum ve anlayışı toplumsallaşmış bir yaşıtınınki gibi olmayan çocuk. |
yansılama | Örnek alınması istenen davranış biçiminin bilinçli ya da bilinçsiz olarak olduğu gibi yinelenmesi. |
yansıma kuramı | Bilginin nesnel gerçekliğin insan beynindeki yansıması olduğunu, ancak insan bilgisinin de nesnel gerçeği yalnız yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda onu sürekli olarak yarattığını savunan bilgi kuramı. |
yansıtma | Öznel bir yaşantıyı dış dünyaya bağlama örneğin bireyin bir nesne, kişi ya da toplumsal kümede tasarladığı nitelikleri, duyguları ya da tutumları gerçekten varmış gibi düşünmesi. |
yapılaşmamış davranış | Toplumsal düzgülere göre biçimlenmiş ya da örgütlenmiş olmayan, bu yüzden öngörülme olanağı vermeyen insan davranışı. |
yarar | Herhangi bir ekin öğesinin herhangi bir insan isteğini karşılama özelliği. |
yararcılık | Herhangi bir davranış ya da eylemin aktöreye uygunluğunun ölçütünü çoğunluk için yararlı olmada bulan düşünce akımı. |
yaratıcı çalışma | İnsan çalışmasının gereçlerde, bilimde, sanatta ve öbür çalışma alanlarında yeni. ve özgen şeyleri ortaya çıkarması. |
yaratımcılık | Evrenin, canlı cansız bütün doğanın, ayrı ayrı ve bugünkü biçimleri içinde, tek bir yaratma eylemi ile var kılınmış olduğunu savunan, değişme ve evrime yer vermeyen dinsel bir öğreti. |
yardımlaşmacılık | 1-(Dar ekonomik anlamında) İşleyim, tarım, bankacılık vb. alanlarda yardımlaşma dernekleri kurmaya yönelik elbirlikçilik akımı. 2. (Geniş anlamında) Her ortaklaşacı girişimde görülen karşılıklı bağımlılık duygusu ve yardımlaşma eğilimi. |
yargı | 1. Doğru ya da yanlış olabilen bir önesürüm. 2. İnsanın kesin bilgi edinme olanağı bulunmayan bir durumda davranışını üzerine dayandırdığı bir kanı. 3. Yargılama yetkesi yargılama işlemi sonunda yargıcın verdiği karar. |
yargıcı | 1. Anlaşmazlıklarda yanların çözüm için yargısına başvurmayı kabul ettikleri bir kişi ya da küme. 2. Resmi bir uzlaştırıcı kişi ya da küme. |
yarışma | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların gereksinmelere oranla kıt olan özdeksel ve tinsel değerleri elde etmeğe yönelik çabaları dolayısıyla aralarında oluşan ve savaştan uzlaşmaya dek türlü biçimler alan bir toplumsal ilişki süreci. |
yasa | 1. Olguların zorunlu, doğal gelişimlerini belirleyen temel içsel bağıntı olgular ya da nesnelerin özellikleri arasındaki nedensel, zorunlu ve durağan (güvenilir) bağlantı. 2. Devlet gücünce yerleştirilmiş ve yaptırıma bağlanmış, insan etkinliklerini düzen |
yasak hısımla sevişme | Bir toplumun yerleşmiş törelerine göre evlenmeleri yasak olan hısımların aralarında cinsel ilişki kurmaları. |
yasan | İnsanın önceden tasarlayıp ulaşmak için çabalarını üzerinde yoğunlaştırdığı bir erek. |
yasanlılık | Toplumsal düzenlerin, insan eylemlerinin, örgensel yapıların vb. karmaşık nedensellik bağlantılarındaki ve yasalılık gösteren gelişmelerindeki yön belirliliği. |
yasaya uygunluk | Bir davranış biçiminin, bir toplumsal yerin ya da değerin bir kümenin ya da bir bireyin erk isteminin toplumsal çevrece haklı sayılması. |
yaş dağılımı | Bir toplum ya da toplumsal küme nüfusunun yaş kesimlerine göre dağılma oranları. |
yaş katmanı | Üyeleri, çoğunlukla da erkek üyeleri belli ve aşama-sırah yaş kümelerine ayrılan toplumlarda belli bir yaşa ulaşmış olan bireylerin oluşturduğu dirimbilimsel toplumsal katman. |
yaş kümesi | Üyeleri yaş ölçüsüne göre belirlenen toplumsal küme. |
yaşam aşamaları | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da toplumların içinden geçtikleri belli başlı bunalımlı değişim dönemleri. |
yaşam biçimi | İnsanların yiyecek, giyecek, barınak, dinlenme, eğlenme, sağlık vb. gereksinmelerini karşılamaya ilişkin koşullarının gösterdiği belirli biçim. |
yaşama düzeyi | Belli bir toplumda ya da toplumsal kümede ulaşılmış bulunan tüketim düzeyi. |
yaşama ölçünü | Belli bir toplumda ya da toplumsal kümede ulaşılmak istenen tüketim düzeyi. |
yaşlıerki | En yaşlı erkeklerin yönetici oldukları toplumsal düzen. |
yatay küme | Üyeleri aynı toplumsal sınıf ya da katmandan gelen toplumsal küme. |
yatay toplumsal devingenlik | Bireylerin, toplumsal kümelerin ya da uygarlık öğelerinin saygınlık sıralaması bakımından önemli bir değişmeye uğramaksızın bir yerden bir başka yere gitmesi olayı. |
yayılmacılık | Ekinsel gelişmeyi geniş ölçüde bir ekinden bir başkasına türlü ekin özelliklerinin geçmesi süreci ile açıklayan insanbilim okulu. |
yaymaca | Bir düşünceyi, bir kanıyı, savunanların çıkar ya da görüşlerine uygun düşecek biçimde ve yandaşlarını çoğaltmak amacıyla söz ya da başka araçlarla kamuya sunma. |
yazçizcilik | 1. Kamu kuruluşlarının ve büyük çaplı özel işletmelerin yönetimindeki görevlilerin, katı kurallara sıkı sıkıya bağlılığı, sorumluluk üstlenmekten kaçınması, yeni yolları denemeğe karşı direnmesi tutumu. 2. Yazçizcilerin devlet gücünü denetimlerine geçirdi |
yazgıcılık | İnsan yaşamının, toplum düzeninin önceden doğaüstü bir istenççe, insanlarca değiştirilmesi olanaksız bir biçimde belirlenmiş olduğunu öne süren bilimdışı görüş. |
yeni kuşak | Bir bireye göre daha genç olan bireylerin (oğul, yeğen vb.) oluşturduğu kuşak. |
yeni sömürgecilik | Eski sömürgelerin ulusal bağımsızlıklarına kavuşması üzerine sömürgeci toplumların, açık siyasal egemenlik kurmaksızın, uluslararası ticaret ve ekin ilişkileri yoluyla bu toplumlar üzerindeki sömürülerini sürdürmeleri olgusu. |
yeni ve eski | Toplum yaşamında, çatışmaları değişme ve gelişmenin itici gücünü oluşturan iki karşıt güç ve eğilim. |
yenilik | Değişen koşullara uyarlanmak üzere toplum yaşamında oluşan yeni bir öğe ya da o zamana değin yürürlükte olan uygulayımlardan değişik bir uygulayım. |
yerel küme | Genellikle yerleşme yeri özdeş olan ve yüz yüze ilişkiler içinde bulunan kişilerden oluşan toplumsal küme. |
yerinden yönetim | Bir toplumsal birimin kimi güçlerinin, çoğu kez yerel düzeydeki türlü kesimleri arasında bölünmesi süreci ya da durumu. |
yetenekler | 1. Geniş anlamında, bireyin, davranışlarını düzenleyen, etkinliklerini koşullandıran ve dirimbilimsel-toplumsal olarak belirlenen özellikleri. 2. Dar anlamında, bireyi belli bir uğraşsal etkinliğe uygun kılan bir dizi ruhsal özellikleri. |
yetişkin eğitimi | Bir ülkede zorunlu okul yaşı üzerindeki bireylere, okullarda kazandırılan bilgi ve beceriler dışında ya da onları zenginleştirici nitelikte bilgi ve beceriler kazandırmayı amaçlayan örgün eğitim çalışması. |
yetiştirme | bk. çocuk yetiştirme yolları. |
yetke | Bir bireyin, bir görüşler dizgesinin ya da bir örgütün, kimi nitelikleri taşımaktan ya da kimi orunlarda bulunarak belli hizmetleri yerine getirmekten doğan ve genel olarak tanınan etkisi. |
yetkeci kişilik | Üstlük-astlık ilişkilerine aşırı önem veren, kişiye saygısı az, saymacı, eleştirisiz uyan, bireyliği olmayan kişilik yapısı. |
yetkecilik | Üstlük-astlık ilişkilerine aşırı önem verme, kişilere az saygı duyma, saymacılık ve ayırt etmesiz uymacılık eğilimlerinin tümü. |
yığın iletişimi | Kamuoyunu biçimlendiren basın, radyo, televizyon, sinema vb. gibi iletişim ve yaymaca yol ve araçlarının işleyiş süreci. |
yokçuluk | İnsan toplumlarının ekini içinde oluşturulup geliştirilen törelilik ve doğruluk ölçülerini yadsıyan öğreti. |
yoksulluk düzeyi | Bir birey ya da ailenin bağımsız varlığını sürdürebilmesi için zorunlu olan en az ölçüde bile yeme, giysi ve barınma araçları sağlıyamaması durumu. |
yol-töre | Bir toplumu ya da toplumsal kümeyi başkalarından ayrımlı kılan ekinsel özelliklerin topu. |
yöneşme savı | Ayrı bölgelerde benzer ya da koşut ekinsel özelliklerin birbirlerinden bağımsız olarak, değişik yollardan oluşup geliştiğini savunan görüş. |
yöntembilim | 1. Bilimsel bilgi elde etmenin ve dünyayı değiştirmenin yöntemlerini inceleyen bilgi dalı. 2. Belli bir bilimin kullandığı inceleme yöntemlerinin toplamı. |
yurt | Bir halkın yüzyıllar boyunca içinde yaşayıp ekinini oluşturduğu vé bu yolla bayındır kıldığı toprak parçası. |
yurtluk | Derebeylik düzeninde bir beyin, kendi üstünde yer alan başka bir beye (ya da egemen güce) bağlılığı kabul etme ve belirli hizmetler yapma karşılığında iyesi olabildiği bir toprak parçası. |
yurtseverlik | İnsanların ülkelerine, topraklarına, yaşama biçimlerine vb. karşı olan sevgilerini yansıtan, değişik tarihsel dönemlerde değişik içeriği olan tutum. |
yurttaş özgürlükleri | Kişilerin istediği ya da onlara tanınmış olan konuşma, yazma, yayınlama, toplanma, gezme, örgütlenme özgürlükleri. |
yüz yüze ilişki kümesi | Üyeleri arasındaki etkileşmenin yüz yüze ilişkiler yoluyla gerçekleştiği toplumsal küme. |
zorbalık yönetimi | Siyasal erki herhangi bir yolla ele geçiren kişi ya da toplumsal kümenin bu erki başına buyruk, baskıcı ve genellikle acımasız bir biçimde uyguladığı siyasal düzen. |
zorunluluk | 1. Olayların iç özlerindeki düzenlilik, yasalılık ve yapı gereği, belli koşullar altında ortaya çıkması kaçınılmaz olan şey. 2. İnsanın doğa ve toplumun nesnel yasalarına bağımlı olması durumu. |
zorunluluk ve rastlantı | Özdeksel dünyadaki -dolayısıyla toplum yaşamındaki- nesnel bağlantı türleri, bk. zorunluluk, rastlantı. |
Kaynak: netdata.com
Yorum gönder