Güneşi tutmak isteyenlere / Mehmet Özçataloğlu
“Masumiyetin Öldürüldüğü Her Yer ve Filistin için Dünya Çocuk Barışı Çağrısı” başlığı altında 5 yaşındaki Şerife Hafsa Özer, “Benim güneşimin önünden çekil” demiş.
İlginç bir rastlantı oldu benim için. Nedenine birazdan geleceğim. Dünyamız kötü bir dönemden geçiyor yine. Böyle söyleyince bir düşündüm de iyi dönemini de hatırlayamadım açıkçası. Aklımın ermeğe başladığı dönemlerde Körfez Savaşı’nı izlemiştik hep birlikte. Çocuk gözlerimizle gecenin karanlığında parlayan o yeşil ışıkları(!) izlediğimi anımsıyorum tüm canlılığı ile.
Sonrasında o kadar çok savaş, katliam, yıkım yaşandı ki; şimdi hangisini sayacağımı şaşırdım. Bu görüntülere alışamadığım gibi savaş ve çocuk sözcüklerinin yan yana gelmesine de alışamadım bir türlü. Çok ağır geliyor sonuçları. Çocuklara böyle bir dünyada bunu yaşatmanın utancı da boynumda asılı durur. Şimdi tekrar dönelim yazının başına ve Şerife Hafsa Özer’e kulak verelim yeniden. “Benim güneşimin önünden çekil.” Şaşkınlığımın sebebine gelince. Sadece birkaç gün önce Nehir Yarar imzalı bir kitap okumuştum. Adı “Güneşi Takip Et” Elma Çocuk tarafından yayımlanan kitabın resimleyeni ise Yeşim Serçe.
Kitap bir oyun sahnesiyle başlıyor. Aslında oyun da değil fakat küçük kahramanımız bunu oyun sanıyor. “Ne güzel bir oyun bu. Evin içinde annemle koşuyorum. Önce mutfağa, sonra balkona. Bak şimdi de salondayız. Annem önde, ben hemen arkasında hızla koşarken görmemiştim…”
Okur neşeli bir ortama aksa da girişte, sonrası pek öyle ilerlemiyor. Küçük kahramanımız annesiyle çıkacağı bir tatil olduğunu düşünse de sokakların solgun renkleri bir şeylerin ters gittiğini hissettiriyor okura. Karakter için de isim kullanmamış yazar. Sanırım hemen herkesin başına gelebilecek bir felaket olduğu için özellikle işaretlememiş.
“Annesi yerinde duramıyordu, kıpır kıpırdı. Derken aniden birlikte değişik bir oyun oynadılar. Derken aniden hazırlıklar başladı. Son günler biraz tuhaf geçiyordu, dışarısı gürültülüydü ve kötü kokuyordu. Şimdiyse annesinin söylediğine göre tatile çıkıyorlardı. Merak içindeydi. Üstelik herkes yollardaydı. Rengârenk bavullarla sanki güneşe doğru bir yolculuktu bu…” (arka kapaktan9
Şairin dediği gibi “Çocuklar inanın/inanın çocuklar/ güzel günler göreceğiz/güneşli günler” dizelerine inanarak umudumu hep diri tutuyorum. Fakat her an dünyanın bir köşesindeki çocuklara dertlenmekle de geçti gitti yıllarım.
Nehir Yarar sihirli sözcüğü yakalamış ve kitabın adına yerleştirmiş.
Savaşın getirdiği yıkımı olabildiğince nahif anlatmış çocuklara. En önemlisi de bütün bu yıkımı anlatırken bir kere bile “savaş” sözcüğünü kullanmamış. Savaş demeden savaşı anlatmış. Bu da önemli bir ayrıntıdır kitapla ilgili. Yazar açısından da bir başarıdır. Hikâye biraz hızlı geçti fakat resimli bir kitap ve hedeflediği yaş grubu için ancak bu kadar olurdu.
Yazıyı bitirirken Çiçero’nun veciz sözüne kulak verelim, verdirelim: “En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.”
edebiyathaber.net (11 Aralık 2023)
Yorum gönder