‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’: Yeni müfredat Milli Eğitim Bakanlığı’nca onaylandı
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının kabul sürecinden geçen “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni onayladı.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) yapılan yazılı açıklamaya göre, 10 Mayıs’a kadar askıda kalan taslağa bu sürede 67 bin 284 görüş ve öneri iletildi.
MEB yeni müfredat taslağına öğretmenlerden 38 bin 865 görüş ve öneri gelirken müfredat taslağına katkı sunmak isteyen sivil toplum kuruluşları, eğitim platformları ile eğitimin diğer paydaşları ise 28 bin 419 görüş bildirildiğini açıkladı.
Müfredat için görüş ve önerilerin yüzde 58’i öğretmenlerden, yüzde 42’si ise diğer paydaşlardan geldi.
Yeni müfredat taslağı hakkında iletilen tüm görüş-öneriler, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından değerlendirildi. Böylece, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, tüm aşamalardan geçerek erişime açıldı.
Yeni müfredat, gelecek eğitim-öğretim döneminden itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacak.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 26 Nisan’da kamuoyu ile paylaştığı “yeni müfredat” olarak bilinen öğretim programları taslakları tartışma yaratmıştı.
Eğitim sendikaları ve sivil toplum kuruluşları (STK), MEB’in programdan önce bir ihtiyaç analizi yapması gerektiğini vurguladı.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan MEB’e göre ise “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, 81 ilden öğrenci ve öğretmenler dahil farklı tarafların katıldığı “10 yıllık uzun soluklu bir ihtiyaç analizi” ile hazırlandı.
Görüş bildiren bazı sendikalar, düşünce kuruluşları ve siyasi partiler ise programın hazırlanış sürecinden içeriğine kadar pek çok noktada itirazlarını dile getirdi.
Programların 2024-2025 eğitim-öğretim döneminden itibaren uygulamaya konması planlanıyor.
BBC Türkçe, MEB’in paylaştığı binlerce sayfalık dokümanda öğretim programlarının içeriğinin nasıl değiştiğini uzmanlarla konuştu ve MEB’in değerlendirmelerini aldı.
‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ nedir, neden eleştiriliyor?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin 67 binden fazla geri dönüş aldıklarını söyledi.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” yeni müfredat olarak bilinen eğitim-öğretim programlarının esas aldığı modele verilen isim.
Model, mevcut programlardaki eksiklikleri gidermekten çok ideolojik bir gündemle hazırlandığı yönünde sık sık eleştiriliyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), modele adını veren “Türkiye Yüzyılı” ifadesinin bu nedenle sorunlu olduğunu savunuyor.
“Türkiye Yüzyılı”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Türkiye için eğitim dahil, sanayiden spora ve teknolojiye farklı alanlarda tanımladığı vizyonun adı.
BBC Türkçe’ye konuşan Eğitim Sen Eğitim ve Yükseköğretim Sekreteri Evrim Gülez, “Türkiye Yüzyılı ifadesi, bir parti ve partili Cumhurbaşkanı’nın 2023 genel seçimlerindeki sloganına atıf yapan bir kavram. (Bu ifadenin modelde kullanılması) Türk Milli Eğitimi’nin birinci temel ilkesi olarak geçen ve genellikle ‘eşitlik’ olarak bilinen ilkeye gölge düşürüyor” dedi.
Gülez’e göre müfredattaki, “aklıselim”, “kalbiselim” gibi ifadeler ve “erdem-değer-eylem” modeli, “Evrensel ilkeler, insan hakları ve çocuğun üstün yararını değil de; siyasal iktidarın, siyasal- ideolojik hedeflerini gösteren, tek adam rejiminin yaratmaya çalıştığı insan modelini hedefe alan” bir müfredat olduğuna dair kanıt oluşturuyor.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Politika Analisti Ekin Gamze Gencer, “İhtiyaçlar, bilimsel yöntem ve tekniklere dayanan çalışmalarla belirlenmelidir” diyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Politika Analisti Ekin Gamze Gencer de, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ne yönelik endişelerini dile getirdi:
“Yetkin ve erdemli insan gibi sorgulanması ve somutlaşması mümkün olmayan kavramlar ve değerler, programda sık sık ele alınan eleştirel düşünme, meraklılık, esneklik ve problem çözme gibi becerilerle zıtlık oluşturabilir.
“Kavramların sınırlarının net olmaması ve tutarlı bir kavramsal çerçevenin bulunmaması, çoğunlukçu, ahlakı dindarlığa indirgeyen eğitim programlarının önünü açabilir”.
Programda hangi erdemlerin hangi değerlerlerle ve ne tür yaklaşımlarla eşleştiği “erdem-değer-eylem” tablolarında anlatılıyor. Aralarında adalet, aile bütünlüğü, dürüstlük ve mahremiyetin de olduğu 20 farklı değer üzerinde duruluyor.
Ancak değerlerin öğrenciye hangi derste ve nasıl kazandırılacağına ilişkin net bir açıklama yok.
ERG’den Gencer, “Değerler eğitimine ilişkin uygulamaların somutlaştırıldığı belirtilse de, birçok ders öğretim programında değerlerle bağlantıların ancak zorlama bir biçimde kurulabildiği görülüyor” dedi.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan gazeteci Abbas Güçlü de, “Ölçme ve değerlendirme kadar çok önemli bir başka ayrıntı, bu ölçme ve değerlendirmenin pedagojik anlamda kabul gören bir sisteme dayalı olmasıdır” diye konuştu ve ekledi:
“Beklentiler pedagojik mi, yoksa ideolojik mi? Bu çok net değil.”
Evrim Gülez, programın ‘mahremiyet’ gibi değerleri öğretirken ‘kol kırılır, yeni içinde kalır’ gibi yaklaşımlarla kadına yönelik şiddeti artırıcı söylemleri yeniden üretme riski olduğunu savunuyor.
MEB’e göre yeni müfredat hangi ihtiyaçlara yanıt veriyor?
Taslakların en çok tartışılan yönlerinden biri de, MEB’in programın hazırlık sürecinde bir ihtiyaç analizi yapıp yapmadığı konusu oldu.
Eğitim sendikaları ve STK’lar, MEB’in programdan önce ihtiyaç analizi yapması gerektiğini söyleyerek eleştiride bulundu.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan MEB ise açıklamasında ihtiyaç analiziyle tespit edilen eksiklikleri şu şekilde sıraladı:
- Bireyin bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlaki olarak bütüncül gelişim alanlarını ön plana çıkarmak,
- Mevcut öğretim programlarının bilgi odağının okul ve gerçek yaşam arasında kopukluğa neden olması,
- Sosyal, duygusal öğrenme becerilerinin mevcut öğretim programlarında somut bir şekilde yer almaması,
- Mevcut öğretim programlarında “değerlerimizin sadece ismen var” olmaması, uygulamada geri planda kalarak somut bir şekilde öğrenci tutum ve davranışlarına yansımasına yönelik uygulamalara yer verilmemesi,
- Bilgi yüklü öğretim programlarında insan eğilimlerinin göz ardı edilmesi,
- Mevcut öğretim programlarında disiplinlerarası yerine disiplin odaklı bir öğrenme süreci olması,
- Öğrencinin öğrenme sürecinin merkezinde ve aktif bir şekilde yer almasını uygulamaya dönüştürecek öğretim yöntem ve stratejilerinin yanlış ve yetersiz olması,
- Ek öğrenme ihtiyacı olan öğrencilerin bu ihtiyacının göz ardı edilmesi,
- Sürdürülebilirlik, bilim, teknoloji ve çevre konularına uygulamaya dönük olarak yeterince yer verilmemesi,
- Okulların bağlamsal ve çevresel özelliklerini göz önünde bulundurmaya imkân veren bir uygulama yer almaması,
- Öğretmenlerin hem kendilerinin hem de programların işleyen ya da iyileştirilmesi gereken yönlerini sürekli değerlendirmelerine fırsat verilmemesi.
MEB mevcut programların açmazlarının tespitinde 17 binden fazla öğrencinin katıldığı bir anket çalışması, akademik yayınlar, uluslararası analizler dahil farklı raporların da kullanıldığını vurguladı.
Ancak bu çalışmaların kamuoyuyla paylaşılmaması sürecin şeffaflığına dair eleştirilerin artmasına yol açtı.
MEB, BBC Türkçe’nin, katılım eleştirileri ve faydalanılan çalışmaların kamuoyuyla paylaşılmasıyla ilgili sorusuna, Bakan Yusuf Tekin’in, “Biz kimseyi seçmedik, eğitimin tüm paydaşlarına çağrıda bulunduk” sözlerini hatırlatarak yanıt verdi.
MEB, programdaki “değerler” vurgusuyla ilgili olarak ise şu açıklamayı yaptı:
“Bilimin yol göstericiliğinin yanında, eğitim sistemimizi ve öğretim programlarımızı millileştirmek, kültürümüzden izler taşımasını sağlamak ve manevi değerlerimizle bütünleştirmek çocuklarımıza borcumuzdur. Aksi halde öğretim programlarının uygulamasından istenilen bütüncül sonuçlar alınamaz.”
‘İnsan haklarına ve hukukun bağlayıcılığına ilişkin vurgular yer almıyor’
MEB, taslaklardan alınan geri dönüşlerle revize edilen programların 2024-2025 eğitim ve öğretim yılında uygulanmasını planlıyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, tüm sınıf düzeylerine geçilmesi hâlinde farklı mağduriyetlerin ortaya çıkmasını istemediklerini ifade ederek, “Hazırladığımız program, her kademenin birinci sınıfında uygulanacak” dedi.
Bu; okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıfların yeni müfredatla eğitim göreceği anlamına geliyor.
Ancak eski müfredattan yenisine geçecek olan öğrenciler açısından bu sürecin endişe verici olduğunu savunanlar da var.
Eğitim-Sen’den Evrim Gülez, “Öğrencinin ortaokula bilgileri tam olarak geldiğini var sayıyoruz ancak hepimiz biliyoruz ki bu doğru değil… Öğrenci eski müfredattan gelmiş ve konuyu bilmeden gelmiş olacaktır. Bu yüzden bu şekildeki toplu değişikliğin ilkokul 1’den başlatılması esas olmalıdır” diyor.
2017 yılındaki müfredat değişikliğinde müfredattan kaldırılan Evrim Teorisi yeni taslaklarda da yer almıyor.
ERG, daha önceki programlarda yer alan “insan haklarına ve hukukun bağlayıcılığına ilişkin” vurguların, taslak programın özel amaçlarında yer almadığına da dikkat çekiyor.
İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi alanında “ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi konulara yer verilmeyip, ağırlıkla görev ve sorumluluklara odaklanılıyor” diyen ERG Politika Analisti Ekin Gamze Gencer, öğrencilerin “hak ve özgürlükleriyle ilgili bilgi edinme hakkının önüne geçildiğini” söylüyor.
‘Çalışan ebeveynlerden oluşan çekirdek aile yapısının ülkemizde yaygınlaşması, okuldan beklentileri artırdı’
Bu eleştirilerin yanında, Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) gibi, yeni müfredatta değerler vurgusunun daha güçlü olması gerektiğini savunanlar da var.
Sendika, “Sosyal-duygusal öğrenme becerilerine ‘kalp’ ve ‘ruh’ dokunuşları yapılması ‘çok isabetli’. Ancak bu gibi medeniyet kodlarımızı yansıtan dokunuşların altı iyi doldurulamamış ve dahası, bunlar fen bilgisi, felsefe ve hayat bilgisi gibi derslere yansıtılamamıştır.
“Zira dikkatli incelendiğinde, bu derslerin içerik ve etkinliklerinde, yaratıcıya daha fazla yer verilmesi gerektiği görülecektir” eleştirisinde bulunuyor.
Bu eleştirileri “doğru kabul etmek” gerektiğini kaydeden MEB, BBC Türkçe‘nin bu konudaki sorusuna şu yanıtı verdi:
“…Çalışan ebeveynlerden oluşan çekirdek aile yapısının ülkemizde yaygınlaşması ile çocukların sosyal öğrenmeler ile edindikleri değerleri artık edinemez olmaları bu konuda okuldan beklentileri artırmıştır.
“Bu nedenle programın milli ve manevi değerler açısından yetersiz bulunmasını anlayışla karşılamak ve doğru bir eleştiri olarak kabul etmek gerekir.”
MEB daha önce programları gelen görüşler doğrultusunda revize edeceğini açıklamıştı.
Merve Kara-Kaşka – BBC Türkçe
Yorum gönder