Günün öyküsü: Ömer’imi bekliyorum…
Genç adam arabasıyla işten eve dönerken kırmızı ışıkta durunca gözü yol kenarındaki bankta oturan yaşlı kadına ilişti. Akşamın karanlığı şehrin üzerine çökmüş, dışarıda dondurucu bir soğuk vardı. Herkes sıcacık evine çekilmiş, caddeden geçen tek tük arabadan başka etrafta kimsecikler yoktu. Bu yoldan otobüs de geçmediğine göre yaşlı bir kadının bu soğuk havada dışarıda olması normal bir durum değildi.
Merakını yenemeyen genç adam yol kenarına çektiği arabasından inip yaşlı kadının yanına gitti. Yaşlı kadın, omuzlarında yıkanmaktan iyice solmuş eski bir şala sarınmış, gözleri karşı yolda öylece oturuyordu.
-“Merhaba teyzeciğim, merakımı bağışla; bu saatte ve bu soğukta neden burada oturuyorsun?” diye sordu.
Genç adamın sesiyle yerinden sıçrayan yaşlı kadın büyük bir heyecanla,
-“Geldin mi Ömer’im ben de seni bekliyordum. Market çok mu kalabalıktı ondan mı geciktin?” deyince genç adam afallamıştı.
Gözleri iyi görmüyor galiba diye düşünse de hiçbir şey belli etmedi ve onun yerine gayet sakin bir sesle,
-“Teyzeciğim ben Ömer değilim. Seni yalnız görünce merak ettim onun için yanına geldim. Arabam biraz ileride, gel seni evine götüreyim. Bu soğukta burada donarsın. Hem kim bu Ömer?” diye sordu.
Yaşlı kadın,
-“Ömer benim oğlum. Ben oğlumu bekliyorum. O gelmeden bir yere gitmem. Biraz önce alışverişe gitti ama görünüşe göre market kalabalık ki gecikti, neredeyse gelir…” yaşlı kadın ikide bir saatine bakıp karşı yoldan gözlerini ayırmıyordu.
Genç adam,
-“Endişelenme teyzeciğim gelmesi uzun sürmez. İsterseniz o gelene kadar ben sizin yanınızda kalayım.” diye öneride bulundu.
Yaşlı kadın,
-“Teşekkür ederim Ömer’im birazdan gelir. O beni hiç yalnız bırakmaz sen boşuna bekleme.” dedi ve tam o sırada koşar adımlarla yanlarına orta yaşlı bir adam yaklaştı genç adam yerinden kalkıp,
-“Siz bu teyzenin beklediği Ömer olmalısınız.” deyince gelen adam üzgün gözlerle genç adamın yüzüne baktı ve
-“Hayır kardeşim ben Ömer değilim bu teyzenin komşusuyum. Ömer, kadının tek evladı kocası askerde ölünce bir daha evlenmemiş tüm sevgisini oğluna vermiş çalışıp didinip oğlunu büyütmüş. Ama Ömer, annesi alzheimer olunca bakması zor gelmiş olacak ki bundan tam iki yıl önce annesine markete gidiyorum diye kandırıp evden çıkıp gitmiş giderken de kadının tüm parasını ve altınlarını da götürmüş. Senin anlayacağın gidiş o gidiş bir daha da dönmedi duyduğumuza göre başka bir şehre yerleşmiş orada da evlenmiş. İşte bu zavallı anne de tam iki yıldır her akşamüstü gelip bu bankta oturup o nankör oğlunu gelecek sanıp geç vakte kadar onun yolunu gözlüyor ve iyice yorgun düşüp uykusu gelmeden de evine dönmüyor eğer bizler gelip evine götürmezsek soğuktan donacak.” deyince genç adam çok üzüldü.
-“Yazıklar olsun öyle evlada ben annesiz büyüdüm annem öldüğünde ben henüz sekiz yaşındaydım keşke annem sağ olsaydı da ben onu yirmi dört saat sırtımda taşısaydım” derken ağlıyordu.
O günden sonra yaşlı kadını kendi annesinin yerine koyan genç adam onunla ilgilenmeyi kendisine vazife edinmiş her şeyini o üstlenmişti. Kendi anneme yapmam kısmet olmadı hiç değilse bu zavallı anneye kısmet olsun diye düşünmüştü.
Sabahları işine gidip akşamları ise iş dönüşü önce yaşlı kadının karnını doyurup sonra da sırf yaşlı kadın üzülmesin diye onunla birlikte geç vakitlere kadar uykusuz kalıp gelmeyecek olan bir oğlu bekliyordu. Bu durum tam bir yıl sürdü.
Bu arada yaşlı kadının durumu daha da kötüye gitmiş artık hiç kimseyi tanıyamaz olmuş bir tek oğlunun adını ve onun markete gittiğini unutmamıştı bu durumda onu yalnız bırakmak istemeyen genç adam onun evinde kalmaya başlamış ve kendisi işteyken ona bakması için de bir bakıcı tutmuştu.
Yine bir akşam bankta otururken yaşlı kadın genç adama,
-“Çok uykum var azıcık başımı dizine koyup uyuyayım” demiş ve genç adam da tabi ki deyip onu dizlerine yatırmıştı. Hava insanın içini coşturacak bir güzellikteydi genç adam gözlerini kapatmış bir yandan yaşlı kadının saçlarını okşuyor bir yandan da hiçbir zaman unutamadığı kokusu burnunda tüten kendi annesini düşünüyordu.
Bir ara gözü saate ilişen genç adam vaktin çok geç olduğunu görünce şaşırdı. Kendini mazinin hayallerine o kadar kaptırmıştı ki saatin nasıl geçtiğinin farkında bile olmamıştı.
Usulcacık,
-“Teyzeciğim kalk evimize gidelim üşüyeceksin” dediyse de bir yanıt alamadı.
Biraz daha yüksek sesle söyledi ama nafile kadına duyuramadı.
Elini tutup,
-“Kalk uykucu kalanını da evde uyursun…” derken yerinden kalkmak için bir hamle yapınca yaşlı kadının boşta kalan kolu cansız bir vaziyette yanına düştü.
Genç adam dona kalmıştı yaşlı kadın ise yüzündeki mutlu bir gülümsemeyle öylece yatıyordu. Öz annesini kaybetmişçesine üzülen genç adam hıçkırıklara boğulmuştu. Son görevini de yaptıktan sonra komşularla vedalaşıp komşuların bizler sana çok alıştık sen çok iyi bir insansın ne olur gitme burada kal ısrarlarını kibar bir şekilde geri çevirip kendi evine dönmüştü.
Evet, kendi öz evladından görmediği ilgi ve sevgiyi yabancı bir adamdan gören yaşlı anne içinde yanan ve son ana kadar da sönmeyen evlat hasretiyle bir yabancının dizlerinde can vermişti….
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder