Tarih Terimler Sözlüğü
A
Aforoz: Bir Hıristiyan’a Katolik kilisesi tarafından konulan yasak. Buna göre, aforoz edilen kimse, kilise faaliyetlerine katılamaz, Katolik mezarlığına gömülemez. Ayrıca diğer Katoliklerin bu kimse ile ilişki kurması da yasaktır.
Ağnam: Koyun ve keçi cinsi hayvanlardan alınan vergi, ağnam resmi.
Ampir: Hayvan ve insan suretlerinin sık kullanıldığı yapı üslubu. Türk ampir üslubunda insan ve hayvan kabartmaları yerine çiçek ve yaprak süslemeleri kullanılmıştır.
Amire: Padişaha, devlete ait; resmi, tersane-i amire.
Anasır: Unsurlar. Osmanlı Devleti’nde yaşayan çeşitli etnik unsura mensup millet-i mahkümeden halka verilen isim.
Antikite: Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.
Aristokrasi: Soylular topluluğu; bir ülkenin yönetimini soyluların yürütmesi. Aristokrat denilen soyluların pek çok ayrıcalıkları vardır.
Arpalık:
- Askeri sınıfından olanlara ek gelir olarak verilen mal veya para.
- Emekli veya görevden uzaklaştırma ücreti olarak kişilere bağlanan gelirlere verilen genel ad.
Arz:
- Bir iş hakkında padişaha resmi evrakların sunulması, Divan-ı Hümayun toplantısının sonuçlarını padişaha sunma.
Arz Odası: Topkapı Sarayı’nda padişahın elçileri ve sadrazamı kabul ettiği bölüm. Asimile etmek:
- Kendine benzetme,
- Bir milletin başka bir milletin kültür unsurlarım yok ederek, kendi kültürünü kabul ettirmesi.
Aşiret: Bir asıldan çıkmış olup birlikte yaşayan ve birlikte konup göçen topluluk. Oymak topluluğu.
Atalet: Boş durma, duymayış, duygusuzluk.
Avarız: Olağanüstü durumlarda halktan alınan ayni, nakdi veya bedeni vergi. Zamanla genelleşmiştir.
Ayan: Bir memleketin ileri gelenleri. Özel olarak XVII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti’nde ileri gelen yerli ailelerin nüfuz kazanmasıyla ortaya çıkan kimseler.
Azab: Osmanlıların ilk zamanlarında Türk asıllı hafif piyadelere denirdi. Ayrıca, Osmanlı deniz piyadelerine (bahriye azabı) ve bazı kale muhafızlarına (kale azabı) da denilmiştir
Absolutizm: Mutlakıyetçilik
B
Bab-ı Ali:
- Yüksek kapı,
- Sadrazamın oturduğu konak.
- Osmanlı hükümeti, başbakanlık.
Bac: Osmanlılarda, pazarda alınıp satılan maldan alınan vergi, bac-ı bazar. Bu ise bakana bac emini denirdi.
Balyos: Osmanlı’nın klasik döneminde Avrupa ülkelerinin elçi, general ve amirallerine verilen isim. İstanbul’daki Venedik kolonisinin başkanına da bu isim verilirdi.
Barok: XVI. ve XVII. yüzyıllarda resim, müzik ve mimarlıkta klasik sanatı takib eden bir sanat türü.
Bedesten: Kıymetli malların alış verişinin yapıldığı üstü kapalı çarşı.
Berat: Bir kimseye ayrıcalık verildiğini bildiren yazı, hüküm.
Beylerbeyi: Eyalet valisi. Askeri-idari amir. Orgenerallik rütbesine denk derece. Birün: Topkapı Sarayı’nın Enderun dışında kalan bölümü.
Biat: Birinin hâkimiyetini kabul etme, birine bağlılığını sunma.
Boy: Bir aşirette bulunan oymakların her biri.
Bürokrasi: Kalemde, dairede çalışan memurların gördükleri iş.
C
Cebeli: (Cebelü). Tımar sahiplerinin savaşa hazır olarak beslemek mecburiyetinde oldukları asker.
Cedit: Yeni. Nizam-ı Cedid: Yeni Düzen
Cemaat: Osmanlılar’da bir dine bağlı olarak yaşayan dini toplulukların her biri. Cenah: Ordunun merkeze göre iki yanından her biri.
Cihad: İslamiyet’te kutsal savaş.
Cizvit: Katolik mezhebini koruyup yaymak amacıyla kurulan Hıristiyan tarikatı. Cizye: Müslüman olmayanlardan alınan vergi.
Cülus bahşişi: Padişahın tahta çıktığında dağıtılan bahşiş.
Ç
Çelebi: Osmanlı Türklerinde kullanılan unvanlardan biri.
Çıkma: Saray hizmetlerinde bulunanların/saray dışındaki hizmetlerde görevlendirilmesi, Acemi Ocağı’nda yetişenlerin Saray’ın dış hizmetlerinde Kapıkulu Süvarileri’nde veya devletin diğer hizmetlerinde görevlendirilmesine verilen ad. Sancağa çıkma: Şehzadelerin sancaklarda görevlendirilmeleri.
Çiftbozan: Toprağını bırakıp izinsiz başka yerlere (şehirlere) giden çiftçi. Bu suçu işleyenlerden alınan cezaya çift bozan resmi denirdi.
D
Dar’ül-fünun: Fenler evi, üniversite.
Darbhane-i Amire: Para basılan yer. (Para basma yetkisi devlete aittir.) Darphane: (darb-hane). Para basılan, sikke dökülen yer.
Darüşşifa: Hastane, sağlık evi.
Denge politikası: Bir devletin, güçlü devletlerin konumu, nüfuzunu gözeterek uyguladığı politika. Günün şartlarına göre, büyük devletten birinin tarafını tutma. Osmanlı Devleti, zaman zaman Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya karşısında böyle bir politika takip etmiştir.
Derbend: Önemli geçitlerin korunması için görevlendirilen kişiler ve bunların teşkilatına verilen isim.
Derviş: Herhangi bir tarikat şeyhine bağlanıp o tarikatın kurallarına göre nefsini terbiye eden kimse.
Despotizm: Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yönetme anlayışı, istibdat
Devalüasyon: Para değerinin, altın veya yabancı bir paraya göre, düşürülmesi. Dogmatizm (dogmatizm) Birtakım düşünceleri her zaman için geçerli ve değişmez doğrular olarak kabul ve bunlara dayanarak hükümler çıkaran görüş. Nasçılık.
Dünyevi: Dünya ile ilgili, dünyalık.
Duyün-ı Umumiye: (genel borçlar, demektir). Osmanlı Devletinin borçlarını ödemek üzere ayırdığı çeşitli vergi gelirlerini toplayan yönetim birimi
E
Ehl(ehil) : Bir şeyi elinde bulunduran, bir yerde oturan, muktedir ve becerikli olan.
Eklektik: Seçmecilik. Çeşitli görüşlerden seçilmiş fikirleri bir araya toplama. Emin: Güvenilir (kimse) demektir. Osmanlı Devleti’nde bazı memuriyetlere bu unvan verilmiştir. Şehremini (Belediye başkanı) gibi.
Endülüjans: Hıristiyanlıkta, kişileri para karşılığında günahtan arındırma işlemi.
Enflasyon: Piyasada dolaşan para miktarının çokluğu yüzünden paranın alım gücünün düşmesi ve buna bağlı olarak mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi şeklinde ortaya çıkan ekonomik durum, pahalılık,
Engizisyon: Ortaçağ’da, Katolikler tarafından, dini” kurallara karşı gelenleri cezalandırmak üzere kurulan kilise mahkemeleri.
Endülüs: Müslüman İspanya
F
Feodalite: Ortaçağ Avrupa’sında toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri bir kişinin malı sayan rejim, derebeylik. Bu sisteme feodalizm denir.
Ferman: Bir kararın yerine getirilmesi veya bir uygulamanın kurallarının konması için padişah tuğrası çekilmiş ve özel şekilde yazılmış padişah emri, buyrultu.
Fermanlar, örf/ hukuk kurallarını oluştururdu.
Fetva: Herhangi bir dava veya mesele hakkında, İslam dininin görüşlerini açıklamak üzere, müftü tarafından verilen hüküm. Fetvalar yazılı olarak verilir ve bunlar kadı kararlarına esas olurdu.
Fıkıh (fıkh): İslam dini hükümlerinin uygulanışı ile ilgili meseleleri ele alan ilim, İslam hukuku ilmi (ilm-i fıkh)
G
Gayri Müslim: Müslüman olmayan. Osmanlıda genelde Hak dinlerden birine inanıp Müslüman olmayanlar için kullanılmıştır.
H
Hadis: Hz. Muhammed’in mübarek sö2ü, yaptığı iş ve davranışı.
Halffe: Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların lideri ve şeriatın koruyucusu olan kimse
Hammadde: işlenmemiş, tabii halde bulunan madde (maden, ağaç, bitki)
Han: Yolda veya şehirde yolcuların ve yabancıların konaklamaları için yapılmış bina.
Hanedan: Soylu ve büyük aile. Hanedan-ı Al-i Osman: Osmanoğulları sülalesi.
Haraç: Müslüman olmayanların ödemekle yükümlü oldukları vergi. İslami vergilerdendir. Toprak mülkiyetine dayalı olarak alınırdı.
Hassa: Hükümdara ait, onun şahsına bağlı. Hazine-i Hassa: Padişah hazinesi, iç Hazine.
Hat: Çizgi, yazı. Hatt-ı Hümayun: Padişah tarafından bir işin yapılmasını emreden ve halkın huzurunda okunan fermanı. Gülhane Hatt-ı Hümayunu.
Hidiv: Mısır valisine verilen unvan. Hıdivlik babadan oğula geçerdi.
Humbara: Havan topuyla atılan demirden mermi. Humbaracı: Humbara atan havan topunu kullanan asker sınıf.
Hümanizm:
- Grek ve Lalin medeniyetleri seven, onların canlandırılmasını isteyen
- İnsan sevgisini esas alan düşünce.
Hümayun: Devlet ve saltanat sahibi padişaha ait olan, onunla ilgili olan.
Hegemonya: Bir devletin bir başka devlet üzerinde kurduğu baskı. İkinci devletin bağımsızlığını büyük ölçüde ortadan kaldırır.
I
Irakeyn: İki Irak demektir. Bugünkü Irak’a Irak-ı Arabî, İran’ın batısındaki dağlık bölgeye de Irak-ı Acemf denirdi.
Islahat: İyi bir hale getirme; iyileştirme, düzelme(reform).
İ
İdari reform: Yönetimde İyileştirme, düzenleme.
İdealizm:
- Bilgide düşünceyi temel olarak alan ve varlığı, insan düşüncesinin kurduğunu kabul eden felsefe görüşü.
- (Edebiyatta) En iyiyi ve en güzeli anlatma anlayışı.
İhtilal:
- Büyük ve ani değişiklik,
- Bir memleketin siyası” yapışım, fikri temellerini güç kullanarak ortadan kaldırma ve onların yerine yeni düzeni, gene kuvvete dayanarak yerleştirme. Fransız ihtilalı, Rusya Bolşevik (Komünist) ihtilalı.
İhtisab: Osmanlıların klasik döneminde belediyenin İşlevini yerine getiren yönetim birimi. Bu işi yapana ihtisab ağası veya ihtisab emiri denirdi.
İkmal:
- Eksik bir şeyi tamamlama, bütünleme.
- Bir askeri birliğin asker, araç, gereç ve silah bakımlarından İhtiyacının giderilmesi.
İltizam: (Kendi üzerine alma). Devlet gelirleri olan vergilerden birini, bir bedel karşılığında toplama yetkisini alma. Bu işi yapana da mültezim denirdi.
İmaret: Yoksullara, kimsesizlere, öğrencilere ve yolculara yiyecek veren (yemek yediren) hayır kurumu.
İnkılâp:
- Değişme, bir durumdan başka bir duruma geçme.
- Toplum ve devlet hayatında kısa sürede meydana getirilen değişiklik.
İskân: Bir insanı veya insanları yerleştirme, yer ve yurt kazandırma.
İstihdam: Bir kişi veya kişileri İse kabul etme, işsizleri iş sahibi yapma.
İstihkâm: Düşmana karşı savunma yapmak üzere taş, toprak vb.den yapılan siper.
İtilaf (i’tilaf): Uzlaşma, uyuşma, itilaf Devletleri.
İttifak:
- Birlikte hareket etmek üzere anlaşma,
- Bağlaşma, birleşme, birlik.
K
Kaime: Kâğıt para, kaime-İ nakdiyye
Kalem: Osmanlılarda resmi” evrakı hazırlayan ünite kâtiplerin çalıştığı yer
Kapitalizm: Ferdi” teşebbüsü ve piyasa serbestliğini esas olan ekonomik sistem. Bu sistemi benimseyenlere veya teşebbüs için gerekli sermaye (kapital)ye sahip olan kimseye kapitalist denir.
Kakmacılık: Keresteyi birbirine bağlı motifler koyarak işleyen kimselerin yaptığı iş.
Karavela: Osmanlı deniz kuvvetlerinde kullanılan büyük savaş gemilerine verilen isim.
Kervansaray: işlek ticaret yollan üzerinde, kervanların konaklamaları ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamaları amacıyla yapılmış büyük hanlar.
Kolonizatör: Koloni kurucu.(Koloni: Aynı inancı ve kültürü paylaşan insanların meydana getirdiği topluluk). Kozmopolit: İçinde değişik milletlerden kimseler bulunan topluluk
Külliye: Çeşitli işlevleri bulunan sosyal amaçlı yapı topluluğuna verilen isim. Genel olarak cami, medrese, imaret, kütüphane, hastane ve hamam görevini gören binaların bulunduğu yapı. Fatih Külliyesi.
Kümbet: Çadıra benzer şekilde yapılmış türbe.
Küttab: Kâtipler. (Kâtip: Bir resmi” dairede yazı yazmakla vazifeli olan memur, yazıcı, bitikçi) Divan-ı Hümayun üyesi olan Nişancı ve Defterdara bağlı kalemlerde çalışan memurlara, genel olarak küttab denirdi.
L
Latin: İlkçağ’da Roma’nın çevresinde yaşayan ve Roma İmparatorluğu’nu kuran topluluk. Günümüzde Latinceden doğan dilleri konuşan milletlere, genel olarak Latinler denilmektedir: İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar, Portekizliler. Latin Amerika (Orta ve Güney Amerika)
Liberalizm: Toplum ve devlet hayatında hürriyet ve serbestliğin en geniş ölçüde uygulanmasını savunan siyasi ve iktisadi görüş.
Lojistik: Asken” birliklerin hareketlerinde haberleşme, İkmal ve yol gibi hizmetleri sağlayan asken” bölüm.
Lonca: (Küçük bölme, hücre demek olan locadan gelir) Esnafın mesleki meselelerini çözmek üzere kurduğu Ahiliğe dayalı meslek teşkilatı.
M
Mamul: Yapılmış, işlenmiş, ham halden çıkarılmış.
Mebu: Milletvekili.
Merkantilizm: Bir devletin zenginliğinin değerli madenlere (altın, gümüş) sahip olmaktan ibaret olduğunu ve bunların nasıl elde edilip koruyacağını anlatan İktisadı” görüş.
Metropol: Bir ülkedeki sosyal ve ekonomik bakımdan en önemli ve en büyük şehirlerden.
Mîrî: (mir: Emir, bey). Devlete ait, beylik.
Monarşi: Miras yoluyla İktidarı elinde bulunduran kişi (sultan, İmparator, kral, melik) ve ona bağlı kimselerce devlet idaresinin yürütüldüğü siyasi” rejim.
Muhtariyet:
- Kendi istek ve seçimine göre davranma hali,
- Bir topluluk veya kuruluşun kendi kendini yönetme yetkisi ve hakkı, 3. Kendi başına ve bir takım imtiyazlarla yönetilen eyaletin hali. Özerklik.
Mutlakıyet: Siyası” iktidarı bir hükümdarın kayıtsız şartsız elinde bulundurduğu yönetim şekli, monarşi. Bu rejim taraftarına mutlakıyetçi denir.
Mülteci: iltica eden, sığınan, (iltica: sığınma)
Müsadere: Suçlu görülen bir kimsenin, işlediği suçun karşılığı olarak, mal Varlığına el konması. Osmanlı örfi” hukukuna göre, görevinden alınan (azledilen) yüksek dereceli memurların servetine el konabiliyordu.
Mütareke: İki tarafın anlaşarak geçici bir süre için savaşı bırakmaları, silah bırakma, ateşkes.
Müttefik: Biriyle söz ve güç birliği yapmış, antlaşma ile bağlı.
N
Nazır: Bakan, bir bakanlığı İdare eden. Netice: Bir şey en son durumu, sonuç niyabet: Vekillik etme, birinin yerine bakma, naiblik. Nizam-ı âlem: 1. Dünya düzeni. 2. Kamu düzeni.
Nizami:
- Nizam (düzen)la ilgili, istenilen seviyede olan,
- Osmanlı Devleti’nde, Batılılaşma hareketleri sonucunda yapılan yeni düzenlemeler çerçevesinde kurulan kurumlar, özellikle ordu ve mahkemeler için kullanılmıştır. Nizamiye mahkemeleri, nizamiye ordusu.
O
Oba:
- Büyük ve uzun göçebe çadırı,
- Göçebelerin bir zaman için konakladıkları yer,
- Göçebe ailesi. Ocaklık: Bir aileye babadan oğula geçmek üzere verilen mülk. Oligarşi: Devlet gücünün belli bir gruba ait olması.
Ö
Örf: Gelenek, örfi” hukuk: Zamanın ve durumun gereğine göre geleneklere dayalı olarak konan kurallar.
Öşür:
- Onda bir,
- İslam hukukuna uygun olarak üründen alınan vergi, aşar.
P
Parlamento: Kanun yapma (yasama), devlet bütçesini hazırlama ve hükümeti denetleme görevinde olan ve üyeleri belirli bir süre için halk tarafından seçimle belirlenen meclis.
Prototip: İlk örnek, ilk tip.
R
Reaya: Bir hükümdarın hüküm ve yönetimine bağlı olup vergi veren halk, yönetilenler.
Realizm: Gerçekçilik.
Resim (resm): Vergi, bir maldan vergi olarak alınan para.
Restore: Hırpalanmış eski bir eseri aslına uygun hale getirme.
Ruhban: Din adamları sınıfı.
İklim-i Rum: Roma ülkesi Örneğin: Sultan-ı iklim-i rum
S
Sentez: Birleştirme
Serasker: Yenileşme döneminde Osmanlı kara ordusu komutanı.
Sikke: Basılmış para, gümüş akçe.
Skolâstik: İnanç ve bilgiyi kiliseyle, özellikle Aristo düşüncesiyle birleştirmeye çalışan Ortaçağ Avrupa’sının felsefe anlayışı.
Sosyal devlet: Toplumun bütün meselelerini bizzat devletin müdahalesi ile çözmeyi benimseyen yönetim anlayışı.
Sömürgecilik: Sömürge elde etmeyi, bir milletin diğer milletleri siyasi ve İktisadi” hâkimiyeti altına almayı öngören siyasi anlayış. Müstemlekecilik.
Stratejik:
- Önceden belirlenen hedefe varmak için izlenen yol,
- Bir savaşta ordunun istenilen hedefe varmak için yönetilmesi.) Asken” konumu olan (yer) veya askeri önemi olan eşya. Jeo strateji: Bir coğrafi bölümün askeri bakımdan değerlendirme siyaseti. Jeopolitik.
Ş
Şer’i hukuk: İslam dininin kurallarına bağlı olarak geliştirilen hukuk, İslam hukuku.
T
Tampon: Stratejik bakımdan iki rakip devletin arasında yer alan devlet.
Tanzimat: İdari işlerin düzenli bir hale konulması ve bunun için alınan tedbirler ve yapılan işler, ıslahat, reform.
Tebaa: Bir devletin hükmü altında bulunan halk.
Teorik: Uygulama dışında kalan, akla dayanılarak ileri sürülen düşünce.
Terakki: 1. Yükselme, artma, çoğalma, ilerleme, 2. Savaşta gösterdiği basanlarından ötürü, bir sipahiye işletmek üzere verilen ek toprak.
Teokrasi: Dine dayalı, esasları ve uygulaması dinden gelen devlet yönetimi
Teokratik: Teokrasiye dayanan.
U
Ulema: Âlimler, bilginler.
Ulufe: Kapıkullarına üç ayda bir ödenen aylık, ücret.
Ü
Ümera: Emir verme yetkisine sahip olanlar, üslup:
- Tarz, usul.
- İfade ve yapma biçimi,
- Bir sanat eserinin ifadesindeki emsallerine benzemeyen ve üstün anlatım biçimi.
V
Vakrf: Vakfeden.
Vakvak: Eski Arap seyyahların var olduğunu iddia ettikleri meyveleri insan şeklinde olan ve ekvatora yakın yerde yetişen hayali ağaç.
Vaka-yı Vakvakiye: Vakvak Ağacı Olayı.
Vezir-i azam: Büyük vezir, sadrazam, başbakan.
Voyvoda:
- Eflak ve Boğdan beylerinin unvanı,
- Kesime verilen yerlerin vergisini toplamakla görevlendirilen kimse
Y
Yörük: Göçebe (konar-göçer) Türkmen boylarına verilen isim.
Yurt: Oturulan yer, göçebe çadırı, yurtluk: Beylik arazi, ocaklık.
Z
Zimmî: İslam devletinin korumasında ve yönetiminde bulunan gayr-ı müslim (Müslüman olmayan) halktır.
Yorum gönder