Çocuklarını mutsuz, karınlarını aç bırakan ülkenin ‘konuşan kafaları…’
Sosyoekonomik durum endeksinde, yaşam memnuniyetinde sonuncu, kimi günler okula aç gelip, eve giden evlatları var bu ülkenin..
Bir rapor var elimde: Geleceğin Dünyasına Hazırlanırken Eğitime Bakış: PISA 2022 Bulguları İçinde Türkiye’de Eğitimin Durumu. PISA; OECD tarafından 2000 yılından bu yana yapılan açılımı ‘Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Raporu.’ Ülkelere arası değerlendirme fırsatı yaratan bu rapor sadece öğrencilerin matematikten okumaya öğrenci becerilerini ortaya çıkarmıyor. Öğrencilerle yapılan anketlerle aynı zamanda onların okul dışı hayatlarına/sosyoekonomik durumlarına dair sonuçlarını da görebiliyoruz. TÜSİAD’ın desteğiyle Eğitim Reformu Girişimi tarafından analiz edilen raporun bu kısmına biraz daha yakından bakalım.
Türkiye, 15 yaş grubundaki öğrenciler sosyoekonomik durum hesaplamasında kullanılan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Durum Endeksi’nde 36 OECD ülkesi arasında son sırada yer alıyor. Bu endeks; ailenin ve dolayısıyla çocuğun sahip olduğu finansal, sosyal, kültürel ve beşerî sermaye baz alınarak hesaplanıyor. Endeks ailenin sosyoekonomik arka planına göre hesaplanan bir gösterge olarak ebeveynlerin mezuniyet dereceleri, çalışma ve gelir durumları, hane halkının sahip olduğu çeşitli eşyaları hesaba katıyor. Türkiye örneklemindeki öğrencilerin yüzde 33.2’si en düşük yüzde 20’lik dilimde yer alıyor. Bu dilimde Türkiye’yi OECD ülkeleri arasında yüzde 27.5 ile Kolombiya, yüzde 27.1 ile Meksika takip ediyor. OECD ülkelerinin genel ortalaması yüzde 4.9.
PISA 2022’de yaşam memnuniyetine ilişkin bulgularda da öğrencilerin memnuniyet olarak kabul edilebilecek en düşük puanlarda da kaldığı gözüküyor. OECD ülkeleri içinde ‘genel anlamda bir bütün olarak düşündüğünüzde hayatınızdan ne kadar memnunsunuz sorusuna verilen yanıt 10 üzerinden ortalama yüzde 6.8. En yüksek puan yüzde 7.4’le Finlandiya’da gözükürken en düşük yüzde 4.9 ile Türkiye.
Gelelim en sarsıcı bölümlerden birine; beslenmeye. Çocukların iyi olma hali göstergeleri içinde üç öğün düzenli yemek yiyebilmek de sorgulanıyor. PISA 2022’de öğrencilere ‘Geçen 30 günde yiyecek alacak paranız olmadığı için kaç kere yemek yiyemediniz’ sorusuna verilen yanıt öğrencilerin yüzde 19.2’sinin en az bir gün yüzde 1.9’unun ise her gün ya da neredeyse her gün paraları olmadığı için yemek yiyemedikleri yanıtı veriliyor.
Sosyoekonomik durum endeksinde, yaşam memnuniyetinde sonuncu, kimi günler okula aç gelip, eve giden evlatları var bu ülkenin. Üstelik çocuklarla konuşularak ortaya çıkan bu veriler ekonomik kriz faturasının çalışan kesimlere çıkarıldığı 2023-2024 yıllarından önceki döneme ait.
Başta Türkiye Okul Yemekleri Koalisyonu; özellikle ‘okulda yemek verilmesi gerektiğine dair’ çalışma-uyarı ve çaba içinde sivil toplum örgütleri var. Ancak bu çabalar yetersiz kalıyor.
Yazılarını ilgiyle takip ettiğim Ümit Akçay ‘Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl 2018-2023’ adlı kitabında şöyle diyor:
“İktisat hiçbir zaman ve hiçbir yerde sadece teknik bir konu olmamıştır. Her bir iktisadi kararın bölüşüm ilişkileri alanında sonuçları, kazananları, kaybedenleri vardır, bu anlamıyla da iktisadi kararlar aynı zamanda siyasidir. İktisat politikasında teknik olarak yapılması gerekenler, yapılabilecekler prizmasından süzülür hayata öyle geçer. Yapılabileceklerin ne olduğunu belirleyen ise üretim ilişkileri, ülkenin dünya ekonomisiyle entegrasyon biçimi ve bunlar üzerine şekillenen güç dengeleridir.”
Akçay’ın altını çizdiği ‘iktisadi kararların siyasi oluşu’ durumu, mevcut iktidarın kararları zenginler-güçlüler lehine alışı, muhalefetin farklı-yeni bir modeli önerememesi-kitleleri ikna edememesi her açıdan sorunlu. Siyasetten medyaya dörde bölünmüş ekranlarda bilgi değil belagatla yer tutan, polemik peşinde koşan, her konudan anlayan, ‘kamyon arkası yazı tadında aforizmaları bilge kişi havasında pazarlayan ‘konuşan kafaların’ da yenilenmesi gerekiyor. Ki sistem doğru yerlerinden tartışılabilsin.
Bitirirken…
TÜSİAD’ın düzenlediği altı saati geçen toplantıda bilim insanlarının anlattıkları-analizleri son derece zihin açıcıydı. Bu isimlerden Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Eren Ceylan’ın bir grup akademisyenle yaptığı yakın bir zamanda açıklanacak bir araştırma da çok çarpıcıydı. Türkiye’nin önemli üniversitelerinden mezun olmuş, doktoralı bin kişiye sormuşlar. “Neden Türkiye’den gittiniz” diye… İlk akla gelen ekonomik sebepler değil mi? Hayır. Gitme nedenlerinin en başında ‘hukuk düzeni’, ikinci sırada ‘liyakata verilen önem’, üçüncü sırada profesyonel kabiliyetleri kullanma fırsatı, dördüncü sırada çocukların eğitim olanakları ve son sırada alım gücü geliyor. (Yayın 6.5 saat vakti olan seyreder ama bu bölüm 1 saat 25 dakikadan itibaren başlıyor.)
Güçlüyüz, hukuku bir sopa gibi kullanırız diyenlerin toplumun tamamının geleceğini çaldığını da gösteren çok çarpıcı bir araştırma. TÜSİAD’ın ‘Geleceğimiz İçin Eğitimi Birlikte Konuşmak’ toplantısı konuşmacılarının sunumları açısından önemliydi.
Murat Sabuncu
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder