Mankurtlaşmak… / Muhsin YAZICI
Onlar ki, bu topraklar ve torunları için kefensiz yatmayı göze aldılar… Bugün bizler ise en ufak mevki, çıkar uğruna giderek değerlerimizi yok ediyoruz.
O istiyor, o ne derse odur diyen bir topluma dönüşmeye başladık galiba…
Postmodern – neoliberal düşünceyi damarlarımıza kadar şırınga ediyorlar. Kendimiz olmaktan çıkıp başkaları olmaya zorlanıyoruz.
Bize diyorlar ki, artık kabul edin… Atatürk bir diktatördür, çağı da geçmiştir…
Bu ideolojik baskı sistematik biçimde yaşamın her alanında karşımıza çıkarılıyor…
Mankurtlaşıyor muyuz ne…?
Cengiz Aytmotuv’un “Gün Uzar Yüzyıl Olur” adlı yapıtında anlattığı bir efsane vardır: Mankurt Efsanesi.
Juan Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri nitelikli(!) köleler haline getirmek için onların belleklerini silermiş.
Bunu şöyle yaparlarmış: Önce tutsağın başını kazır, saçlarını tek tek kökünden çıkarırlarmış. Bu arada bir deveyi keser derisinin en kalın yeri olan boyundaki kısmını tutsağın kanlar içindeki kazınmış başına sımsıkı sararlarmış.
Kuruyup büzülen deri kafayı mengene gibi sıkıp; dayanılmaz acılar verirmiş. Bir yandan da kazınan saçlar büyüyüp dışarı çıkamayınca başına batarmış.
Tutsak başını yerlere vurmasın diye elleri bir kütüğe bağlanır, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde dört beş gün aç susuz bırakılırmış.
Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölürmüş. Kalanlar ise belleklerini yitirirmiş. Tutsak zamanla kendine gelir yiyip içerek gücünü toplarmış.
Ama o artık bir insan değil, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olurmuş.
Bir mankurt, kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci, benliği olmadığı için, efendisine büyük avantaj sağlarmış.
Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köle. O’nun için tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmekmiş.
Toplumumuzda olup bitenleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. İşçidir, işçi sendikasına karşı gelir; köylüdür ağasının hakları için canını verir. Bugün yaşadığı toprakların ve ülkenin hakları yerine uluslararası tekellerin çıkarlarını savunan özgür gazeteciler türemiştir.
Bugün Türk toplumu serbest piyasa edasıyla acımasız bir biçimde “Mankurtlaştırılıyor”.
Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köle durumuna düşürecek tarikat yapılanması hız kazanmıştır.
Milli Eğitim müfredatından bilimsel anlayış ayıklanmaya çalışılıyor. Gerekçe ne mi? Sözde ateist, dinsiz bir kuşak yetişiyormuş. Yani demek istiyorlar ki, düşünen, yargılayan, eleştirilen ve söylenenlere karşı gelen birey istemiyorlar. Ortalıkta din adına abuk subuk konuşan insanların ipine sarılsınlar istiyorlar.
Topluma “geçmişi unut, kim olduğunu unut, geleceği düşünme, anı yaşa” düşüncesi genel geçer yapılarak mankurtlaştırılıyor.
Başta artık bizim olmaktan çıkmış ulusal kitle iletişim araçları olmak üzere her türlü araç bu amaçla kullanılıyor.
Bir daha kendimizi toparlayamayacak biçimde zihnimiz yeniden inşa ediliyor!
Böylece ulusal refleksimiz ve direncimiz kırılıyor.
Görünüşe bakıldığında epey yol aldıkları anlaşılıyor.
Körfez Savaşı’nda Türk toplumunun çıkarları yerine Amerikan çıkarlarını açıktan savunan mankurtlaşmış ve gazeteci kılığına girmiş ve yukarıdaki öyküye uyan kişiler mevcut.
Kim mi?
Onu da siz çıkarın…
Cengizleşip Çandarlaşmanın anlamı yok…
27.03,2024
Muhsin YAZICI
Yorum gönder