Kriz, yerkürenin sağlığını bozuyor
Dünyanın iklim krizinde önemli bir eşik kabul ettiği 1,5 derecelik sıcaklık artışı sınırı artık aşıldı. Prof. Dr. Türkeş, “Sıcaklık rekorları, aşırı hava olayları ve kuraklık yerkürenin sağlığının bozulduğunun göstergesi” diyor.
İnsan eliyle yaratılan iklim krizi, artan hava sıcaklıklarıyla birlikte dünyanın sonunu hazırlıyor. Her geçen gün yeni sıcaklık rekorları kırılırken; kuraklık ve aşırı hava olayları artıyor, deniz suyu ise yükseliyor. İklim krizinden etkilenen ülkeler arasında Akdeniz kuşağında yer alan Türkiye de bulunuyor.
Bir kış daha ortalama sıcaklıkların üstünde geçerken, birçok bölgeye yine kar yağmadı. Azalan yağışlar, yanlış sulama yöntemleri, su sorununu büyütürken ekstrem hava olayları da her geçen gün artıyor.
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş ile iklim krizini, kuraklığı, aşırı hava olaylarını ve Türkiye ile dünya için sonuçlarını konuştuk.
Bu kış ortalama hava sıcaklıklarının üzerinde seyrediyor. Yağışların az olduğu bu kışlara alışmalı mıyız? Bu yaşananlar iklim krizinin bir sonucu mu?
Öncelikle işin klimatolojisinden bahsedeyim. İklim değişikliği ile insan kaynaklı iklim değişikliğini ayırmak gerekiyor. Normal koşullarda Akdeniz ve Ege kıyıları haricinde, Türkiye’nin büyük bir bölümünde kış mevsimi soğuk ve yağışlıdır. Kış mevsiminden beklediğimiz, Kasım’dan başlayarak Aralık, Ocak, Şubat, Mart, Nisan’a kadar orta enlem ve Akdeniz siklonlarından yağışlı, fırtınalı, serin, soğuk; kuzeyden gelirse aynı zamanda kar yağışlı, fırtınalı hava koşullarını bekleriz. İç Anadolu, Doğu Anadolu dağlık yüksek bölgelerde yağış kış mevsiminde kar yağışı şeklinde düşer. Ancak son 10 yıllık dönemde bildiğimiz iklim koşulları önemli ölçülerde değişti. İnsan kaynaklı iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle hava sıcaklıkları kış mevsimi dahil yılın her ayında uzun süreli ortalamadan daha sıcak olma eğiliminde. Türkiye bir bütün halinde ısınıyor. Yılın sıcak döneminde sıcaklık artışları yüksek ama kış mevsiminde de bir ısınma var. Bundan sonra olağan dışı soğuklar kuşkusuz yine olacaktır ama beklentiler bunun dışında. Ön görülen iklim değişikliği koşulları altında beklenen iklimin kendi değişkenliği kuşkusuz gene olacak ama uzun süreli ortalamalardan geçmişe göre daha sıcak hava koşullarının yaşanması bekleniyor. 2023’te küresel sıcaklık rekoru kırıldı.
Türkiye yine yazın uzun süreli ortalamalardan geçmişe göre daha sıcak pek çok istasyonda daha sıcak koşullar yaşadı. Bunun yanı sıra yağış değişimde değişiklik var. Yağış ve buharlaşma rejimlerindeki değişiklik, sıcaklık artışlarından etkileniyor ancak sıcaklıktaki gibi örneğin yağışlardan bütün ülkeyi bağlayan tek bir eğilim yok. Yağış açısından baktığımızda yılın her döneminde yağışlarda azalma olduğunu söyleyemiyoruz. Genel olarak kış yağışlarında bundan 30-40 yıl öncesine göre azalma var. Kuraklıklar daha sık ve daha uzun süre etkili olabiliyor. Bu yıl da aralık ayına kadar yaz kuraklığıyla birleşen, ciddi bir kuraklık yaşamıştık. Aralık ayıyla birlikte Türkiye’nin büyük bir bölümünde aralık ayıyla birlikte hem yağmur yağışları hem de kuzeyde yüksek bölgelerde ve Doğu Anadolu’da kar yağışları da etkili oldu.
Son 6 aylık, 10 aylık kuraklık endeksine baktığımızda tarımsal kuraklığın etkisinin Türkiye’de aralık ayından, şubat ayına kadar süren dönemdeki yağışlarla etkisi azaldı ama yağışlarda alan ve zamandaki değişkenlik çok yüksek, dolayısıyla gelecekte düzensiz yağışlar, kısa ya da uzun süreli tarımsal veya hidrolojik kuraklıklardan etkilenmeyi sürdüreceğiz. Bilimsel verilerin gösterdiğine göre sıcaklık ve buharlaşma artışının ve yağış rejimindeki düzensizliğin gelecekte de süreceği ama bizim açımızdan olumsuz olanı Türkiye bölgesi hem yüksek hava sıcaklıkları hem de bugünden çok daha kurak koşullarla karşılaşacağı kuşkusuz.
ALTYAPI HAZIRLANMALI
İklim krizi etkisini en çok nüfus yoğunluğu fazla, betona boğulmuş İstanbul gibi kentlerde gösteriyor. Büyükşehirler için bizi neler bekliyor?
Artık nüfusun büyük bir bölümü gelişmiş ülkelerde olduğu gibi kentlerde yaşıyor, İstanbul bunlardan bir tanesi. Az ya da çok kentten göç var ama yaklaşık 16 milyon insan İstanbul’da bir arada yaşıyor. Bu durum doğal kaynaklar üzerinde çok ciddi bir baskı yapıyor ve su talebi çok yüksek. Avrupa’daki birkaç küçük ülkenin nüfusuna sahip bir topluluk görece çok küçük bir alanda yaşıyor. Bu topluluk hazır yiyor, üretmiyor ve enerjisiz olmuyor. Sadece İstanbul için değil İzmir, Ankara ve Bursa gibi kentler için de geçerli. Bütün büyük kentler için hem doğal kaynaklar hem de doğal çevre büyük bir baskı altında. Başta ormanlar, su havzaları ve tarım alanları ama aynı zamanda yüksek su kaynakları, orman arazileri, korumamız gerek su toplama alanlarına bile çok ciddi bir baskı söz konusu. Bu yüzden iklim değişikliğinin özellikle büyük kentlerde, Akdeniz iklim kuşağının egemen olduğu büyük kentlerin iklim değişikliğinden sıcak hava dalgalarından fırtınalardan, hortumlardan zaman zaman kuraklıktan daha fazla etkilenebileceğini bekliyoruz. Bunu gözlenen değişiklikler de gösteriyor.
Kentlerin altyapısı şiddetli hava ve iklim olaylarına çok daha hazır hale gelmeli. Mimari, mühendislik özellikle tüm denetimlerden geçmiş. Mimarlık ve mühendislik açısından depreme dayanıklı yapılar yerleşim alanlarıyla birlikte iklim direngen, sürdürülebilir, kendi kendine yeten, bir yandan küçük tarım yapan, yağmur suyu hasadı yapan, çatılarında yeşil alanlar oluşturan hatta orada çok küçük ölçekli sebzecilik, meyvecilik yapabilen kentlere ihtiyacımız var. Türkiye’de beklediğim bir başka önemli dönüşüm; kentlerin yok ettiğimiz doğal coğrafyasını, özellikle yok ettiğimiz kanallara hapsettiğimiz derelerin yeniden özgürleştirilmesi bunların doğal yatakları içerisinde akar hale gelmesi ve buraları hem sellere taşkınlara karşı emniyetli alanlar ama aynı zamanda da peyzaj alanları, rekreasyon alanlarına dönüşmesi gerekiyor. Bunu yapmazsak hem bugünkü toplum, büyük kentlerde yaşayan insanlar, hem de gelecekte beklediğimiz bu turizm gelirleri çok yüksek ve turizm gelirlerini Türkiye kaybetmek istemiyor özellikle sürdürülebilir turizm etkinlikleriyle birlikte iklim direngen, sürdürülebilir akıllı kentleri, yeşil kentleri birlikte oluşturmamız gerekiyor. Bunu yapabilmenin yolu da kentleri bekleyen şiddetli hava ve iklim olayları; hava, su, toprak kirliliği tehlikesini azaltabilmek. Bunlara karşı etkilenebilirlik faktörlerini iyileştirip kentleri daha direngen, daha dayanıklı hale getirmek.
Türkiye’yi 7 bölge olarak ayırırsak iklim krizi hangi bölgeleri daha çok etkiliyor? En çok hangi bölge iklim krizinin sonuçlarıyla karşı karşıya…
Her bölgenin kendi özelliği var. Doğu Karadeniz yağışlardan dolayı arazi bozulumu çok olması, yeşil örtünün tahrip edilmesi, ormanların çay ve fındık bahçelerine dönüştürülmesi, sahil yolları ve hidroelektrik santrallar gibi birçok unsur bölgenin iklim değişikliğinden daha çok etkilenmesine neden oluyor. İkinci sırada da Batı Karadeniz’de kuvvetli yağışlar sellere taşkınlara, su baskınlarına ve afetlere yol açıyor. Gelecekte giderek hava sıcaklıklarının yükseldiği, buharlaşmanın arttığı, bu nedenle hidrojik döngünün de şiddetlendiği bir gelecekte, örneğin Karadeniz’i bekleyen en büyük tehlike bu. İkincisi nemliliğin artması yani iklim konforunun düşmesi. Akdeniz, Ege bölgeleri için de az önce özetlediğim gibi sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, orman yangınları, susuzluk, ekosistem bozulmasına yol açıyor. İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu’da ise kuraklık, çünkü buralar tarım havzaları ve iklim değişikliği yer altı sularının azalmasına neden oluyor. Diğer bölgelere kıyasla, iklim değişikliğinden görece yararlanabilecek olan yer Kuzey Doğu Anadolu’dur. Çünkü daha ısındığında orada yaşanacak olan vejetasyon değişimleri, yağış rejiminin değişmesi; örnegin Erzurum Kars bölgelerinde Kuzey Doğu Anadolu’da daha uygun yaşam ve ekosistem koşullarını oluşturabilir. Ama Türkiye’nin büyük bir bölümü ne yazık ki daha fazla etkilenebiliyor iklim değişikliği ve şiddetli hava olaylarından. Kentler tabii daha özel bir ilgi bekliyor bu yeni koşullarda.
Yüzey sıcaklığındaki bir buçuk derecelik artış dünyada kritik eşik kabul ediliyordu. İki derecelik ısınmanın ağır sonuçları olacağı söyleniyor. Geri dönüş imkanı var mı? Bu ısınmayı durdurabilir miyiz?
Zaman zaman küresel ortalama yüzey sıcaklıkları sanayi öncesi döneme göre 1 buçuk santigrat derece civarında ya da biraz üzerinde olabiliyordu. İlk kez 2023’te çok yaklaştı yaklaşık bir buçuk santigrat derecelik bir ısınma gerçekleşti. Temmuz- ağustos aylarında da hem ay olarak hem de belli haftalarda yine sıcaklık rekorları kırıldı çalışmalar daha kısa süreli model ön görüleri önümüzdeki yıllarda bir buçuk santigrat derece küresel ısınmanın daha sıklıkla daha fazla bölgede ve ülkede aşılabileceğini gösteriyor. Bu tabi Paris Antlaşması’nın küresel ısınma hedefini tutturma konusunda Dünya’nın başarılı olamadığının da bir göstergesi. Çünkü bir buçuk santigrat derece ve üzerindeki bir küresel ısınma az önce özetlediğimiz şiddetli hava ve iklim olayları, afetlere iklimin kendi doğal değişkenli ekstremlerinin çok daha şiddetli yaşanmasına yol açacağı bekleniyor.
Bu da başta su kaynakları, tarım, yer altı suyu, tarımsal üretim, rekoltenin azalması, tarımsal üretimin yeterli olmaması, hastalık ve zararların sıklığının, çeşitliliğinin artması, sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, geniş alanlı mega orman yangınları daha sık ve daha şiddetli yaşanabilecek. Yine hep söylediğimiz gibi dünyada sadece insan yok, diğer canlılar var. Orman ekosistemini, sulak alanları, kıyı ekosistemlerini, orman ekosistemlerini düşünmek gerekiyor. Buralarda yaşayan canlılar, biyoçeşitlilik oradaki yaşam birlikleri bütün bu olumsuzluklardan oradaki bir buçuk santigrat derecelik eşiği sürekli aşılır hale gelirse iki santigrat derecelik bir küresel ısınmaya doğru gittiğimizi zaten biliyoruz. Bu durumda olumsuzlukların daha kısa sürede, daha hızlı bir biçimde, daha şiddetli yaşanabileneceğini söylemek mümkün.
Çünkü yerkürenin sanayi devrimi öncesine kıyasla bir buçuk santigrat derece daha sıcak olması, daha sıcak koşulların ardışık yaşanmaya başlaması yerkürenin ikliminin ciddi derecede ısındığının ve aslında sağlığının bozulduğunun bir göstergesi. Yerkürenin iklimi bozulduğunda çünkü iklim bütün ekosistemleri, yaşam alanlarını hidrojiyi su kaynaklarını ekosistemi kontrol eden ana temel kontrol gücü bu yerkürenin bütün olumsuzluklarının daha ciddi düzeyde ortaya çıkmasına yol açıyor.
Biliyorsunuz yerküreyi dengede tutan pek çok özellik şu anda zaten bozulmuş durumda bu yerkürenin pek çok sınırının yerküreyi yaşanabilir bir gezegen yapan pek çok önemli doğal sınırın da aşıldığının bir göstergesi. Hidrojik döngü elbette çalışıyor ama hızlandı karbon, fosfat ve enerji döngüsü bozuldu bütün okyanuslarda ciddi plastik ve mikro plastik kirliliği var, hava, su, toprak kirliliği var. Dünyanın pek çok bölgesinde kullanılan fosil yakıt kullanımı yani hala atmosfere sera gazı salınımları veriyoruz. Atmosferdeki karbondioksit, metan diyozot, monoksit gib, önemli sera gazlarındaki artışlar sürüyor. Yerkürenin coğrafyası bozuluyor, fiziki coğrafya özellikle bozuluyor. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde insanlık yerküreye çok ciddi derecede zarar verdiğini artık anlamak durumunda.
İklim krizi beraberinde aşırı hava olaylarını da tetikliyor. Daha önce karşılamadığım hortumlar artarken her yıl orman yangın yangınlarıyla boğuşuyoruz.
30 yıl önce de bizde gök gürültülü şimşekli fırtınalar vardı, oraj dediğimiz olay. Gök gürültülü, şimşekli sağanak yağışlara yol açan hava olayları bunlar. Bunlar yerel de olabilir bölgesel de olabilir. Belli sistemlere bağlı olabilir ama giderek bizim artık bildiğimiz, alışkın olduğumuz şiddetli havaya hortum da eklendi. Artık Türkiye’nin hortum kriminatolojisi var. Yani ülkenin her tarafında son 10 yılda hortumlar geçen yıllara göre çok daha sık yaşanabiliyor.
Örneğin Türkiye’de sıcak hava dalgalarının sıklığı, şiddeti, büyüklüğü, son 30 yılda çok ciddi derecede artış eğilimi gösteriyor. Yüksek hava sıcaklıklarındaki rekorlar her yıl yenileniyor bunlar işte yaşadığımız olumsuzluklar bunların bir de üst üste çakıştığı yıllar var örneğin 2021 yılındaki mega yangın aslında uzun süreli sıcak ve kurak hava koşullarının üst üste geldiği bir dönemde ortaya çıktı. Manavgat’ta çıkan bir yangın denetlenemedi kayıtlara göre yaklaşık 10 geniş alanın mega yangın 2021’de gerçekleşti. Uzun süreli sıcak hava dalgaları uzun süreli kuraklık ve özel hava durumu tipleri üst üste geldi ve çıkan bir yangın nedeni ne olursa olsun denetlenemedi yangın yönetimi başarısız oldu ve büyük bir yangını hep birlikte yaşamış olmuş.
Peş peşe sıcaklık rekorları
İklim krizi ve El nino etkisiyle peş peşe dünyada ve ülkede sıcaklık rekorları yaşanıyor.
• Türkiye’de geçen ay, son 53 yılın en sıcak ocak ayı olarak kayıtlara geçti.
• Küresel ortalama sıcaklığın 17,01 derece olarak ölçüldüğü 3 Temmuz, dünyada tüm zamanların en sıcak günü olarak kayıtlara geçti.
• Dünyada 1 Ocak-2 Ekim 2023 tarihlerinde neredeyse her 3 günden 1’ine tekabül eden 86 günde sıcaklık, sanayileşme öncesi (1850-1900 dönemi) sıcaklık ortalamasının 1,5 derece üstünde ölçüldü.
•Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, en yüksek sıcaklık 15 Ağustos 2023’te 49,5 derece ile Eskişehir Sarıcakaya’da ölçüldü. Böylece ülkede yeni sıcaklık rekoru kırılmış oldu.
BirGün Gazetesi – Gökay BAŞCAN
Yorum gönder