Hayaller ve Gerçekler / Doç. Dr. Şafak Nakajima
Ne yazık ki halkımızın büyük bir kısmı yalnızca biyoloji, matematik, felsefe değil, tarih konusunda da ciddi bir bilgi eksikliği içinde. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini bin bir gece masallarındaki gibi görkemli bir devir olarak hayal edenler var. Bu kişiler, Mustafa Kemal adlı bir Osmanlı askerinin bu “muhteşem imparatorluğu” devirdiğini düşünüyor. Hatta, o olmasa bu masalın sonsuza dek süreceğine inanıyorlar.
Peki gerçek böyle miydi?
19. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu ekonomik, teknolojik ve askeri olarak çok zayıftı.
Avrupa’da ise 19. Yüzyıl bilimin hızla geliştiği, teknolojinin hayatın her alanına girdiği ve insan yaşamının köklü bir değişim geçirdiği bir dönemdi.
Neler mi yapıyorlardı o tarihlerde? Yazıyı uzatmamak için sadece birkaçına değineceğim:
James Watt tarafından geliştirilen buhar makinesi, 19. yüzyılda sanayi ve ulaşım sektörlerinde büyük bir devrime yol açtı. Buhar gücüyle çalışan makineler, fabrika üretiminde verimliliği artırdı ve buharla çalışan trenler ve gemiler, ulaşımda hız ve kapasiteyi devrimsel şekilde değiştirdi.
George Stephenson’ın buharlı trenle geliştirdiği demiryolu taşımacılığı hem ekonomik hem de sosyal alanda büyük dönüşümlere neden oldu. İnsanlar ve mallar daha hızlı ve ucuz bir şekilde taşınmaya başladı.
Samuel Morse tarafından geliştirilen telgraf, iletişimde devrim yarattı. İnsanlar artık uzun mesafeler arasında hızlı ve güvenilir bir şekilde mesaj gönderebiliyordu.
Faraday, elektromanyetik indüksiyonu keşfederken, Maxwell, elektromanyetik dalga teorisini geliştirdi. Bu çalışmalar radyo dalgalarının keşfine zemin hazırladı.
Louis Pasteur, hastalıklara mikroskobik organizmaların sebep olduğunu ortaya koyarak mikrop teorisini geliştirdi. Pasteur ayrıca pastörizasyon yöntemiyle süt ve diğer gıdaların daha uzun süre dayanmasını sağladı. Bu, hem tıpta hem de gıda güvenliğinde büyük bir ilerlemeydi.
Thomas Edison, elektrik ampulünü geliştirerek elektriğin günlük hayata girmesini sağladı.
Osmanlı Devletinin modernleşme ihtiyacı her zamankinden daha belirgin hale gelmişti. O tarihlerde halkın eğitim düzeyi hakkında fikriniz olması için okuma yazma oranının erkeklerde yüzde12.9 kadınlarda ise yüzde 3.7 olduğunu belirteyim (1927 Nüfus Sayımına Göre). Yoksulluk düzeyine ise hiç girmiyorum.
Tanzimat Dönemi, bu sorunlara çözüm üretmek amacıyla başlatılan reformların dönemi oldu. Sultan Abdülmecid tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı (1839) ile tüm Osmanlı tebaasına din ve mezhep farkı gözetmeksizin eşit haklar tanınacağı, can, mal ve namus güvenliğinin sağlanacağı ilan edildi. Ayrıca vergi sisteminin düzenlenmesi, askerlik hizmetinin adil bir şekilde yapılması ve hukuk düzeninin iyileştirilmesi vaat edildi. Bu ferman, hukuk önünde eşitlik ilkesinin Osmanlı’da ilk kez resmileşmesini sağladı.
Tanzimat Fermanı’ndan sonra Osmanlı’nın Avrupa devletleriyle ilişkilerini güçlendirme çabaları çerçevesinde ilan edilen Islahat Fermanı’nda, (18 Şubat 1856) gayrimüslimlerin devlet memuru olabilmesi, vergi ve askerlik hizmetlerinde eşit muamele görmesi gibi düzenlemeler yer aldı.
Tanzimat Dönemi’nde eğitim alanında Batılı tarzda okullar açıldı. Darülfünun (Osmanlı Üniversitesi) ve Rüşdiye (orta dereceli okullar) gibi kurumlar kuruldu. Ayrıca, devletin sivil bürokrasisini yetiştirmek için Mekteb-i Mülkiye açıldı. Bu okullar, modern bilim ve teknik eğitim vermeyi amaçlıyordu.
Tanzimat döneminde Osmanlı ordusu çağdaşlaştırıldı. Batılı askeri metotlara göre yeniden düzenlendi. Modern subay okulları açıldı ve Avrupa’dan danışmanlar getirilerek ordunun modernizasyonu hızlandırıldı.
Vilayet Nizamnamesi ile Osmanlı toprakları vilayet, sancak, kaza ve köy gibi birimlere ayrıldı ve yerel yönetimlerin görev ve sorumlulukları netleştirildi. Ayrıca yerel yönetimlerde halkın seçilmiş temsilcilerinin yer aldığı meclisler kuruldu.
Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı ekonomisi, borçlanma yoluyla dış yardımlara daha bağımlı hale geldi. 1854 yılında Osmanlı, ilk dış borcunu aldı. Bu dönem aynı zamanda ilk modern banka olan Osmanlı Bankası’nın kurulması gibi ekonomik gelişmelere de sahne oldu. Ayrıca modern vergi toplama sistemleri ve gümrük tarifeleri geliştirildi.
Kanun-i Esasi (1876), Sultan II. Abdülhamid döneminde ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anayasasıdır. Bu anayasa ile Meclis-i Mebusan (Halk Meclisi) ve Meclis-i Ayan (Üst Meclis) olmak üzere iki meclisli bir parlamento sistemi kuruldu. Seçimle gelen mebuslar, halkın temsilcisi olarak parlamentoda yer aldılar.
1878’de Sultan II. Abdülhamid, meclisi kapattı ve Kanun-i Esasi’yi askıya alarak mutlak monarşi dönemine geri döndü. Bu dönem “İstibdat Dönemi” olarak anılır.
Jön Türkler ’in baskıları sonucunda tam 30 yıl sonra Sultan II. Abdülhamid, 1908’de anayasayı yeniden yürürlüğe sokmak zorunda kaldı ve meclis tekrar açıldı. Bu, monarşinin yetkilerinin kısıtlandığı ve Osmanlı toplumunda demokrasiye geçişin bir adımı olarak görülür.
Meşrutiyet döneminde yargı sisteminde Batı hukukuna dayalı reformlar yapıldı. Ceza, ticaret ve medeni hukukta Batı normlarına uygun yasalar çıkarıldı.
Batı’ya öğrenci gönderilmesi yaygınlaştı ve sivil okulların sayısı artırıldı. Ayrıca bu dönemde basın özgürlüğü genişledi ve pek çok gazete ve dergi yayımlandı. Bu yayınlar aracılığıyla Batı’daki liberal, sosyalist ve milliyetçi fikirler Osmanlı toplumuna yayıldı.
II. Meşrutiyet’le birlikte sendikalar kurulmaya başladı ve işçi hakları konusunda düzenlemeler yapıldı. Özellikle büyük şehirlerde işçi hareketleri arttı, sosyal adalet ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talepleri güçlendi.
Eğitimde, iş gücünde ve kamusal alanda kadınların varlığı da güçlenmeye başladı. Kadınların eğitim olanaklarına erişimi arttı ve Osmanlı kadınları toplumsal yaşamda daha aktif bir rol almaya başladılar.
İstanbul Devlet Tiyatroları oyuncusu, Münir Özkul’un eski eşi Suna Selen’i tanırsınız eminim. O, Ahmed Cevdet Paşa’nın küçük torunu, Fatma Aliye Hanım’ın torunudur. Osmanlı’nın ilk kadın romancısı ve feminist düşünürlerinden biri olan Fatma Aliye, kadın hakları ve kadınların eğitimi konularında yazdı. Özellikle “Muhadarat” adlı romanı kadınların sosyal hayatta karşılaştıkları zorlukları ele alan önemli bir eserdir. Nigar Hanım, Şükûfe Nihal, Nezihe Muhiddin gibi kadın özgürlük hareketi öncüleri kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların sosyal hayatta daha fazla yer edinmesi konusunda önemli adımlar attılar. Kadın hakları, Osmanlı döneminde kadınların çok güçlü mücadelesinin haklı kazanımıydı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi bir altın çağ değil, aksine pek çok alanda ciddi krizlerle boğuşulan bir dönemdi. 18. yüzyıldan itibaren Batı’daki sanayi devrimi ve modernleşme hareketleri karşısında Osmanlı, askeri, ekonomik ve siyasi alanda çok gerideydi. Hiç bir buluşu olmadığı gibi halkı eğitimsiz ve yoksuldu. Tanzimat ve Meşrutiyet gibi reform hareketlerine rağmen, bu krizler çözülemedi ve imparatorluk giderek dış borçlara bağımlı hale geldi, toprak kayıpları yaşadı ve Balkanlar’dan Arap Yarımadası’na kadar geniş bir coğrafyada merkezi yönetime karşı milliyetçi isyanlarla karşılaştı.
Osmanlı, I. Dünya Savaşı’nda ise İttifak Devletleri’nin yanında yer aldı ve savaşın sonunda büyük bir yenilgiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreç, Osmanlı’nın iç dinamikleri ve ekonomik zayıflıkları yüzünden muazzam bir çöküşe sürüklendiği dönemdir. Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile Osmanlı toprakları işgal edilmeye başlandı. İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki kez İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından işgal edildi. İşgal, 3. Kolordu birliklerinin 6 Ekim 1923’te şehre girmesiyle sona erdi.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleşen Kurtuluş Savaşı, Osmanlı’nın mirası üzerinde yeni bir devlet kurma mücadelesiydi. Atatürk, Osmanlı’nın son dönemlerinde başarısız olan merkeziyetçi ve geleneksel yönetim anlayışını reddederek, laik, demokratik ve modern bir devlet inşa etme amacını güttü. Bu süreç, masalsı bir imparatorluğun yıkılışı değil, tarihi bir zorunluluğun ve bir halkın bağımsızlık mücadelesinin sonucuydu. Elbette eksik ve yanlışları vardı ancak 101 yıl sonra bu eksik ve yanlışları hala düzeltip tamamlayamadıksa ayıbı bize aittir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
Doç. Dr. Şafak Nakajima
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder