Eğitim, bilim ve geleceğimiz / Muhsin YAZICI
Baş döndürürcü bir hızla değişen dünyada insanların yaşama ayak uydurabilmesi için belli düzeyde eğitim alma hakkının zorunlu olduğunu herkes kabul etmek zorunda.
Yetiştirdiğimiz insan kalitesi çağımızın rekabet dünyasıyla uyumlu değil; bu insan kalitesiyle dünyamızı yaşanabilir bir hale getirmek çok uzak gözüküyor.
Genelde bilgi aktarmayı ve yüklemeyi eğitim zanneden bilinç, egemen durumda. Bilgi üzerinde düşünmeyen ve yeni bilgi üretmeyen eğitim sistemleri toplumlara çok pahalıya mal olabilmektedir.
Kabul edilebilir bir eğitim sisteminin yolunun birey için önce kendini gözlemekten, kendimizi eleştirmekten, kendi yaşantımız üzerinde değerler oluşturmaktan geçtiğini bilmemiz gerekiyor.
Özellikle bilimsel değer üretemeyen toplumlar, bilim insanlarına da değer vermiyor. Neticede beyin göçü dediğimiz göç oluşuyor. Az gelişmiş toplumlarda tehlikeli gözüken bilim insanlarına gelişmiş toplumlarda büyük olanaklar sağlanıyor. Nedense gelişmiş toplumlar için bilim insanları tehlike yaratmıyor.
Geleceğin eğitim sistemleri bazı temel değerleri geliştirmek zorunda. Günümüzün yaşayan en önemli düşün adamlarından biri olan Edgar Morin, UNESCO’nun isteği üzerine hazırladığı bir raporda bu ilkeleri şu şekilde sıralıyor:
Hata ve yanılsama,
Akla uygun bir bilginin ilkeleri
İnsanlık durumunu öğretmek,
Dünyalı kimliği öğretmek,
Belirsizlikleri göğüslemek,
Anlamayı öğretmek
İnsan türünün etiği
Türkiye’nin dünyaca ünlü filozoflarından İoanna Kuçuradi, “Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli Yedi Bilgi” kitabının önsözünde şöyle diyor:
“21. Yüzyılın başında, dünyanın bu günkü koşullarında, belirli bir topluluğun üyesi olarak dünyaya gelen her kişinin, kendi insansal olanaklarını gerçekleştirmesine yardımcı olacak ve kendisi de dâhil olmak üzere dünya insanlarının insan onurunun gerektirdiği koşullarda yaşayabilmelerine ‘katkıda bulunmayı isteyen’ tek tek durumlarda da ‘bu katkıyı yapabilme yollarını bulabilen’ insan haklarını koruyabilen insanlar yetiştirecek bir eğitime şiddetle ihtiyacımız vardır.”
Dünyamızda bilginin, teknolojinin, iletişimin hızı giderek artıyor. Yerel değerler, kültürler, yaşam biçimleri giderek bu hız karşısında kendini geliştirmenin, korumanın yol ve yöntemlerini bulmak zorundadır. Aksi halde yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Bizim ön plana çıkarmak istediğimiz, toplumların ilgi alanları, bilime ilgi derecesi ve değerleridir. Bizlerin kaliteli eğitime ve bilime neredeyse hiç değer vermediğimizi, bunların toplumun ve devlet kurumlarının ilgi alanı dışında kaldığını üzülerek hatırlatıyoruz. Üreterek, çalışarak gelişmek ve rekabet etmek yerine dua ederek var olabileceğimizi düşünen zihniyetlerin giderek egemen olduğu bir yaşam biçimine doğru evriliyoruz.
Zaman geçtikçe eğitim, bilim ve yeni teknolojilerin üretimindeki eksikliklerimiz toplumda daha derinden hissedilecektir. Ama kendimizi hep geliştirdiğimize dünyanın biz insanlara muhtaç olduğuna inandırarak mutlu oluyoruz. Kendi yanılsamalarımızı kendimiz yaratarak var olabileceğimizi zannediyoruz.
Bilimsel olarak düşünen ve düşünmeyen insanlar arasında fark inanılmaz derecede büyüktür. Unutmayalım ki ezberciliğe dayanan eğitim sisteminde yetişen birisi doğa olaylarını basit ve anlamsız bir modele indirgeyerek çözmeye çalışır. Bizim amacımız bu yaklaşımın önüne geçmek olmalıdır.
Ezberciliğe dayanan eğitim insanların göz, kulak, dil ve beyinin hafıza kısmının çalışmalarını geliştirir. Ama gelişmiş ülkelerde çok daha fazla beyinin düşünmesine önem verilir. Yani onlar bizim gelişmesini engellediğimiz beyin kısmını geliştirirler.
Olumsuz davranışların yaygın olduğu ülkelerde bilimlerin hangi yönde nasıl geliştiğini pek bilmeyen insanlar yaygın olarak eğitim, bilim ve teknoloji üretimi yapan kurumların başlarında yer alırlar veya özellikle bu makamlara getirilirler. Böyle yöneticiler bilim sonuçlarına değer vermeyi pek bilmezler ve sonuç olarak makale ve yanıt sayısı ön plana çıkar.
Doğal olarak böyle ortamlarda eğitim ve bilimle fazla ilgilenmeyen kurumlarda ve daha iyi bilim adamları ile çalışma olanaklarını kaybeden üniversitelerde ön plana siyasal ve dinsel düşünceler ve kaygılar çıkmış olur. Kötü eğitim olan ülkelerde doğal olarak ideoloji ve inançlar baskın rol oynarlar ve bunlar da mutlak kardeş çatışmalarına yol açar.
Üretmenin değil tüketmenin peşinden koşan birey, kurum ve ülkeler bunalımdan kurtulmanın yolunu bulamazlar. Bulmaları da mümkün değildir.
Bilgi ve bilim üzerine birkaç söz:
Hiçbir temel olmadan kendi zekânın iyi olduğuna inanmakla mutlu olursunsa, durma ol. (Kuzma Prutkov)
İnsanlar akıllarını (zekâsını) pazara koyup satışa çıkardılar. Herkes kendi aklını beğendi ve aldı. (Türk Atasözü)
Bildiğim kadar iki şey sonsuzdur (sınırsızdır). Bunlardan biri evrendir, diğeri ise insanların düşüncesindeki farktır. Ama evrenin sonsuzluğuna tam olarak inanamıyorum. (Albert Einstein).
29.05.2024
Muhsin YAZICI – Eğitimci
Yorum gönder