Atatürk ve karşıdevrim / Alev Coşkun
Atatürk’ün sonsuzluğa gidişinin üzerinden 86 yıl geçti. Gerçekçi bir lider olan Atatürk şöyle demişti: “Benim naçiz (değersiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.”
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayacağını belirten bu yargısı çok önemlidir.
Atatürk’ün askeri bir deha, büyük bir kumandan olduğu bilinmekle birlikte bu husus dünya askerlik tarihine de geçmiştir.
Asker Mustafa Kemal’den daha üstün olan, toplumsal devrim ve dönüşümleri gerçekleştiren, devrimci Atatürk’tür. Ortaçağ koşullarında yaşayan bir toplumun çağdaş uygarlık düzeyine taşınması için Atatürk’ün önderliğinde yapılan devrimler, tarihte benzeri olmayan toplumsal dönüşümlerdir.
Aydınlanma Devrimleriyle laiklik ilkelerine dayalı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı hedefleyen toplumsal dönüşümler yapıldı. 1923-1938 yılları arasındaki 15 yılda birbiri ardına ortaya konan devrimler çok önemliydi. Dünyadaki en etkin sosyal bilimciler bu değişimleri 20. yüzyılın en önemli toplumsal hareketi olarak değerlendiriyorlar. Atatürk’ün yaşama veda edişinin üzerinden 86 yıl geçtiği halde bu devrimler yaşamaktadır.
Atatürk öldüğü zaman bütün dünya Türkiye’de bir karmaşa bekliyordu. Kimileri de en fazla beş yıl içinde Atatürk’ün kurduğu rejimin yıkılacağını, karşıdevrim hareketleri ile Aydınlanma Devrimlerinin son bulacağını düşünüyorlardı. O günleri yaşamış olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu şöyle diyor:
“Yalnız düşmanlarımız değil, dostlarımız bile ‘O gidince ne yapacaksınız’ diyorlardı. Bu endişenin sebebi, Atatürk’ün kurduğu rejimin diktatörlüklerle karıştırılmış olmasıdır. Bilindiği gibi bütün diktatörlükler şahsi yönetimlerdir. Başa geçen bu diktatörlerin şahsi kuvvetlerinden başka bir kuruma dayanmazlar, onun için diktatörün ölümüyle birlikte kurdukları şahsi yönetim de sona erer. Oysaki Atatürk bir diktatör değil, devrimci bir devlet kurucusu idi.”
Özellikle son yıllarda, Atatürk Devrimlerinin yıpratıldığını, hatta devrimlerin tersine döndürüldüğünü ileri süren Cumhuriyetçiler ve Atatürkçüler olacaktır. Kuşkusuz, özellikle son 20 yıldır karşıdevrimcilerin aldıkları mesafe karşısında onlara hak vermemiz gerekiyor. Ancak şunu bilmeliyiz ki karşıdevrim hareketi son 20 yıldır değil, Cumhuriyet kurulduğu gün Meclis içinde başlamıştı.
Milli Mücadele’nin başlangıcında Atatürk’le birlikte olan kimi yakın arkadaşları Cumhuriyetin kuruluşunda ona karşı çıkmışlardı. 1946’da başlayan çok partili sistem, karşıdevrimcilere demokratik yolları ve usulleri kullanarak laik Aydınlanma Devrimlerine karşı çıkma olanağı tanıdı. Karşıdevrimciler çoğulcu demokrasinin getirdiği olanaklardan yararlanarak Aydınlanma Devrimlerini bir bir söndürmek, ortadan kaldırmak ya da etkisiz hale getirmek istiyorlar. Bu durum kuşkusuz demokratik sistemin hatası değildir. Karşıdevrimciler yukarıda belirtildiği gibi çoğulcu demokratik sistemin temel kurallarından yararlanarak Aydınlanma Devrimlerine karşı çıkmak olanağını buluyorlar.
Tüm bunlara karşın Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, özellikle gençler, Aydınlanma felsefesine inanmış önemli bir kitle bunlara karşı çıkıyor, engel olma mücadelesi veriyor.
Son 20 yıl, karşıdevrimcilerin siyasal iktidarı ele geçirdiği ve her olayda Atatürk Devrimlerine karşı çıktıkları bir zaman dilimi olarak tarihe geçecektir.
Ancak son 20 yılın bir diğer önemli sonucu ılımlı İslam yönetiminin içeriğinin anlaşılmasıdır. Son 20 yıl, din ideolojisini öne çıkaran siyasal iktidarın yönetim karakterini ortaya koymuştur. Önemli sonuçlarından birisi de bu yönetim biçiminin Türk halkının çoğunluğu tarafından anlaşılması, giderek bu dine dayalı ideolojiye karşı çıkılmasıdır.
Yazımızı Atatürkçülerin sloganı ile bağlıyoruz: Atatürkçüler ölmez, Kuvayı Milliyeciler tükenmez.
Alev Coşkun – Cumhuriyet Gazetesi – 10.11.2024
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder