Türkiye’deki obezite oranında korkutan tablo
Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü, obezite haritası yayınladı. Bu haritaya göre Türkiye, yüzde 66.8’lik bir oranla Avrupa’nın en obez ülkesi oldu. Obezite oranı %20’nin üzerinde olan Türkiye’de bu hastalığa yakalananların yaş oranı ise gün geçtikçe düşüyor. Bu tablonun sebebi nedir? Kişi ne zaman obez kabul edilir? BKİ değeri nasıl ölçülür?
Avrupa’da obezite oranlarına bakıldığından yüzde 66.8’lik oranıyla Türkiye’den sonra İngiltere yüzde 63.7, Yunanistan yüzde 62.3, İspanya yüzde 61.6 ve Fransa yüzde 59.5 geliyor.
Her coğrafyanın kendine özgü lezzetleri vardır. Örneğin pizza ve makarna gibi yemekleriyle ünlü İtalya, karbonhidrat bakımından zengin bir mutfağa sahip. Ancak Türkiye ile kıyaslandığında İtalya, yüzde 10’un altında kalan obezite oranıyla oldukça düşük bir tablo sergiliyor.
Bu lezzetlerin ne kadar ve ne sıklıkta tüketildiği ise obezite riskini etkileyen en önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Diğer yandan, hareketli yaşam tarzını rutin haline getirmek bu hastalığa yakalanma ihtimalini düşürüyor.
Türkiye’de son yıllarda artan yanlış beslenme biçimi, fastfood ürün çeşitliliğinin artışıyla birlikte yükselen sağlıksız yiyecek tüketimi, hareketsiz yaşam ve spor alışkanlığının düşük olması gibi nedenlerden dolayı obezite oranı hızla artıyor.
BU DEĞERİNİZ 30’UN ÜZERİNDEYSE OBEZSİNİZ
Obezite vücutta anormal düzeyde yağ birikimi olarak tanımlanıyor. Bu tanımlama ise beden kitle indeksi (BKİ) ile ölçülüyor. BKİ değeri ağırlığın, boyun (metre cinsinden) karesine bölünmesiyle bulunuyor. Bu değer, 30’un üzerindeyse kişi obez sayılıyor. Değer 40 ve üzeri ise kişi, obezitenin en şiddetli noktası olan ‘morbid obez’ olarak tanımlanıyor.
Genetik faktörler, beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik, psikolojik ve hormonel nedenler obeziteye neden olan etkenler arasında sayılıyor. Öte yandan genetik olarak yatkın ve diğer faktörler açısından dezavantajlı kişiler risk altında olsa da obezitenin temel sebebi, beslenme alışkanlığı olarak ortaya çıkıyor.
“Fazla yağlı ve karbonhidrat temelli beslenme rutini, fast food tüketiminin artması, meyve ve sebze tüketiminin azalması, özellikle pandemi ile beraber evde yemek pişirme alışkanlığının azalması ve hazır gıdaya yönelim, yüksek düzey şeker tüketimi, atıştırma alışkanlıkları, hızlı yemek yeme durumu obeziteye davetiye çıkarıyor. Hareketsizlik de bu hastalığı tetikleyen büyük bir etmen. Oysa gün içinde evde yapacağımız 15-20 dakika spor veya 15 dakikalık yürüyüşler bile sağlığımıza çok faydalı. Üstelik kilo yönetiminde de bize destek oluyor, obezite riskini azaltıyor.”
OBEZİTEYE YAKALANMA YAŞI HIZLA DÜŞÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 1990 yılından bu yana ergenlerde obezite 4 kata kadar arttı. 2022 yılında 5 yaş altı 37 milyon çocuk aşırı kiloya sahipken 5-19 yaş aralığında ise 390 milyonun üstünde çocuk ve ergenin aşırı kilolu olduğu ortaya çıktı.
Obezite yaşının hızla düşmesinin sebeplerinden biri dijital çağın giderek yayılması ve çocuk/ergenlerdeki hareket oranını büyük miktarda azaltması olarak sayılıyor. Ayrıca sportif faaliyetlere yönelim ve hazır ve paketli gıda tüketiminin yükselişi, bu hastalığa yakalanma riskini önemli ölçüde artırıyor. Yanlış beslenme alışkanlıklarında yaş düştükçe obezite riskinin artışına dikkat çeken Ersan, anne-babalara şu tavsiyelerde bulunuyor:
“Ne yazık ki küçük yaşlarda yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam alışkanlığını ileriki yaşlarda kırmak oldukça zor. Bu nedenle çocuklarımızı doğru yönlendirmek çok önemli. Çocuklarının iyi beslenmesini ve ileride kronik hastalıklara yakalanmasını istemeyen anne ve babaların öncelikle kendi beslenme alışkanlıklarını değiştirmelerini ve düzenlemelerini tavsiye ederim. Diyetisyenlere olan başvuruların temelinde çocuklukta kazanılan yanlış beslenme alışkanlıklarının devam ettirilmesi yatıyor. Aynı zamanda anne ve babaların çocuklarını spora ve doğada vakit geçirmeye yönlendirmeleri gerekiyor.”
CİNSİYETE GÖRE YAKALANMA ORANI DEĞİŞİYOR
Aynı sağlık durumunda, aynı yaşta, aynı boyda ve aynı kilogramdaki erkekler ve kadınlar kıyaslandığında, erkekler daha yüksek kas kitlesine ve bu nedenle daha hızlı bir metabolizmaya sahip olabiliyor Bu durum ereklerde rastlanan obezite oranının düşük olması için önemli bir etken olabilir ancak cinsiyete göre obezite riskini açıklamak için yeterli değildir.
BU HASTALIKLARA SAHİP OLAN KİŞİLERİN OBEZİTE RİSKİ DAHA YÜKSEK
Hipertansiyon, diyabet, insülin direnci, tiroid hastalıkları gibi kronik-fiziksel hastalıklar obeziteyi tetiklerken, ‘yeme bozukluğu’ kategorisine giren bulmiya nevroza, tıkanırcasına yeme, pika (besin olarak kabul edilmeyen toprak, kağıt, saç, boya, kül, kil gibi maddelerin devamlı ve ısrarlı bir şekilde yenilmesi alışkanlığı) gibi hastalıklar obeziteye iten psikolojik sebepler olarak öne çıkıyor.
Obeziteye yaklanmamak için Akdeniz Tipi Beslenme’ye dikkat çeken Diyetisyen Beyza Ersan, sağlıklı kalmanın püf noklarını açıklıyor:“Obeziteye yakalanmamak için en iyi beslenme şekli kalp sağlığına, karaciğere sindirim sistemine, nörolojik sağlığa destek olan “Akdeniz Tipi Beslenme”dir. Sağlığa olan olumlu etkileri kanıtlanmış bir diyet şekli olan ‘Akdeniz Diyeti’ bol miktarda sebze, yüksek miktarda rafine edilmemiş tahıl, meyve, yağlı tohumlar (fındık, badem, ceviz vb.), zeytinyağı temelli, et ürünlerinin sınırlı olduğu kırmızı etin değil daha çok beyaz etin tüketildiği bir beslenme biçimidir. Bu beslenme biçimi ile hem diyabet, kalp ve damar hastalıkları, kanser, demans gibi hastalıklara yakalanma riskinizi ciddi oranda düşürürsünüz hem de obeziteye karşı önleminizi almış olursunuz.”
Yorum gönder