Pazar fıkraları – 6
Politikacı ve torpil…
Politikacının biri, kendine iş için, aş için, ev için velhasıl ne olursa olsun kendisine başvuran, torpil isteyen kimseyi geri çevirmez, iki satır pusula yazıp, ilgili kişiye, valiye, genel müdüre, bakana gönderirmiş…
Torpil isteyenlerden biri, Ankara’ya giderken, aklına takılmış,
-“Şuna bir bakayım” demiş, zarfı dikkatle açıp, pusulayı okumuş:
-“Bu zarfı size getiren herif tanıdığım biri değildir, kendisiyle ilk defa tanıştım. Ne yaptığını, ne ettiğini bilmem, hırsız mı, uğursuz mu onu da bilemem. Bana da hiç bir iyiliği olmamıştır. Başımdaki bu belayı savmak için bu pusulayı yazdım. İstediğini yerine getirseniz bile sevinmem, herifi kovarsanız da üzülmem!”
Adam yazılanları okuyunca, ilk durakta otobüsten inmiş ve geri dönüp, politikacının yanına varmış.
-“Be adam, bunları yazacağına hiç yazmasaydın, ben sana torpil yapamam deseydin!”
Politikacı bu, pişkin, hiç laf altında kalır mı, hemen durumu idare etmeye kalkmış:
-“Ben mahsus böyle yazdım, bu huyumu herkes bilir, dostlarım, tanıdıklarım bunu okuyunca onlara gönderdiğim adamın işini yaparlar!”
Adam bunları işitince
-“Yaaa! Allah senin belanı versin! Tuuu sana!”
Politikacı neye uğradığını şaşırmış:
-“Ne yapıyorsun yahu?”
-“Bu da benim huyumdur, birisine teşekkür edeceğim zaman, Allah belanı versin der ve suratına tükürürüm, bütün dostlarım bilir!
Başbakan ve terzisi…
Başbakan terzisi elbise provası için gelir, elinde kalın bir dosya vardır, Başbakan sorar:
-“Ne bu?”
-“Efendim, memleketin asayişi çok bozuldu, ben alınacak tedbirleri belirten bir dosya hazırladım!”
Başbakan zile basar, özel kalem müdürünü çağırır:
-“İçişleri Bakanına söyle, buraya gelsin, benim elbise provasını yapsın!”
Mürit’in Şeyhinden istekleri
Müritlerden biri, şeyhine gelip rica etmiş:
-“Benim oğlumu iftira yüzünden hapse attılar, yardım et de kurtulsun!”
Şeyh başını sallamış:
-“Biz dünya ile ilgili işlere karışmayız!”
Müridi, öbür dünyayı garantiye almak istemiş:
-“Bari öbür dünyada bize yardım et, ahirette bizi yalnız bırakma!”
-“Allah’ın işine karışmak benim ne haddime?”
Mürit dayanamamış:
-“Be adam, bu dünyada yardım etmiyorsun, o dünyada etmiyorsun, peki, o halde biz sana niye eşekler gibi hizmet edelim?”
Boşa giden kitaplar…
Şaire, bir dostunun sağda solda,
-“Ben hiç şair tanımadım, hiç şiir okumadım!” dediğini yetiştirmişler:
-“Eyvah!” demiş:
-“Desenize bizim bugüne kadar imzalayıp kendisine verdiğimiz kitaplar boşa gitmiş!”
Rahibenin sevinci…
Dağ başındaki manastırdan, genç bir rahibeyi alışveriş için kasabaya yollamışlar…
Rahibe alışverişten sonra ormandan geçerken, birkaç serseri yolunu kesmiş ve olanlar olmuş…
Rahibe kan ter içinde manastıra dönmüş, hemen baş rahibeye çıkarmışlar, genç rahibe başına gelenleri allayıp, pullayıp anlatırken çok üzüldüğünü, bu günahtan nasıl kurtulacağını soruyormuş.
Baş rahibe,
-“Sen şimdi aşağıya in, mutfaktan bir limon al, ortasından kes ve yala!” demiş…
Genç rahibe heyecanlanmış:
-“Limon yalayınca günahtan kurtulacak mıyım?”
-“Hayır kızım, hiç olmazsa suratın uğradığın tecavüz yüzünden buruşacak! Baksana şimdi ağzın kulaklarında!”
İmamın yağmur duası…
Köy halkı susuzluktan kıvranıyormuş, bir damla yağmur düşmemiş…
Nefesi kuvvetli bir hocayı çağırıp yağmur duasına çıkarmışlar, nafile, yine yağmur yok, yağmur değil bulut bile yok!
Dönerken hoca,
-“Sizin köye yağmur yağmaz!” demiş:
-“Niye?” diye sorulunca…
-“İnancınız yok da ondan. Eğer inancınız olsaydı, yağmur duasının yağmur getireceğine inanır, yanınıza şemsiye alırdınız… Hiçbirinizin şemsiyesi yok! Çevrenize bakın, inancım tamam diyen kaç kişinin şemsiyesi var?”
Hokkabazlık külahı…
Sultan Aziz, bir gün sarayda hokkabaz oynatıyormuş, yanında da dönemin meşhur “Âli Paşa”sı varmış.
Bir ara şaka yapmış:
-“Paşa şu kavazeyi başına tak bakalım yakışır mı?”
Padişah şakası bu! Kavaze dediği de Hokkabaz külahı…
Âli Paşa hemen,
-“Ferman efendimizindir” dedikten sonra koynundan “mührü hümayun”u çıkarmış, yani padişahın verdiği sadaret mührünü, başbakanlık mührünü…
Sultan Aziz,
-“Ne oluyor?” diye sormuş:
Âli Paşa yanıtını vermiş:
-“Devlet-i Âliye’nizin sadaret makamını işgal eden adam, bu rütbe üzerinde oldukça, başına hokkabaz kavazesi koyamaz!”
-“Aman paşa, sen de hiç şakaya gelmezsin!”
Taşın değeri…
Tüccardan biri Fuat Paşa’nın parmağındaki iri tek taş yüzüğe bakıp duruyormuş, Bu durum Fuat Paşa’nın dikkatini çekince şöyle demiş:
-“Paşam, bu taş sana kaç para getiriyor?”
-“Hiç, ne getirecek?”
Adam gülmüş:
-“Bende iki taş var, dede yadigârı, yılda elli altın getiriyorlar.”
-“Ne taşı bunlar?”
-“Değirmen taşı, paşam!”
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder