2. Abdülhamit “Ulu Hakan mı?”, “Kızıl Sultan mı?
Günümüz Türkiye her alanda olduğu gibi 2. Abdülhamit’e bakış açısında da ikiye bölünmüş durumda…
Şunu peşinen yazalım. 2. Abdülhamit karşıtları da, hızlı savunucuları da kulaktan duyma bilgilerle tartışıp konuşurlar.
Genelevlere resmi konum kazandırıp vergi alan, Galata bankerleri ile alengirli işlere girişen, Kardeşi V. Murat’ın tüm mal varlığına çöken, Kıbrıs’ı kiralama adı altında İngilizlere satan, Donanmayı Haliç’e bağlayıp çürüten, Yeşilköy’de Rus anıtı diktiren kimdir?
2. Abdülhamit Osmanlı İmparatorluğu’nun 1.592.806 km² toprak kaybı ile en çok toprak kaybeden padişahlarından biri oldu. 1878’den 1908’e kadar Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri, Tunuz, Sirbistan, Karadağ, Dobruca ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Girit, Kars, Batum, Ardahan, Artvin, Bosna-Hersek ve Kotur onun döneminde kaybedildi.
Uyanık ve azıcık okuyanlar biliyor da uydurdukları hikâyeleri dinleyenlerin dünyadan haberleri yok.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk Türk halkının gönlünde taht kurmuştur. Bundan rahatsız olan Siyasal İslamcılar karşısına bir kahraman yaratmaya çalışıyorlar. Onlar, bunun için 2. Abdülhamit’i şişirmeye çalışıyorlar. Onlara 2. Abdülhamit’in “İslamcılık” politikası da ilham kaynağı oluşturuyor.
Atatürk’e diktatör diyen “Siyasal İslamcılar” 2. Abdülhamit’in 23 yıllık baskı ve zulüm dönemi onlar için övünülecek bir durumdur.
İttihat Terakki Fırkası, Kuvayi Milliye, CHP, SHP ve kurulan irili ufaklı sol ve sosyalist partiler yenileşmeyi ve değişimi savunan çizgiyi oluştururken karşısına Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve kapatılan partileri saymazsak, Demokrat Partisi, Adalet Partisi, ANAP ve Adalet ve Kalkınma Partisi çizgisi ise tutucu, değişimin karşısında duran politikayı belirlemiştir.
Cumhuriyet’in bireyin gelişimi, çoğulculuk, sanat ve bilimi temel alan kültürel anlayışının karşısına dini değerler temelinde “kul” anlayışı doğrultusunda koşulsuz “biat” edecek insan tipini geliştirmeyi temel almışlardır.
Kültürel, eğitim, sanat ve bilimsel anlayış konusunda evrimini ve gelişimini tamamlayamayan ülkemizde bu iki kutup karşılıklı etkileşimle yeni kültürel değerler üretmek yerine kesin olarak birbirlerini tasfiye etmenin mücadelesini verirken toplumu keskin, uzlaşmaz iki kutba ayırmışlardır.
Türkiye’nin geleceğini bu iki çizginin mücadelesi belirleyecektir.
Şunu kesin olarak ifade edeyim ki, uzun aşamada değişimi ve gelişimi savunanlar kesin kazanacaktır. Am
a bu değişimin nasıl dönüşeceği şimdilik meçhuldür.
Toplumun dinamikleri geleceğimizi belirleyecektir. Egemenliği reis, kral, başbuğ, şah, hünkar denilen kişilere mi bırakacağız? Ya da toplum demokrasiye evrimleşerek egemenliği halka mı devredecektir.
Galiba bu değişimin sonucunu görmek için bir yüzyıl daha süreceğe benzer.
Bugün Atatürk düşmanlığının temel nedeni O’nun devlet anlayışını aşamamalarıdır. Toplum, Atatürk’e düne göre bugün daha aktif şekilde sahip çıktıklarını görüyorlar. Mehter Marşı gibi iki ileri bir geri gidiyorlar. Karşılarına 10. Yıl Marşı’nı daha gür sesle söyleyen toplumsal taban giderek genişliyor. Bu tabanı bastırmak için eğitim, kültür ve bilimsel anlayışta değişime gidiyorlar. Ama bir türlü sonuç alamıyorlar. Örneğin 2002 yılına kadar TÜBİTAK öğrencilere ve yetişkinlere bilimsel içerikli kitaplar basıp yayınlıyordu. 2002’den itibaren bu kitapların basımını durdurdular. özel yayınevleri basmak istiyor ama basamıyorlar. Çünkü telif hakları TUBİTAK’da. Onlar da bu hakkı kimseye vermiyorlar.
Şimdiler de “değerler eğitimi” adı altında “kul” anlayışında “biat” edebilecek insan yetiştirmenin derdine düşmüşlerdir.
Muhsin YAZICI 12.02.2025
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder