Dipsiz Kuyu Masalı
Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde uzak mı uzak diyarlarda yaşamakta olan yaşlı bir padişah varmış.
Yaşı epey ilerlemiş olan bu padişahın iki tane de birbirinden yiğit oğlu varmış ki bunlar birbiri ile hiç anlaşamazlar sürekli didişirlermiş.
Babalarının ölüm döşeğinde olması bu iki çocuğu birbirleri iler dahada rekabet etmelerine neden olmuş.
İki kardeş birbirleri ile didinmekten babalarının hastalığına bir çare aramaz olmuşlar. Bu duruma fazla dayanamayan Padişah ertesi gün iki oğlunu da yayına çağırmış ve onlara:
-“Sizler birbiriniz ile didişirken benim derdimi tasamı unuttunuz! Ben bu şekilde acılar içinde hasta döşeğinde yatarken, sizler birbirinizle rekabete girip taht kavgasına başladınız! Artık yeter açın şu kapalı gözlerinizi ve kendinize gelin! Hemen buradan çıktığınız gibi gidip bana bir çare bulun!” demiş.
Babalarının sert bir şekilde konuşması çocukları bir nebzede olsa kendilerine getirmiş.
İki kardeş atlarına binerek ülke ülke, diyar diyar babalarına derman aramaya başlamış.
İki kardeş az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmişler ve en sonunda yorgun düşerek bir kuyunun önünde dinlenmek için uzanmışlar. Amaçları biraz dinlenip güç toplamakmış.
İki kardeş bu arada karınlarını da bir güzel doyurmuşlardı. Bu arada büyük kardeşin aklında küçük kardeşine karşı kötü düşünceler varmış.
Büyük kardeş küçük kardeşine durumu hissettirmeden kuyunun kenarına doğru çektikten sonra beklemediği bir anda onu ittiği gibi kuyuya atmış.
Küçük kardeşin düştüğü o kuyu dipsiz bir kuyu olarak biliniyordu, oraya düşen bir kişi bir daha kurtulamıyormuş.
Kuyuya düşen kardeş kendine gelince kuyudan çıkmak için kara kara düşünmeye başlamıştı, bir şey yapamayacağını anlayınca çaresizce olduğu yere oturmuştu.
Tamda bu sırada kuyunun diğer bir tarafında aksakallı bir ihtiyar belirmiş, delikanlıya:
-“Hey evladım, senin bu kuyuda ne işin var? Sen buraya nasıl düştün?”
Şehzade, aksakallı dedeye başından geçen her şeyi olduğu gibi anlatmış, Aksakallı dede bunun üzerine Şehzadeye yardım etmek istemiş:
-“Senin buradan çıkmana yardım edeceğim,” demiş. sonrada ak sakalından iki tel kopartarak şehzadeye uzattı.
Sonrada ona,
-“ Bunları birbirine sürttüğün vakit iki tane at ortaya çıkacak, bunlardan biri beyaz diğeri ise siyah renkte olacak, sen beyaz olan ata bin, eğer siyah olan ata binersen daha derinlere gidersin“ demiş
Küçük şehzade aksakallı dedenin kendisine yardım etmesine çok sevinmiş. En sonunda buradan kurtularak evime dönebileceğim diye geçirmiş içinden.
Hemen o iki sakal telini birbirine sürtünce, anında karşısına iki tane at çıkıvermiş.
Aksakallı dedenin dediklerinin aynısı çıkıyordu. Bu duruma çok sevinen şehzade beyaz ata bineceğine yanlışlıkla siyah olan ata binmesin mi?
Dışarı çıkacağına daha da kuyunun dibine gitmiş. Şaşkınlık içerisinde yer altı ülkesinde olduğunu görmüş. Kendi kendisine üzüntülü bir şekilde karşısına çıkan evlerden birisinin kapısını çalmış.
Kapıyı yaşlı kadından kendisine yardım etmesini istemiş. Şehzadeyi içeri buyur eden yaşlı kadın önce onun karnını doyurmuş, susayan şehzade birazda su isteyince yaşlı kadın:
-“Suyumuz yok oğlum, şu tepenin üstünde koca bir dev var, suyun bize ulaşmasına müsaade etmiyor. Sadece haftada bir gün genç bir kız, deveye güzel yemekler götürüyor, dev yemeğini yerken o suyu serbest bırakıyor. Bizlerde kap, kacak ne varsa bu arada dolduruyoruz ama yine de yetmiyor” demiş
Şehzade işittikleri karşısında çok şaşırmıştı o devin karşısına çıkacak gücü kendinde görüyordu o yüzden, yaşlı nineye kendilerine yardım edeceğini söylemiş.
İki gün sonra deve yemek götürecek olan kız ile birlikte devin yaşadığı o tepeye yere kadar gitmişler.
Kız devin yemeğini ona ikram ederken küçük şehzade saklandığı yerden çıkarak devi bir hamlede yere sermiş.
Genç kız delikanlının devi yere serdiğine inanamıyormuş, sevincinden koşa koşa kasabaya giderek o müjdeli haberi babasına ulaştırmış.
Bu kız aslında yeraltı ülkesindeki padişahın kızıymış, padişah delikanlıyı yanına çağırtmış ve ondan kendi kızı ile evlenmesini istemiş.
Küçük şehzade ise padişahtan tek bir şey istemiş.
-“Eğer benim yeryüzüne çıkmama yardım ederseniz işte o zaman kızınız ile evlenirim” demiş.
Padişah, Şehzade olduğunu bilmediği bu yiğit delikanlının teklifini kabul etmişti, ikisi dillere destan bir düğün ile evlenmiş sonrada onların yeryüzüne çıkacakları kapıdan çıkarmışlardı.
Küçük Şehzade saraya gittiğinde babasının hala ölüm döşeğinde olduğunu görmüştü. Küçük evladının kayıp haberi ile dahada yıkılan baba onu sağ salim karşısında görünce o kadar çok mutlu olmuş ki, hemen iyileşivermişti.
Onu kuyuya iten abisi ise kardeşini görünce korkusundan sarayı terk ederek uzak diyarlara kaçmış,
Padişah iyileştiği halde tahtını küçük şehzadeye vermiş. Tekrardan yer altı ülkesinin prensesi ile bir düğün yaparak güzel bir hayat yaşamışlar.
Yorum gönder