Osmanlı’yı bilmeden bugünü anlayamazsınız / Prof. Dr. Doğan Kuban
Osmanlı’da iktidar oyunu…
Yavuz’dan sonra peygamber halifesi olan Osmanlı Sultanı dünyanın en sorumsuz otokratı idi. Kendi seçtiği kullarından, sadrazam, enderun, yeniçeri ağaları ve şeyhülislam aracılığı ile devleti idare ediyordu. Sistem, sultan, kahyası sadrazam, enderun ve yeniçeri ağaları ve şeyhülislamın katıldığı ortak bir menfaat mekanizması üzerine kurulmuştu. Devlet ve Osmanlı sülalesi eşdeğerde idi.
Bu devlet kurgusunda şeyhülislam ve ulema dönemin güç parametrelerine göre değişse bile, statükoyu korumak için sülale yerine sultanı feda etmişlerdir. Devletin bekası, Hristiyan devşirmesi bir ordunun mali statüsünü korumak üzerine kuruludur. Yeniçeri, menfaati ya da canı için Sultan’ın her kararına karşı çıkmıştır. Ulus yoktur. Sadece sultan diye bir kavram vardır. Devlet idaresi karşılıklı cephelerin hamleleri arasında bir savaşa dönüşebilir. Bunun temeli de komplo ortaklığıdır. Bu çark iç ve dış ilişkilerde makam ve para üzerine kuruludur. Osmanlı tarihini biraz okuyanlar bunu bilirler.
Sultan bütün tarafları ortadan kaldırabilir, ama yeniçerilere kafa tutamaz. O zaman varlığı tehlikeye girer. Osmanlı İmparatorluğu, sultan-enderun-yeniçeri arasında bir güç dengesidir. Bu saray (yani sultan ve enderun) – yeniçeri ikilisini dengeleyecek İstanbul karşısında bir yerel varlık, bir kent, bir burjuvazi ve bir aristokrasi yoktur. İmparatorluk vücutsuz bir baştır. Yeniçeri, sultanın mutlak otokrasisinin uzantısıdır. Fakat geriye kıvrılıp efendisini öldürdüğü olur. III. Mehmet’ten II. Osman’a ve oradan Köprülüler’e uzanan tarihi ön yargısız okumak bunu aydınlatır.
Bu çürüme ve geçici çökmenin utanılacak hikayesi, III. Mehmet’in, nizamı alem için, 2-13 yaşlarında 19 kardeşini boğdurması ve hamile cariyeleri Marmara’ya attırmasıyla başlar. Buna çağımızda psikopat bir cinayet denir. Ama III. Mehmet Osmanlı tarihine Eğri fatihi diye geçer. Sultanların yaşamında cinayetlerini, bereket versin, zafer diye kutlamamışlar.
Oğlu I. Ahmet (1603-1617), onun kardeşi deli Mustafa (1618’de 97 gün), II. Osman (1618-1622) onu izlemiştir. Bir cani olan dedesini, 13 yaşında tahta geçen babasını, 97 gün tahtta kalan deli amcasını izleyerek padişah oldu. Fakat Darüsaade ağası Mustafa ağa deli Mustafa’yı tahttan indirebilmek için I. Mustafa’nın, dedesi III. Mehmet gibi, bütün şehzadeleri öldürmeyi planladığı şayiasını yaymış ve o büyük cinayetin tepkilerini ustalıkla yönetmişti. Sadrazam seferde idi. Kaim-i makam (kaymakam) Sufi Mehmet paşa ve Şeyhülislam Esat Efendi divanda karar alarak deli Mustafa’yı hareme hapsettirdiler. II. Osman da amcasını öldürtmedi. Deli zararsızdı.
Berbat İran seferi
İran seferi, kötü bir tuzağa düşen ordunun bir bölümünün yok edilmesi sonunda İranlılardanpadişah, bazı hediyeler (100 ipek kumaş, filler, gergedanlar) alınarak sona erdi. Osmanlı ordusu İran’a sefer yapmış, fil ve gergedanlarla dönmüştü. Kimse bir şey sormadı. 16 yaşında padişah olan II. Osman’ın bir şeyden haberi yoktu. Fakat kendisi yerine deli amcasını sultan yaptığı için Sadrazam Sufi Mehmet Paşa’yı azlederek yerine başka bir sadrazam atadı. Fakat birkaç ay sonra Sultan’a ya da çevresine çok hediyeler veren Güzelce Hasan Paşa Sadrazam oldu. Böylece 16 yaşındaki yeni sultan içi boş bir savaş ve yenilgi ve iki sadrazam değiştirerek iktidarının ilk aylarını geçirdi.
İmparatorluğun Polonya sınırlarında, Erdel, Bogdan, Kırım Tatarları, Kazaklar ve Beylerbeyler arasında süregelen kargaşada zayıf Polonya karşısında 17 yaşındaki sultan büyük fetih rüyaları görmeye başladı. 5-10.000 kişilik birliklerin Rus bozkırlarındaki kavgaları İstanbul’a Osmanlı zaferleri olarak yansıyordu. Hele bunlarla birlikte biraz altın flori ve hareme güzel kızlar hediye olarak gelirse zafer hülyaları arşa çıkıyordu.
Devlet büyüklerinin olumsuz tepkilerine karşı Osmanlı’nın fetih ve yağma bağlamındaki ateşi delikanlı Padişahın arzularını dizginleyemedi. Ordu İran’da kaç asker kaybettiğini düşünmeden tekrar sefere hazırlandı. Bu sırada sadrazam Ali paşa öldü. II. Osman’ın üçüncü sadrazamı Ohri’li Hüseyin Paşa onun yerine geçti. Delikanlı Sultan, üç Sadrazam, sonuçsuz bir İran seferinden sonra ordusu ile Lehistan seferine çıktı. Seferden önce II. Osman kardeşi Şehzade Mehmet’i boğdurdu. Bunun için istediği fetvayı eski şeyhülislam İslam Esat Efendi vermediği için, fetva şeyhülislam olmak isteyen Taşköprülüzade Kemaleddin Efendi’den alındı.
Başarısızlık, başarı olarak kutlanıyor
Ordu büyük zorluklar ve özellikle hayvan kayıplarıyla Buldan’a ulaştığı zaman yeniçerilerin bir bölümü, herhalde buralardan toplananlar, kaçmaya başlamıştı. Osmanlı ordusu Leh ordusu karşısında fazla bir başarı gösteremedi. Fakat Türk tarihçileri doğu Polonya’nın adam akıllı yağmalandığını yazarlar. Osmanlılar hiçbir şey kazanmadan İran’da olduğu gibi geriye döndüler. Fakat hava koşullarından büyük zarar gördüler. Yeniçeriler de emir dinlemez duruma gelmişlerdi. Fakat üç gün, üç gece İstanbul bu zaferi kutladı. Vakanünisler de öyle yazdılar. Ama Osmanlı savaş taktiklerinin artık eskidiğini yazmadılar.
II. Osman’ın yeniçerilerle arası bozulmuştu. Söylendiğine göre onlara yeterli bahşiş vermiyordu. Osmanlı sultanları arasında onu özel bir konuma getiren bir rivayet ve onu destekleyen girişimleri vardı. Sultanlar arasında yeniçerilerin bir bela olduğunu anlayan ilk sultandır. Ve onların dağıtılmasını düşünüyordu. Hac görevini yerine getirmek bahanesiyle Suriye’ye gidecek, yeni bir ordu toplayarak yeniçerileri dağıtacaktı. Sultanın, düzen bozan yeniçerilere karşı sert davranması ona karşı tepkiyi artırıyordu. Olasılıkla bazı Enderun ağaları da buna katılıyordu. Çünkü II. Osman’ın başka hiçbir sultanın aklına gelmemiş bir düşüncesi daha vardı: Haremi de yeniçeri ordusu gibi ortadan kaldırmak. Doğru bulmadığı, Müslümanlığa aykırı gördüğü bu durumu birisi Şeyhülislamın kızı olmak üzere iki müslüman kadınla evlenerek kanıtlamıştı.
Haremi de kaldırmak istedi
Ne var ki, kardeşini öldürüp, dört yılda 3 sadrazam ve bir Şeyhülislam değiştiren, bir yenilgiden çıkan devleti ikinci bir savaşa sokan delikanlı sultan, 19 yaşında yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürüldü. Dedesinin de 19 kardeşini bir gecede boğduran bir cani olduğu düşünülürse, Osmanlı Devleti’nin o kadar uzun yaşamasının da bir mucize olarak kabul edilmesi gerekir.
II. Osman, Osmanlı sultanların olumsuz özelliklerine de sahipti. Fakat Yeniçeriler ve harem konusundaki aydınlık düşünceleri İmparatorluk için bir şans olabilirdi. Bu bağlamda Osmanlı sülalesinin yetiştirdiği en aydın sultandır. Bu nedenle de, yeniçerilerin ve haremin komplolarıyla 1622’de 19 yaşında yok edildi. Bu olayı Osmanlı tarihçilerinin yazılarından özetledim.
Sevgili Okuyurlar,
Cadde, sokak adları yazılmamış, yapı numaraları olmayan, sokaklarında köpekler oynaşan, nüfusunu bilmediğiniz, İstanbul denen karmaşada neden sıkışıp kaldığınızı anlamak için, önce Osmanlı tarihi denilen uzun kargaşayı doğru değerlendirin!
Bugünkü durum akıl almaz bir cehalet mirasında oturuyor. Üniversiteye sıçrayan cehalet insanın kanını donduracak bilgisizlik gösterileri sergiliyor. Mimarlık tarihi, restorasyon alanlarında uzun süre eğitim yaptığım için, olan biten, yaşamımı boşuna geçirdiğimi düşünmeme neden oluyor. Hiç tanımadıkları dönemlerin, hiçbir analizini yapmadan hazırlanan restorasyon projeleri, yok edilip yerine yeni binalar yapılan anıtlar, yerini bile bilmedikleri binaları, gelişmesini bilmedikleri teknikleri anlatan hocalar, ve ilk ve orta öğretimde karanlık gelişmeler.
İyimser olmak zor. Fakat her fırtınadan sonra güneş açtığını biliyorum. Ve yineliyorum!
Doğan Kuban
Doğan Kuban‘ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT Dergi 235. sayısında yayınlanmıştır.
Yorum gönder