Anne-babaların çocukların her an her ihtiyacına koşması doğru mu?
Sağlıklı çocuk gelişimi için çocukların ebeveynleri ile güvenli bağlanma üzerinden bağ kurması çok önemli. On yıllardır yürütülen araştırmalara göre, sosyal etkileşim kurarken ebeveynler ve çocukların beyinleri ve davranışları arasında bir eşzamanlılık sağlanması bu süreçlerin önemli bir parçası.
İnsanlar birbirleriyle farklı şekillerde uyumlanarak ya da senkronize olarak bağ kuruyor. Biyodavranışsal eşzamanlılık adı verilen bu süreçler, hareketlerin taklit edilmesi ve kalp atışı ile hormon salgılamanın birbirleriyle uyumlanmasını da kapsıyor.
Başkalarıyla beraber vakit geçirirken beyindeki aktivitelerin, beynin aynı bölgelerinde aşağı yukarı aynı zamanda artması ile, beyinler birbirleri ile eşzamanlı hale gelebiliyor.
Ekip arkadaşlarımla beraber yaptığımız araştırmada, ebeveyn ve çocuk oyun oynarken ya da beraber problem çözerken, beyinler arası senkronizasyonun nasıl sağlandığını gözlemledik.
Ancak yakın zamanda şunu merak etmeye başladık: Ebeveyn ile çocuk arasında daha fazla eşzamanlı olması her koşulda daha mı iyi? Developmental Science dergisinde yayımlanan makalemizde anlattığımız gibi, aksine ebeveyn ve çocuğun fazla uyumlanması, ilişkilerindeki bazı sorunları beraberinde getirebiliyor.
Son zamanlarda ebeveynlere sık sık, sürekli olarak çocukları ile uyumlu ve senkronize olmaları öneriliyor.
Yani çocukları ile fiziksel olarak yakın olmaları, onlarla uyum sağlamaları, ihtiyaçlarını sezerek her ihtiyaçlarına koşmaları tavsiye ediliyor.
Bu tavsiyeler, hem bağlanma teorisini, hem de ebeveynlerin duyarlılığı ve yansıtıcı işlevselliğinin yüksek olmasının çocuk gelişimi ve güvenli bağlanma için faydalı olduğuna dair araştırmaları temel alıyor.
Bu iyi niyetli tavsiyeler, bazı önemli detayları ise gözden kaçırıyor.
Örneğin araştırmalar ebeveynlerin zamanlarının yüzde 50-yüzde 70’ininde çocukları ile “eşzamanlılık” içinde olmadığını gösteriyor.
Bu zamanlarda taraflar farklı aktiviteler içinde oluyor, mesela çocuk kendi kendine bir şeyi keşfediyor, bu arada anne ve çocuk işlerine bakıyor. Bir anlamda durmayan bir “sosyal dans” halindeler: Önce ebeveyn ve çocuk birbiriyle uyumu sağlıyor, sonra sağlayamıyor, ardından da kesilen o bağlantıyı yeniden kuruyorlar.
Bağlanma, bağlantıdan kopma ve yeniden bağlanmadan oluşan bu akış, çocuklara ebeveyn desteği ve orta düzey, faydalı stresten oluşan ideal bir karışım sunuyor.
Araştırmacılar ebeveynler ve çocukların sürekli birbirleriyle uyumlu hale gelmesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceğine, ilişki üzerinde stres yaratarak çocukta güvensiz bağlanmaya neden olabileceğine dikkat çekiyor.
Bu durum özellikle ebeveynlerin çocukları fazla sık aşırı uyarana maruz bıraktığı ya da çocuğun her ihtiyacına gereğinden fazla karşılık verdiği durumlarda görülüyor.
Yani ebeveyn-çocuk eşzamanlılığı konusunda ideal bir orta nokta olduğu anlaşılıyor. Bir başka deyişle, çok fazla uyumlanmak her zaman daha iyi olmuyor.
Beyinler arası eşzamanlılık ve bağlanma
Avrupa’da büyük bir araştırma ekibinde olan meslektaşlarım ile ebeveyn ve çocuk arasındaki biyodavranışsal eşzamanlılığın bağlanma ile tam olarak nasıl bir ilişkisi olduğunu inceledik.
150 ebeveyn, 5-6 yaşlarındaki çocukları ile birlikte İnsan Bağlanmasında Sosyal Nörobilim Laboratuvarı’na gelerek, Tangram olarak bilinen Çin yapbozunu çocuklarıyla beraber çözmeye çalıştılar.
Ebeveynlerden ve çocuklardan optik sensörlere bağlı başlıklar takmalarını istedikten sonra, yakın kızılötesi spektroskopi (fNIRS) ile “hiper tarama” yaparak beyin aktivitelerini inceledik.
Aynı zamanda etkileşimlerini kameraya alarak aralarında ne kadar davranışsal eşzamanlılık olduğunu, yani birbirlerine ne kadar uyum sağladıklarını ve dikkat verdiklerini gözlemledik.
Daha önce farklı görevler vererek anne-çocuk ve baba-çocuk eşleşmelerinde sinirsel eşzamanlılığın arttığını gözlemlemiştik. Anne-çocuk eşleştiğinde yapboz oynarken ya da sohbet sırasında sırayla davranırken bu sinirsel eşzamanlılığı görebildik. Baba-çocuk ikililerindeyse, yapboz sırasında babanın kendine güvenli davranışları ve baba rolünden keyif aldıklarını gösterdikleri zamanlarda bu gibi bir eşzamanlılık gördük.
Peki ebeveyn-çocuk arasında eşzamanlılık her zaman iyi bir ilişkinin göstergesi olabilir mi?
Yeni araştırmamızda, güvensiz, endişeli ve kaçınan bağlanma türleri gösteren annelerin çocuklarıyla olan sinirsel eşzamanlılığının daha yüksek olduğunu ortaya koyduk. İlginç bir şekilde, annenin bağlanma şekli, anne ve çocuğunun davranışlarının eşzamanlılığıyla bağlantılı değildi.
Bulgular yüksek sinirsel eşzamanlılığın, ebeveyn-çocuk etkileşiminde daha fazla bilişsel çaba sarf etmelerinin bir sonucu olabileceğine işaret etti.
Eğer annelerin bağlanma türü güvensizse, bu anne ve çocukların koordinasyonunu ve yapboz gibi aktivitelerde birbirlerine yardım etmelerini zorlaştırabilir.
Benzer bir sinirsel eşzamanlılık, baba-çocuk ilişkisinde sorun çözme sırasında gözlemlendi. Babalar aktif ve itiş kakış olan oyunları daha iyi biliyorlar. Yapılandırılmış ve bilişsel çaba gerektiren yapboz gibi aktiviteler baba-çocuk eşleşmelerinde daha zor olabilir ve daha çok sinirsel eşzamanlılık gerektirebilir.
Alınacak dersler
Peki bu yeni bulgularımız ne anlama geliyor?
En önemlisi, ebeveynler her saniye ve ne pahasına olursa olsun çocukları ile uyumlu ya da eşzamanlı olmak zorunda değiller. Yüksek ebeveyn-çocuk uyumlanması etkileşimlerindeki zorluklara işaret edebilir ve ebeveynde tükenmişlik duygusu yaratabilir. Bu da ebeveyn-çocuk ilişkisini olumsuz etkileyebilir.
Ebeveynlerin duygusal olarak müsait olmaları, çocukların verdiği işaretleri okuma yetilerine sahip olmaları, ya da ihtiyaçlarına hassas ve hızlı bir şekilde yanıt vermeleri elbette yardımcı olacaktır.
Özellikle de çocuğunuz daha küçükken.
Ancak ebeveynlerin “yeterince iyi” olmaları, yani “sürekli müsait” olmak yerine çocukların onlara ihtiyacı varken müsait olmaları da yeterli olacaktır.
Makale ilk olarak The Conversation’da yayımlanmıştır.
Kaynak: Pascal Vrticka – BBC Future
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder