Bir İsyancının ve İsyanın Portresi: Şeyh Sait İsyanı / Prof. Dr. Behçet YEŞİLBURSA
Nakşibendi tarikatından olan Şeyh Sait, 13 Şubat 1925’te Ergani ilçesine bağlı Eğil Bucağının Piran köyünde ilk defa isyana başlamıştır. Önce Genç (Bingöl) ilinin merkezi Darhani’yi ele geçirmiş, bir alayı geri çekilmeye mecbur ettikten ve bir süvari alayını da pusuya düşürdükten sonra, Elazığ’ı ele geçirmiştir. Daha sonra asiler, Diyarbakır’a yürüyerek şehri ele geçirmek istemişlerse de ancak bundan bir sonuç alamamışlardır.
Olayın başlangıcında, Ali Fethi Okyar Hükümeti, isyanı bölgesel ve çabuk bastırılacak bir olay olarak değerlendirmiştir. Ancak isyanın süratle yayılması, Diyarbakır, Elazığ ve Genç vilayetlerini içine alması ve genişlemeye başlamış olmasından dolayı hükümet bir ay süre ile bölgede sıkıyönetim ilan etmiştir.
Olay, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden, Devrime (İnkılaba) karşı bir isyan, bir ihtilaldir. Şeyh Sait olayında, karşı ihtilali bizzat hazırlamakla görevli Vahdettin ve adamlarının da yakından ilgisi vardı. Bükreş’te toplanan Hilafet Kongresi’nde Vahdettin taraftarları Türkiye’de suikastlar düzenleyerek ve isyan çıkararak karşı ihtilale teşebbüs kararı almışlardı. Karşı ihtilali hazırlamakla görevli ihtilal komitesi, ülke içinde gizli beyannameler dağıtıyor, gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle devrim hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinlerde bulunuyordu. Hilafet Komitesi, Şeyh Sait’le anlaşarak ihtilal hazırlığı yapmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ile Kürtler de bağımsızlık peşine düştüler. Bu amaçla kurulan, Kürt Teali Cemiyeti, İngiltere’nin mandası altında bağımsız bir Kürt Devleti kurmayı öngörüyordu. Bu cemiyet, Cumhuriyet’in ilanından sonra resmen dağıldı ise de Kürt İstiklal Komitesi adı altında faaliyetine devam ediyordu.
İsyan başladıktan sonra, Seyyit Abdülkadir, İstanbul’daki Kürtleri, silahlı bir irtica hareketine sevke teşebbüs etmiş, bu yolda planlar hazırlamıştır.
Şeyh Sait olayının ayrıca İngilizlerle de ilgisi vardı. Lozan’da halledilmeyen Musul sorununun 1924 yılında İstanbul’da toplanan Türk-İngiliz konferansının sonuç vermemesi üzerine, Milletler Cemiyeti’ne götürülmesi gerekli idi. İngiltere bir taraftan Musul halkının Türkiye ile birleşmek isteğini önlerken, diğer taraftan da Türkiye dâhilinde, isyan ve kargaşalıklar çıkararak Türkiye’nin siyasal istikrarını sarsmaya çalışıyordu. Bu sırada kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kısa zamanda, padişah taraftarı şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı. Karşı ihtilalin zehirli tohumları, muhalif parti kanalı ile alenen ekilmeye başlamıştı. Sıkı ve sert tedbirler alınması zorunluluğu ile Ali Fethi Bey (Okyar) Başbakanlık görevinden ayrılmış, yeni hükümeti İsmet Paşa kurmuştu. Güvenoyu alan yeni hükümetin ilk işi, isyan karşısında hükümete yetkiler veren Takrir-i Sükûn Kanunu’nu ve biri Ankara’da diğeri isyan bölgesinde Doğu’da iki İstiklal Mahkemesi kurulması hakkındaki kanunu, TBMM’den çıkarmak olmuştur.
Takrir-i Sükûn Kanunu, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şeyh Sait isyanının yarattığı tehlikelerin ve olağanüstü şartların ortaya koyduğu engelleri önlemek amacı ile 4 Mart 1925 tarihinde yürürlüğe girdi. Önce iki yıl için çıkarılan kanun, iki yıl daha uzatıldıktan sonra 4 Mart 1929’da yürürlükten kaldırılmıştır.
Yapılan planlı askeri harekât tam bir başarı ile sonuçlanarak isyancıları mağlup ve elebaşlarını hemen yakalamak gücünü göstermişti. Suçluların, İstiklal Mahkemesi’nde yapılan muhakemeleri sırasında, asilerin sözde dini ve şeriatı kurtarmak perdesi arkasında, memleketi parçalayıp bir Kürt devleti kurmak amacıyla harekete geçtikleri, bu konuda çeşitli zamanlarda, muhtelif vasıtalarla ülke dâhilinde gizli bir şebeke teşkil ettikleri belirlenmiştir.
Sonuç olarak Şeyh Sait ve Seyyit Abdülkadir de dâhil olmak üzere bütün elebaşılar idama mahkûm edilmiş ve hüküm derhal yerine getirilmiştir.
Suçluların İstiklal Mahkemesi huzurunda yaptıkları itiraftan kesin olarak anlaşılmıştır ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında yer alan, dini fikir ve inanışlara hürmet edileceğine ve idarelerde yerinden yönetim usulünün uygulanacağına dair hükümler ve parti mensuplarının bu hükümlere dayanarak yaptıkları propagandalar, ayaklanmayı tertip edenlerin işine yaradığı gibi halka isyan cesaretini de vermiştir.
Bu nedenlerle Doğu’da, Diyarbakır’da bulunan İstiklal Mahkemesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kendi bölgesi içinde bulunan bütün şubelerinin kapatılmasına karar vermiş, Ankara’daki İstiklal Mahkemesi de, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adına yapılan propagandalarda dini ve dince mukaddes olan şeylerin, siyasal amaçlara alet edildiğini belirleyerek, bu partinin durumu ve çalışma tarzı hakkında hükümetin dikkatini çekmiştir.
Diyarbakır ve Ankara İstiklal Mahkemeleri’nin kararlarını dikkate alan Cumhuriyet Hükümeti, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bütün şube ve merkezlerinin kapatılmasına 3 Haziran 1925 tarihinde karar vermiştir.
Sonuç olarak Şeyh Sait isyanı etnik ve irticai bir isyan hareketidir.
Prof. Dr. Behçet YEŞİLBURSA
Yorum gönder