Geçmişteki “Mutluluğunu” Arayan Ülke: Yemen / Prof. Dr. Behçet Kemal YEŞİLBURSA
Özet
Yemen coğrafi açıdan ele alındığında her anlamda Ortadoğu’da kilit bir ülkedir. Yemen Asya’nın
Afrika’ya geçiş noktasıdır. Dünyanın en önemli suyollarından sayılan Süveyş Kanalı’nın adeta “tıpası”
denebilecek olan Kızıldeniz’in uç noktasını Cibuti ve Somali ile birlikte tutmaktadır. Kızıldeniz’in Hint
Okyanusu’na açılan kısmında adeta doğal bir kale gibi duran Yemen, bu özellikleriyle uluslararası sistemin
devamı açısından hayati bir yer işgal etmektedir.
Coğrafi konumuna bakıldığında Yemen son derece stratejik bir geçiş noktasıdır. Yemen için Arabistan Yarımadası’nın Afrika ile kucaklaştığı yer de denebilir. Ülke aynı zamanda kültürlerin de geçiş noktasındadır. Afrika ve Arap kültürleri bu noktada geçiş gösterir. Yine haritadaki yerleşimine bakıldığında Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nu birbirine bağlayan bir hat üzerinde yer alması sebebiyle Yemen, uluslararası alanda ve petrol güvenliğinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle Aden Limanı’nın stratejik konumu tarih boyunca Yemen’e uluslararası ticarette önemli bir yer kazandırmıştır. Ayrıca Yemen’in güney uç noktasındaki Aden Körfezi’ni Kızıldeniz’e bağlayan Babülmendeb Boğazı en stratejik uluslararası boğazlardan biridir. Bu boğaz pek çok açıdan Hürmüz Boğazı veya Çanakkale ve İstanbul Boğazları gibi stratejik bir geçiş yoludur. Zira Avrupa’ya taşınan petrolün çok büyük bir kısmı bu deniz yolunu takip etmektedir. Dolayısıyla Yemen’in coğrafi konumu tarihin her döneminde ön planda olmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak Batılı büyük devletlerin gözü hep Yemen üzerinde olmuştur. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Batılı büyük devletlerin Ortadoğu’ya hâkim olmak istemeleri Yemen’in değerini daha da artırmıştır. Dolayısıyla Yemen, ticari ve askeri açıdan, uluslararası anlamda oldukça önemli bir stratejik önem kazanmıştır. İngiltere ilk olarak 1609 yılında Doğu Hint Kumpanyasının bölgeye yaptığı ticari seyahatler ile Yemen’e ilgi göstermeye başlamıştır. İngilizler Aden ve Moha liman şehirlerinde ticaret amaçlı bulunmuşlar ve Aden’de yerel kabileler ile ticari antlaşmalar yapmışlardır. Akabinde 1839 yılında Aden’i işgal emişler ve 1967’ye kadar kalmışlardır.
İngiltere’nin Yemen’e olan ilgisi daha çok Hint ticaret yolu üzerinde olmasından ileri gelmiştir. Zira 1869’da
Süveyş Kanalı’nın da açılmasından sonra Hindistan’a giden en kısa deniz yolu Yemen’den geçmekteydi.
Dolayısıyla Yemen’in Hindistan’a ve ötesine giden yolda önemli bir ikmal üssü olması Batılı devletler açısından önemini daha da artırmıştır. Bunun sonucunda bölge İngiltere, Fransa, İtalya ve Osmanlı Devleti arasında çekişmelere sahne olmuştur. 1839’da Aden’i işgal eden İngiltere, 1927 yılına kadar burayı Hindistan’dan yönetmiştir. 1927-1937 yılları arasında Aden’i bizzat Londra’dan yöneten İngiltere, 1937 yılından sonra ise atadığı valiler vasıtasıyla Aden’i yönetmiştir. Ancak halk arasında İngiliz yönetimine karşı gittikçe artan hoşnutsuzluk sebebiyle İngiltere, 1947 ve 1955 yıllarında Aden’de reform yapmak zorunda kalmıştır. Ayrıca İngiltere, Kuzey Yemen’de Sovyetler Birliği’nin ve Mısır’ın etkisinin artması üzerine kendi kontrolündeki Güney Yemen’de 1959 yılında Güney Emirlikleri Federasyonunu kurdurmuştur. Ancak ilerleyen zamanlarda federasyon başarılı bir şekilde yürütülememiştir. Nitekim 1962 yılında Kuzey Yemen’de Cumhuriyetin ilan edilmesi Güney Yemen’de İngiltere’ye karşı duyulan hoşnutsuzluğu daha da artırmıştır. Tüm çabalarına rağmen daha fazla burada tutunamayacağını anlayan İngiltere, 1967 yılında Güney Yemen’den çekilmiştir.
Anahtar kelimeler: Yemen, İngiltere, Türkiye, Aden
Yemen: A country in search of its past “happiness”
Abstract Until their independence in 1967, the Yemenis had always based their claim to Aden and the Western Protectorate on the Imam of San’a having ruled over the territory in the 17th and 18th centuries. However, this claim was untenable, both historically and religiously. After 1849, the Turks claimed suzerainty over the tribes in south-west Arabia, and were resisted by the British Government. Consequently, in 1914, an Anglo-Turkish commission decided upon a frontier which, however, the Imam did not recognise. As a result, the Yemenis continued to launch attacks on Protectorate territory until the Treaty of San’a concluded in 1934. This 40-year Treaty did not include a final settlement of the frontier, but provided for a “status quo” line largely following the Anglo-Turkish line of 1914. This was followed by a temporary improvement in Anglo-Yemeni relations. In March 1937, the Government of Aden implemented the Aden Protectorate Order (1937), and proceeded to include tribes living in the Shabwa area within the Protectorate. The Imam protested and invoked Article 3 of the 934 Treaty, thus postponing the proposed agreement with the Shabwa tribes. In accordance with a suggestion by the Imam, Sir R. S. Champion, Governor of Aden, held a series of meetings with the Yemenis at San’a in April 1940. However, they could not reach a consensus because the Yemenis refused to alter their claim that the whole of the Protectorate was by Divine Right part of the Imam’s domains. Relations between the Aden
Government and Yemen worsened, and during the subsequent Years Yemeni infiltrations into Protectorate
territory increased. In 1948 the Imam Yahya was assassinated, and in that November Sir R. S. Champion was invited to Taiz, where agreement was reached on a way to handle frontier incidents. In spite of this, other issues, such as diplomatic representation, an extradition treaty and technical aid, remained unresolved. In 1950, upon an invitation from the British Government, the Yemenis sent a Mission to London. Although they could not agree
2
on the issue of frontier delimitation, the parties decided on a “modus vivendi” by which they agreed to exchange diplomatic representatives, and to set up a joint commission that had the power to recommend a solution to outstanding questions within the framework of the 1934 Treaty. However, the Yemenis did not hold their side of this agreement: The Imam refused to accept a British Minister in Taiz, and declined to proceed with the Joint Frontier Commission. In October 1954, more attempts were made to improve Relations when the Governor of Aden accepted an invitation to visit Taiz. Once more, however, the talks came to no avail. As a result of internal dissension in Yemen, including a coup d’ état which temporarily dethroned the Imam, less pressure was exerted on the protectorate for a while. The Imam did not sever relations with Britain during the events at Suez. In November 1957 talks were held in London with the Crown Prince Al Badr, but to no end. In April 1958, a Yemeni supported rebellion erupted in the Amirate of Dhala and was quelled by British troops. The Yemenis alled for another meeting, this time at Diredawa in Ethiopia. Although inconclusive, the talks indicated that the Yemenis were now willing to try negotiation rather than subversion. The accession of Aden to the so called United Arab States did not significantly affect Yemeni-Aden relations. It was the creation in January 1959 of the Federation of the Amirate of the South, which did not please the Imam. However, he was well received when the Governor of Aden visited Taiz in November 1959. Anglo-Yemeni relations continued to be moderately good until late in 1960, when the Yemenis accused the Aden authorities of harbouring Yemeni dissidents. This hitch in the relations did not last long, and by September 1962 the situation had improved enough for the Imam to agree to receive a British Minister. The death of the Imam in September 1962 was followed by a coup d’état and
a Republican Government was set up. In the subsequent civil war, the Republicans received considerable
assistance from Egypt, while the Saudis helped the royalists. The conflict ended with a Republican victory in 1967, when the British government withdrew and gave Aden its independence. Key words: Yemen, Britain, Turkey, Aden
1.Yemen’in Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi
Yemen coğrafi ve tarihi açıdan ele alındığında (Ortadoğu’da) her anlamda kilit bir
ülkedir. Son derece önemli stratejik bir geçiş noktasındadır. Ülke, Asya’nın Afrika’ya geçiş
noktası gibidir. Ayrıca dünyanın en önemli suyollarından biri olan Süveyş Kanalının adeta
“tıpası” denebilecek Kızıldeniz’in hemen uç noktasını Cibuti ve Somali ile birlikte
tutmaktadır. Yemen, Kızıldeniz’in Arap Denizi ve devamında Hint Okyanusuna açılan
kısmında adeta doğal bir hisar gibidir. Doğu Afrika ile Arap yarımadası arasında bir geçiş
noktasıdır. Ülke aynı zamanda kültürlerin de geçiş noktasındadır. Yemen için, Arap
Yarımadasının Afrika ile adeta kucaklaştığı yer de denebilir. Yemen ve Aden Körfezini
Kızıldeniz’e bağlayan Bab’ül-Mendeb Boğazı uluslararası alanda petrol güvenliği açısından
önemli ve stratejik bir konuma sahiptir. Bab’ül-Mendeb Boğazı, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu
arasında, Akdeniz ile Hint Okyanusunu birbirine bağlayan stratejik bir konumdadır.
Dolayısıyla Bab’ül-Mendeb Boğazı pek çok açıdan Hürmüz Boğazı veya Türk Boğazları gibi
stratejik bir suyoludur. Ayrıca Yemen, Cibuti ile birlikte Kızıldeniz’in girişini tutan adeta bir
kale gibidir. Cibuti, ABD’nin Afrika Komutanlığının üssüdür 1 ve Yemen bu üs için de kilit bir
noktadadır. Bu özellikleriyle Yemen, uluslararası sistemin devamı açısından hayati bir yer
işgal etmektedir. 2
Yemen’in özel konumu ülkeyi dış müdahalelere de açık hale getirmektedir. Özellikle
kuzey komşusu olan Suudi Arabistan, bir gözü sürekli olarak Yemen’de yaşamaktadır. Bunun
ilk nedeni Suudi Arabistan’ın kendisini Arap Yarımadasında lider ve sorumlu ülke olarak
*Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
1 2001 yılında Cibuti Hükümeti eski Fransız Yabancı Lejyon üssü olan Camp Lemonier’i Amerika’ya vermiştir.
Önce Amerikan Emir Merkezi olarak çalışan bu üs, 2008 yılında “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” (Operation
Enduring Freedom) kapsamında Amerika’nın Afrika Askeri Birliği (U.S. Africa Command) haline gelmiştir.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
2 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, Yemen Dosyası (Fakirlik ve Terör Kıskacında Bir Ülke),
USAK Yayınları, Ankara 2010, s. 11-19. Yahya Yeşilyurt, Yemen (Medeniyetler Beşiği Kadim Bir Osmanlı
Ülkesi), İstanbul 2011, s. 39-49. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
3
görmesi, ikincisi ise iki ülke arasındaki sınırların oldukça yapay olarak bölünmüş olmasıdır.
Ayrıca Ortadoğu’daki Suudi Arabistan-Mısır ve Suudi Arabistan-İran rekabeti de Yemen’e
doğrudan yansımaktadır. Uluslararası çekişmeler de ülkeyi etkilemektedir. Mesela geçmişte
bu ülke Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki sert rekabetin tam ortasında idi. Dolayısıyla
Yemen, dün olduğu gibi bugün de küresel ve bölgesel rekabetin çatışma sahasına
dönüşmüştür. İşte bu özellikleriyle Yemen, sadece Ortadoğu’da değil uluslararası alanda da
önemli bir yere sahiptir. 3
Kaynaklarda, Yemen’in isminin (Yemen ül-Meymun, Arabia felix gibi) “mutlu”
sıfatıyla birlikte kullanıldığı görülmektedir. Bu sıfatın kullanılmasının temel nedeni Yemen’in
kadim çağlarda son derece müreffeh ve huzur içinde topraklar olmasıdır. Yemen’i o yıllarda
“mutlu bir ülke” yapan nedenlerden biri Hindistan’dan gelen ticari ürünlerin Yemen ve
Kızıldeniz üzerinden Akdeniz’e ulaşıyor olması ve bu ticaretten Yemen’in çok iyi gelir elde
etmiş olmasıdır. Buna karşın ülkenin bugünkü durumu bu ifadelerden çok uzak bir yerdedir. 4
Yemen, 1990 yılında gerçekleşen Güney-Kuzey birleşmesi sonrası önemli bir gelişme
göstermiş olmakla birlikte, ülkede pek çok sorun da varlığını korumaya devam etmektedir.
Coğrafi yapısı, sahip olduğu petrol kaynaklarının yakın bir dönemde tükenme tehlikesi, hızlı
nüfus artışı, su yetersizliği, artan fakirlik, kuzeydeki çatışmalar, El-Kaide gibi radikal terör
örgütlerinin ülkede konuşlanması, güneydeki ayrılıkçı hareketler ve merkezde yolsuzluk
iddialarına maruz kalan zayıf hükümetler dolayısıyla Yemen, uluslararası arenada giderek
daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. 5
2. Yemen’in Siyasi, Sosyal ve Ekonomik Yapısı
Yaklaşık 25 milyonluk ülke nüfusunun %99’unu Müslümanlar (yaklaşık olarak %70
Şafi (Sünni), %30 Zeydi (Şii), küçük bir kısım da Şiilik mezhebinin İsmaili kolundandır),
yaklaşık %1’ini ise Musevi, Hristiyan ve Hindular oluşturmaktadır. Nüfus ağırlıklı olarak
(Afrikalı Araplar dâhil) Arap’tır; ayrıca ülkede Güney Asyalılar ve Avrupalılar da ikamet
etmektedir. 6 Yemen, dünyanın en fakir, en düşük eğitim düzeyine sahip, nüfusu en hızlı
büyüyen ve en kontrolsüz gelişen ülkelerinden biridir. Merkezi hükümet ülkenin büyük bir
kısmına hâkim değildir ve hâkim olduğu kesimlerde de yeterli hizmet verememektedir.
Ülkenin işsizlik oranı %35’tir. Bu oranda kadınlar iş gücü olarak sayılmamaktadır. İşsizliğin
yanı sıra ülkedeki en önemli sorunlardan biri de hızlı nüfus artışıdır. Yemen, yıllık yaklaşık
%3,5’lik nüfus artış hızı ile tüm dünyada nüfusu en hızlı artan ülkeler arasındadır. Nüfusun
üçte ikisin 24 yaşın altında olduğu Yemen’de, 0-14 yaş arası oran %46 iken 15-64 yaş arası
nüfusun %50’sini oluşturmaktadır. Ülkede 65 yaş üstü nüfus yok denecek kadar azdır. 7
Nüfusun yarısı okuma-yazma bilmemektedir. Birleşmiş Milletlerin 2007 yılı verilerine göre
Yemen’de yetişkin okur-yazar oranı kadınlar için %40, erkekler için ise %77 iken ortalama
okur-yazar oranı %50 civarındadır. Kızların eğitimi açısından da Ortadoğu’nun en kötü ülkesi
3 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 11-19, 40-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November
1963 and LR6/18 (64).
4 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 11-19. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64).
5 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 11-19. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64).
6 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64).
7 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64).
4
durumdadır. Ülkede sadece on iki (7 kamu, 5 özel) üniversite vardır. 8 Kırılgan bir ekonomiye
sahip Yemen’de, temel gelir kaynağı petroldür. Ancak ülke gelirinin %75’inden fazlasını
oluşturan petrol gelirleri, devlet mekanizmasının zayıf olması nedeniyle belli aşiretlere ve
çıkar gruplarına yarar sağlamaktadır. Azalan petrol rezervleri ve düşen petrol fiyatlarının yanı
sıra petrole dayalı üretim de düşmektedir. 9 İstikrarsızlık kronik bir sorundur ve aynı zamanda
diğer sorunların da nedeni ve sonucudur. Fakirlik de tıpkı istikrarsızlık gibi hem sorunların
önemli bir nedeni hem de sorunların önemli bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yemen
Arabistan Yarımadasının hiç şüphesiz en fakir ülkesidir. Yemen’in en ciddi sorunlarından biri
de su sorunudur. Ülke tüm dünyada su konusundan en fakir 10 ülke arasındadır. Ortadoğu’da
ise su fakiri ülkeler arasında birinci sırada gelmektedir. 10
Yemen’in en önemli sorunlarından biri de devlet geleneğinin çok zayıf oluşudur.
Ülkedeki bölünmüşlük ve geleneksel yerel yapıların gücünü günümüzde dahi muhafaza
etmeleri, güçlü ve merkezi bir devlet inşa etmeyi zorlaştırmaktadır. Ülkede aşiretler, nüfusun
büyük bir kısmını oluşturmaktadır ve oldukça etkilidir. Şehir yaşamında bile bu aşiretler
önemli rol oynamakta ve etkileri hissedilmektedir. Ayrıca ülkede dini liderler ve geleneksel
yapı oldukça kuvvetlidir. 11 Dolayısıyla Yemen pek çok açıdan bölünmüş bir ülkedir. Bölünme
mezhepsel, dinsel, ideolojik ve tarihsel pek çok fay hattında gerçekleşmektedir. Ayrıca ülkede
pek çok güçlü aşiretin olması bölünmeyi farklı boyutta hem derinleştirmekte hem de
genişletmektedir. 12
3. Gat
Yemen demek, Gat demektir. Tek bağı 3-5 dolara satılan Gat Yemen’de büyük bir
ekonomik Pazar oluşturmaktadır. Gat helal kabul edilmektedir. Dolayısıyla devlet tarafından
üretimi ve tüketimi serbest bırakılmıştır. Yemen’de yaklaşık 200 yıllık bir mazisi vardır.
Tüketimi konusunda her türlü çaba harcanmasına rağmen hiçbir sonuç elde edilememiştir.
Zira Gat, üretimi esnasında bol su isteyen bir bitki olduğundan su kaynaklarını; çok fazla
çiğnendiği için ağız ve diş sağlığını; ayrıca günün birçok saati onun çiğnenmesine ayrıldığı
için de zaman ve üretim kaybına neden olmaktadır. 13 Gat’a Yemen’in milli bitkisi de
denebilir. Kullanım miktarı kişiden kişiye değişmekle birlikte hemen her Yemenli erkek Gat’ı
düzenli olarak kullanmaktadır (%80 civarında). Yemenli kadınlar arasında da Gat kullanımı
yaygındır (%45 civarında), fakat kadınlar Gat’ı kamusal alanlarda değil, evlerinde
kullanmaktadır. Gat yaprakları genelde ağza topluca atılmakta ve çiğnenmektedir. Bazı
yabancı gözlemciler Gat kullanan kişileri görünce “Yemenliler keçiler gibi ot çiğniyorlar”
tespitinde bulunmuşlardır. Gat, uyuşturucu etkisi nedeniyle gündelik hayatı olumsuz
etkilemektedir. Ayrıca ekim alanlarının önemli bir kısmını kapladığı ve çok fazla su tükettiği
8 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
9 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. Yeşilyurt, a.g.e., s. 39-49.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
10 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 35-48. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
11 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
12 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
13 Yeşilyurt, a.g.e., s. 191-193. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
5
için zaten su açısından fakir olan Yemen’de tarıma da büyük bir yük oluşturmaktadır. Dahası
ucuz olmadığından tıpkı sigara gibi ciddi bir ekonomik kayba da neden olmaktadır. 14
5. Cenbiye
Yemen demek, Cenbiye demektir. Cenbiye Yemen halkının milli aksesuarıdır. Küçük
büyük her Yemen erkeğinin belinde bu hançerden vardır. Cenbiye, üç türlü kınından çıkartılır.
Ya sizi düşman zannedip kendisini savunmak için veya sizi misafir olarak görüp kurban
kesmek için ya da “bar” denilen müzikte oynarken. Öyle olur olmaz durumlarda Cenbiye
çıkartılmaz. Zaten Yemen devleti, bu hançeri yasa ile koruma altına almıştır. Siz eğer cenbiye
ile birinin canına kast ederseniz, direk idamla yargılanırsınız. Yani cezası ağırdır. Doğal
olarak herkes bu cenbiyelerine yeltenmemektedir. 15
6. Osmanlı ve Yemen
Yemen tarihine bakıldığında bu topraklara Mısırlıların, Romalıların, Farsların,
Portekizlilerin, Türklerin ve İngilizlerin hâkim olduğu ya da olamaya çalıştığı görülmektedir.
Yemen, geçmişte hem Yahudilere hem de Hristiyanlara ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı
öncesi İslami Yemen, Emeviler, Abbasiler, Eyyübiler ve Memlüklüler idaresinde kalmıştır.
Sahip olduğu jeostratejik önem dolayısıyla Yemen, özellikle Bab’ül-Mendeb Boğazı, bu
boğaz yolu üzerindeki Perim Adaları ve güneyindeki limanı şehri Aden ile geçmişten
günümüze her zaman önemini korumuştur. 16
Osmanlı Devleti’nin Arap Yarımadasına, özellikle de Yemen’e, yönelişi
Portekizlilerin 16. Yüzyılın başlarında bölgeye yönelmesi üzerine olmuştur. Yemen bölgesi
ilk defa 1516 yılında Mısır hükümetinin yıkılması sonucunda Osmanlı Devletine intikal
suretiyle geçmiştir. Fakat 1518 tarihinde Osmanlı Devletinin elinden çıkmış ve 22 yıl yerel
idare altında kaldıktan sonra 1538 yılında tekrar askeri bir harekât ile Osmanlı Devleti
hâkimiyeti altına girmiştir ve bu durum 100 yıl sürmüştür. 1635 yılında Osmanlı Devletinin
nüfuzu burada sona ermiş ve bu defa tam 215 yıl sürmüştür. 1849 yılında Kuzey Yemen
Osmanlı egemenliğine girmiş, Güney Yemen ise İngiltere egemenliğinde kalmıştır. 1904-
1905 yıllarında İngiltere ve Osmanlı devletleri tarafından sınır tespit komisyonu oluşturulmuş
ve 9 Mart 1914’de imzalanan antlaşmayla iki devletinin Yemen’deki sınırı tespit edilmiş
oldu. 17
İtalya’nın Libya’yı işgali ve Balkanlar’da ortaya çıkması beklenen savaş dolayısıyla
Osmanlı Devleti, İmam Yahya ile 11 Ekim 1911’de 17 maddeden oluşan (Da’an Antlaşması)
bir antlaşma imzalanmış ve bu antlaşma 21 Temmuz 1913’de onaylanmıştır. Bu antlaşma ile
Osmanlı devleti, Yemen’de İmam Yahya’nın otoritesini, İmam Yahya’da Osmanlı devletine
bağlılığını kabul etmiştir. İmam Yahya, Osmanlı devleti ile antlaşma yaptıktan sonra tam bir
Osmanlı-Türk dostu olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında verdiği sözlerin arkasında
durmuş, asla ihanet etmemiştir. Milli Mücadele yıllarında ise TBMM’ye bağlılık ifadeleri
olan birçok mektup göndermiştir. 18 Lozan Barış Antlaşması’nda genç Türk Devleti, milli
14 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 48-50. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
15 Yeşilyurt, a.g.e., s. 193-194. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
16 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 21-52. Portekiz: 1513-1538, 1547-1548. Osmanlı:
1538-1547, 1548-1645, 1849-1918 (1872’de Sana’yı geri almıştır). Lahec: 1645-1849. İngiltere: 1839-1967.
Fransa: 1840-1871 (Batı kıyısındaki Şeyh Sait bölgesi) yılları arasında Yemen’e hâkim olmuşlardır.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
17 Yeşilyurt, a.g.e, s. 124-126. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
6
sınırlar dışında kalan yerlerdeki haklarından vazgeçince İmam Yahya’da bağımsızlığını ilan
etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler, İmam Yahya ve Osmanlı’ya karşı Sabya Emiri
(Kuzey Yemen) Ahmet bin İdris’i desteklemiştir. 19 Bu dönemde Osmanlı Devleti Yemen’de
çok ağır kayıplar vermiştir. Fakat bu kayıpların büyük bir kısmı düşman karşısında değil, çöl
şartlarından kaynaklanmıştır.
Osmanlı’nın Yemen’de ne işi vardı? Osmanlı kendisinden binlerce kilometre uzakta
olmasına rağmen Yemen’i elden çıkarmayı hiç düşünmemiş, Birinci Dünya Savaşının zorlu
şartları altında dahi kısıtlı olanaklarını Yemen savunması için harcamıştır. Bunun bir nedeni
Osmanlı Devleti’nin gözünde Yemen tıpkı Mekke ve Medine gibi kutsal topraklar içinde
sayılmasıdır. Hicaz’ın başka güçlerce ele geçmesi demek Osmanlı’ya karşı Halifelik
makamının daha kolay bir şekilde kullanılması anlamına gelecektir. Yani Mekke ve
Medine’yi kaybetmiş bir Osmanlının Portekizlilere veya sonrasında İngilizlere karşı halifeliği
siyasi bir araç olarak kullanabilmesi son derece zor olacaktı. İkinci neden ise stratejiktir.
Yemen Arabistan yarımadasının güneydeki en önemli savunma noktalarından biri ve
Kızıldeniz üzerinden Akdeniz’e geçişin doğal kalesi gibidir. Osmanlı böylesine stratejik bir
noktayı kaybetmesi halinde tüm Kuzey Afrika’nın, tüm Arap dünyasının ve bunun üzerinden
tüm Anadolu’nun tehlikede olacağının bilincindedir. Güney Yemen’den karaya ayak basacak
bir düşmanı Arabistan yarımadasının derinliklerinde durdurmak kolay olmayacaktır. Bu
nedenle Yemen bir tür savunma hattı gibi görülmüştür. 20
Fransa ve Yemen
Yemen, Osmanlı Devleti ve İngiltere için olduğu kadar diğer büyük güçler için de
önemli olmuştur. İngiliz hâkimiyetine son vermenin Hindistan yolunu ele geçirmekten
geçtiğini düşünen Fransa da özellikle Yemen gibi stratejik bir noktayı göz ardı etmemiştir.
Fransa, ülkenin güneybatısındaki, Kızıldeniz-Hint Okyanusu geçişinde kavşak bir bölge olan,
Şeyh Sait bölgesine özel bir önem vermiştir. Fransa bu bölgeyi 1840’da işgal etmiş ancak
1871’de Osmanlı baskıları sonucunda bölgeden çıkmak zorunda kalmıştır. 1896’da bölge
üzerinde tekrar hak iddiasında bulunmuş ancak bir sonuç alamamıştır. Fakat Fransa’nın
Yemen’e olan ilgisi bugün de devam etmektedir. 2005 yılında Bab’ül-Mendeb Boğazı’nın
kontrolü için Yemen ile bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır. 21
İngiltere ve Yemen
İngiltere’nin 19. Yüzyılın başlarında yani 1839’da Aden’i ve Güney Yemen’i işgali
stratejik nedenlere dayanmaktaydı. İngiliz işgalinden bir yüzyıl önce Aden ve hinterlandı
Birleşik Yemen’in bir parçasıydı, ancak 1728 yılında Yemen İmamlığının yerel yöneticisi ve
müvekkili olan Lahec Sultanının isyanıyla Güney’in büyük bir kısmı Kuzey’den ayrıldı.
İngilizler Aden’i aldığında Güney Yemen birçok küçük sultanlıklara ve devletçiklere
bölünmüştü. Bazı Yemen milliyetçilerinin iddia ettiği gibi bölünmeyi İngiltere’nin
18 Mim Kemal Öke ve Lütfullah Karaman, Milli Mücadele Döneminde Yemen-Türkiye İlişkileri (İmam
Yahya ve Mustafa Kemal Yazışmaları), İstanbul 1997. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18
(64).
19 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 53-79. Yeşilyurt, a.g.e., s. 124-126.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
20 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 60. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64). 21 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., 62-63. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
7
emperyalizmin yaptığını söylemek tarihsel açıdan doğru değildir. İngiltere daha önce var olan
bir bölünmeden yararlanmıştır. Ancak İngilizler Kuzey ve Güney Yemen arasındaki
bölünmeyi destekleyip, keskinleştirmişlerdir. 22
İngiltere’nin bölgedeki çıkarları Napolyon savaşları döneminde başlamıştır. Bu
çıkarlar, İngiltere’nin o günlerde dünya çapında yürüttüğü karşı devrimci mücadelenin bir
parçasıydı. Seylan ve Güney Afrika’nın yanı sıra Aden’in işgal edilmesi Fransız etkisinin
önüne geçmek içindi ve İngiltere Aden’i, tıpkı Basra Körfezi gibi, diğer ülkelerin Hindistan’a
yönelmesini önleyici bir basamak/üs olarak görüyordu. Başlangıçta, İngiltere’nin Aden’i
işgali her ne kadar geçiciyse de, 1830’larda Hindistan’a olan ilginin yeniden artmasıyla
Aden’in de önemi artmıştır. 23
1837’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın ordusunun Kuzey Yemen’e (Taiz bölgesi)
doğru ilerlemesi ve aynı zamanda Aden’in yöneticisi olan Lahec sultanının da İngiltere ilen
olan ilişkilerini koparmaya kalkması ve bir İngiliz gemisini alıkoyması, İngiltere’yi oldukça
tedirgin etmiştir. Bu sırada İngiltere Dış İşleri Bakanı Palmerston’un Mehmet Ali Paşa’ya
olan nefreti Eden’in Nasır’a duyduğu nefretin aynısıydı. İngiltere bu sıralarda Hint
Okyanusuna buharlı gemilerini ilk kez gönderiyordu ve bu gemiler kömür ve su ihtiyaçlarını
karşılayacak bir liman arıyorlardı. İşte bu nedenle İngiltere Aden limanını ele geçirmek için
Hindistan’dan kuvvet gönderdi. Liman Ocak 1839’da yerli halkın direnişine rağmen işgal
edildi. 24
Aden
Arapça kelime anlamı cennet olan Aden, tarihte dünyanın en eski kentlerinden biri
olarak bilinmektedir. Bu şehir, İngilizler için o dönemde hayati bir öneme sahip olan Bombay,
Süveyş ve Zanzibar’ın güvenliği için en önemli üslerden sayılmıştır. Ayrıca Aden İngiliz
donanmasına su ve kömür takviyesinin yapıldığı önemli bir lojistik merkez de olmuştur.
İngilizler için Yemen’de Aden kadar önemli bir diğer mevzi ise Bab’ül-Mendeb Boğazı ve bu
boğazın en stratejik yerinde bulunan Perim adasıdır. 25
Aden, Arap yarımadasındaki ve Kızıldeniz’deki en iyi doğal limana sahipti ve her
zaman için bölgenin ticaretinde önemli bir rol oynamıştı. Kızıldeniz ve çevresinde ticaret
arttıkça Aden’de zenginleşiyordu. Ama ticaret önemini yitirdiğinde Aden’de önemini
yitirmişti. Mesela Marco Polo 1276 yılında Aden’i ziyaret ettiğinde kent nüfusunun 80 bin
olduğunu ve 360 cami bulunduğunu yazmıştır. Ancak Portekiz ve Hollandalıların Uzak
Doğu’ya gitmek için Ümit Burnu’nu keşfetmesinden ve Türklerin Mısır’ı almasından sonra
- Yüzyılda bölgedeki ticaret hemen hemen durma noktasına gelmiştir. 1839’da İngilizler
işgal ettiğinde Aden’in nüfusu binli rakamlarda bile değildir. 26
22 Fred Halliday, Basra Körfezinde Halk Savaşları, (çev.) Naci Bozok, Eren Yayınları, İstanbul 1977, s. 11-12
23 Halliday, a.g.e., s. 11-12. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
24 Halliday, a.g.e., s. 11-12. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
25 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 18-19. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
26 1920’lerde Aden’de yaşayan Fransız Komünist yazar Paul Niran, 1926-27’de Çin’deki Avrupa çıkarlarını
korumak üzere yola çıkan ve Aden limanında konaklayan savaş gemilerini görünce şunları demiştir: “Aden deniz
fenerleri ve top tüfek yüklü ufak adalarla bölünmüş birçok deniz yolunun kavşağı olup Londra’daki
işadamlarının karlarını dünya çapında koruyan uzun zincirin bir halkasıdır. Bir liman ki, ölümcül sembollerle
dolu.” (Aden Arabie, New York, 1968, p. 109). Halliday, a.g.e., s. 11-29. FO370/2720/LR6/30, 13 November
1963 and LR6/18 (64).
8
İngilizler, Aden’i Cebelitarık, Malta, Kıbrıs ve Süveyş Kanalını kapsayan bir hat
üzerinde, Hindistan’a giden yolda askeri bir menzil olarak düşünmüşlerdir. İngilizler 1839’da
işgal ettikten sadece 14 yıl sonra (1853’de) Aden’i serbest limana dönüştürmüştür. Aden’e
verilen serbest liman konumu onu zenginliğiyle dış dünyaya bağladı. 1869’da Süveyş
Kanalının açılmasıyla ticaret tekrar canlanmış ve 1900’lere gelindiğinde Aden’in nüfusu 50
binlere ulaşmıştır. Nüfus 1946’da 80 bin, 1955’de 138 bin, 1964’de 225 bin ve 1967’de de
yaklaşık 250 bine çıkmıştır. Aden dört kaynaktan zenginleşmiştir. Kuzey ve Güney Yemen
hinterlandının ticaret merkezi idi; geçen gemilere kömür ve alışveriş kolaylıkları
sağlamaktaydı; Kuzey Yemen ticaretinin %80’i Aden’den geçmekteydi ve bunlara ek olarak
Aden güneydeki en önemli limandı. İhracat ve ithalattaki en önemli mal petrol ve petrol
ürünleriydi. Diğer ithalatın aşağı yukarı %60’ı yiyecek, tütün, ham madde ve bazı mamul
mallardan oluşuyordu. 27 1950’lerde bir yılda toplam 200 bin transit yolcu ve 30 bin civarında
turist Aden’i ziyaret ediyor ve limandaki vergisiz (duty free) dükkânlarda alışveriş yapıyordu.
1964’de Aden, Londra, Liverpool ve New York’tan sonra dünyanın dördüncü büyük
(gemilere kömür veren) ticaret merkeziydi. Ancak 1956-57 yıllarında aylık ortalama gemi
sayısı 454’den Kasım 1956’da 277’ye, Haziran 1967’de ise aylık ortalama 450’den 140’a
düşmüştür. 28
1869’da Süveyş Kanalı açıldığında Aden limanının tarihi zenginliği yeniden canlandı.
Ancak bu gelişme tümüyle bölge dışından gelen güçlerden kaynaklanıyor ve dolayısıyla
Aden’in gerisindeki hinterlandı etkilemiyordu. Bu durum, Aden limanını güvenli bir tampon
bölgeyle korumak isteyen İngilizler tarafından da siyasi nedenlerle desteklendi. Böylece
Güney Yemen’in bütünü ekonomik ve siyasi olarak gözle görülebilir düzeyde düzensiz bir
gelişim gösterdi ve zamanla bu düzensiz gelişim bölge politikasında temel öge haline geldi.
İngilizler bunu desteklemek için çaba gösterdi ve hinterlanda ki kabileler arasındaki
bölünmüşlüğü teşvik ederek Aden limanını koruyabileceklerini düşündü. 29
İngilizlerin, Aden’den hinterlanda girişleri 1870’lerde Türklerin Kuzey Yemen’i
yeniden kontrol altına almaları ile başladı. İngilizler Türk etkisini kontrol etmek için
hinterlanda ki aşiret yöneticileri ile sözde “koruma” anlaşmaları imzaladı. Bu şeyhler para ve
silah karşılığında İngiltere’ye itaat etmeyi kabullendiler. Bu himaye anlaşmalarının
imzalanması 1954 yılına kadar sürdü ve 1954’e gelindiğinde doksanı aşkın şeyh/aşiret
reisi/işbirlikçi İngilizlerle anlaşma yapmıştı. Ancak bu anlaşmalar, şeyhlerin varlığını
onaylayarak ve mali yardımlarla güçlendirerek kabile bölünmelerini adeta fosilleştirerek
aralarındaki ilişkileri dondurdu. 30
Kuzey Yemen İmamıyla yapılan 1934 anlaşmasından sonra İngilizler bir adım daha
ileri giderek, Güney Yemen’deki bu doksan civarındaki aşireti birleştirmeyi amaçlayan bir
dizi “tavsiye” anlaşmaları imzaladı. Sonunda 11 Şubat 1959’da 17 aşiret birleşerek Güney
Arap Emirlikleri Federasyonu’nu kurdu. Aden bu federasyona Ocak 1963’de katıldı ve bu
birliğin adı Güney Arabistan Federasyonu oldu. İngilizlerin bölgeyi tam denetimleri altına
almaları 1934’leri buldu. Bölgeye ilk İngiliz elçisi gönderildiğinde, bölge birbiriyle çatışan
aşağı-yukarı iki bin parçaya bölünmüştü. Elçi, araya girerek bir dizi görüşmeyle sorunların
27 Halliday, a.g.e., s. 11-29. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
28 Halliday, a.g.e., s. 11-29. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
29 Halliday, a.g.e., s. 11-29. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
30 Halliday, a.g.e., s. 11-29. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
9
birçoğunu çözdü ve doğu aşiretleriyle 1400 anlaşma imzaladı. Böylece İngilizlerin ve yarım
düzine İngiliz yanlısı önemli aşiretin durumu güçlenmiş oldu. 1950’lerde İngiltere Güney
Yemen üzerindeki nüfuzunu daha da pekiştirdi. Güney Yemen’de Aden sömürgesi ile birlikte
himaye altındaki batı bölgesi ve himaye altındaki doğu olmak üzere üç ayrı yönetim birimi
bulunmaktaydı. Aden bir vali tarafından yönetilirken, hinterlant “dolaylı yönetim” diye
adlandırılan bir sistemle yönetiliyordu. İngilizler, sadece “tavsiye ederek”, “koruyarak” sanki
himaye altındaki bölgelerin içişlerine karışmıyorlarmış gibi davranıyorlardı. Oysa emperyalist
denetim yerli işbirlikçiler aracılığıyla sağlanmış oluyordu. 31
Güney Arabistan Federasyonu
1927 yılına kadar Güney Yemen Hindistan’dan yönetiliyordu. Fakat o yıl, hinterlant,
1937 yılında da Aden doğrudan Londra’dan yönetilmeye başlandı. (Ancak Aden’in bir vali
tarafından doğrudan yönetilen sömürge olduğu, hinterlandın ise dolaylı biçimde iki bölge
halinde devlet tarafından yönetildiği efsanesi sürüp gitti). 1950’lerden önce Güney Yemen’e
bağımsızlık verilmesi hiç düşünülmediği gibi sömürgeci dengenin bölgenin parçalanmış
olmasından kaynaklandığı biliniyordu. 32
İngiltere’nin Aden ve hinterlandı için uyguladığı emperyalist denetim biçimleri farklı
idi. Ayrıca iki bölgenin siyasi ve ekonomik gelişim süreçleri de farklıydı. İkisinin birleşmesi
ancak 1963’de oldu. Aden’deki ilk İngiliz reformu 1947’de üyelerinin yarısını valinin atadığı,
yarısının memuriyete bağlı olarak resmen üye sayıldığı bir yasama meclisinin kurulmasıyla
gerçekleşti. Ancak reform, egemen Avrupalı tüccar sınıfının çıkarlarının bir yansımasıydı.
Çünkü herhangi bir sorunla karşılaşıldığında vali yapılacak işleri denetleyebildiği gibi
meclisin kararlarına da uymak zorunda değildi. 1950’lerde Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğin
güçlü olduğu bir dönemde İngilizler bir jest yaparak meclisteki 18 sandalyenin dördünün
seçimle gelmesine izin verdi. Ancak bunu kabul eden ve uygulayan tek parti, İngiltere yanlısı
tüccarların oluşturduğu Aden Birliği idi. İngilizlerin Aden hükümetini demokratikleştirme
yönünde bir çabaları olmadığı gibi sivil hizmetleri de Araplara devretme niyetleri yoktu. 33
İngilizlerin Aden hakkındaki görüşleri aslında 1950’lerin ortasında İngiliz dış
politikasının dünya çapında yeniden düzenlenmesinin bir yansımasıydı. 1948’de İngiltere o
zamana kadar en önemli üs bölgesi olan Filistin’i terk etti, 1954’de Süveyş Kanal Üssünden
ayrılmak zorunda kaldı ve 1956 Süveyş Savaşından sonra da savunma politikasını gözden
geçirmek zorunda kaldı. 1957’de ilan edilen yeni savunma politikası Süveyş’in doğusuna
ağırlık vermekteydi. Ve 1960’da Aden, Kıbrıs’taki Ortadoğu Komutanlığının yerini aldı.
1961’de İngiltere’nin Kuveyt’ten çekilmesiyle Aden’in önemi daha da arttı. Ayrıca 1963’de
İngiltere Doğu Afrika’daki birliklerini de Aden’e çekti. 34
Dolayısıyla 1960’ların başında İngiltere, Güney Yemen ve Basra Körfezindeki
yöneticileri destekleyecek ve Aden bu harekâtın sürekli karargâhı olacaktı. Böylece Aden,
İngiltere’nin dünya çapındaki askeri yayılmasının en önemli merkezlerinden biri olacaktı. Bu
stratejik ve ekonomik sebeplerle Aden’i ellerinde tutmak isteyen İngilizler, yandaş/işbirlikçi
aşiretleri bir federasyon altında birleştirme yoluna gitmiştir. Çünkü Süveyş krizinden sonra
1956’da, Aden’de dâhil olmak üzere Arap dünyasını sarsan anti-emperyalist dalga ve Kuzey
31 Halliday, a.g.e., s. 29-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
32 Halliday, a.g.e., s. 29-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
33 Halliday, a.g.e., s. 29-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
34 Halliday, a.g.e., s. 29-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
10
Yemen’deki Mısır, Rus etkileri, İngiltere’yi ve işbirlikçilerini oldukça tedirgin etmiştir.
Bunun sonucunda 11 Şubat 1959’da Batı bölgesindeki altı devlet birleşerek Güney Emirlikleri
Federasyonunu kurdu. 1961 sonunda on devlet daha federasyona katıldı. Haziran 1964’de
yeni bir devletin katılmasıyla batıdaki 17 devletten sadece biri dışarda kaldı. Aden ise Ocak
1963’de Federasyona katıldı. 35
1962 Devrimi ve İç Savaş
19 Eylül 1962’de İmam Ahmet’in ölümünün ardından oğlu Muhammet el-Bedir’in 36
İmamlık makamına gelmesi üzerine Albay Abdullah el-Sallal 26 Eylül’de darbe ile yönetime
el koymuş; imamlık makamının sona erdiğini ve Yemen Arap Cumhuriyeti’nin kuruluşunu
ilan etmiştir. Bu şartlar altında Kuzey Yemen tam bir kargaşa ortamına girmiş ve büyük bir iç
savaş başlamıştır. Kral yanlıları ile Yemen Arap Cumhuriyeti taraftarları arasındaki iç savaş
1962-1970 yılları arasında yaklaşık sekiz yıl sürmüştür. Bu iç savaşta kral yanlıları Suudi
Arabistan, cumhuriyetçiler ise Mısır ile birlikte Sovyetler Birliği tarafından desteklenmiştir. 37
Direniş ve Bağımsızlık
Güney Yemen’de İngilizlere karşı direnişin tarihi İngiliz işgaliyle birlikte başlar.
1839’da Aden’de İngilizler çok sert bir direnişle karşılaşmışlar ve ancak Hindistan’dan
takviye kuvvet getirmek suretiyle üç günlük bir savaşın ardından işgali gerçekleştirmişlerdir.
İngiltere Yemen’de tutunabilmek için elinden geleni yapmıştır. Ancak bir süreliğine
uzatabildiği bu varlık her geçen gün Londra için taşınması güç bir yüke dönüşmüştür. Nitekim
1964’de iş başına gelen yeni İngiliz hükümeti, İngiltere’nin Güney Yemen’den 1968’de
çekileceğini açıklamıştır. 38
Ayrıca 1960’larda iki kutup arasında ortaya çıkan yumuşama çerçevesinde İngiltere
Aden’deki üssün ekonomik ve de gerekli olmadığını düşünmeye başlamıştı. Ancak körfezdeki
diğer çıkarları nedeniyle Federal hükümeti muhafaza etmek istiyorlardı. Zira daha sonra
kanıtlandığı üzere militan bir Güney Yemen yönetimi körfezdeki petrol çıkarlarını tehdit
edebilirdi. Dolayısıyla İngiltere Güney Yemen’i emin ellere bırakmak istiyordu. Nitekim
Şubat 1966’da İngiltere 1968’de Güney Yemen’den çıkacağını açıkladı. Bu ani karar, on
yıllarca emperyalizmin yanında yer alan ve İngiliz birliklerinin kendilerini koruyacağını
varsayan sultan ve emirler için tam bir şok oldu. 39
Oysa 1966 ve 1967’nin ilk aylarında İngilizler can ve mal kurtarma derdindeydiler.
Şubat 1966’da aldıkları geri çekilme kararında etkili olan üsse yönelmiş doğrudan bir tehdit
değil uluslararası alanda meydana gelen değişikliklerdi. 1967 yılı ilerledikçe İngilizler geri
çekilme tarihini öne alarak aynı yılın Kasım ayı olarak belirlediler. Zira İngiltere, Federal
hükümetin işinin bitmiş olduğunu çoktan görmüştü. Ağustos 1967’de Federal hükümetin
sözcüsü, “bu halkın devrimidir, karşı koyamayız” demekteydi. 5 Eylül’de Aden’deki İngiliz
Yüksek Komiseri Humphrey Trevelyan radyodan Güney Yemen halkına Federasyonun
35 Halliday, a.g.e., s. 29-41. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
36 Bedir daha sonraki yıllarda “Nasır benim en yakın dostumdu, fakat ne zamanki onun emrinde olmayı kabul
etmedim, işler değişti” demiştir. Nasır daha 1957’den beri Yemen’de bir rejim değişikliğini istemiştir, ancak
Kral İmam Ahmet döneminde bu kolay olmamış, yerine oğlu Bedir’in geçmesi Nasır’a beklediği fırsatı
vermiştir.
37 Halliday, a.g.e., s. 29-41. Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 67-70.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
38 Halliday, a.g.e., s. 42-96. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
39 Halliday, a.g.e., s. 42-96. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
11
parçalandığını ve milliyetçilerle görüşmelere hazır olduklarını açıkladı. Görüşmeler 21
Kasım’da Cenova’da başladı ve 29 Kasım’da sona erdi. Aynı gün İngiliz birlikleri geri
çekilmiş ve 29-30 Kasım 1967 gece yarısında Güney Yemen Halk Cumhuriyeti doğduğunda
128 yıllık İngiliz egemenliği de sona ermişti. 40
Bağımsızlıktan sonra iki Yemen arasındaki birleşme 1970’ler ve 1980’ler boyunca
başarısız olmuş ancak Soğuk Savaşın bitimiyle birlikte 1990’ların başında daha güçlü olarak
yeniden gündeme gelmiştir. Nitekim 22 Mayıs 1990 tarihinde Kuzey ve Güney Yemen
birleşmiş ve Yemen Cumhuriyeti kurulmuştur. Yemen’de Kuzey ve Güney’in uzun yıllar
birleşememesinin tarihi nedenleri vardır. Farklı mezhepler ve dini yorumların yanı sıra
Kuzey’in Osmanlı idaresinde kalışı, Güney’in ise İngiliz sömürgesi olması bölünmeyi
derinleştirmiştir. Sonrasında ise Yemen, küresel ve bölgesel rekabetin çatışma sahasına
dönüşmüştür. 41
Türkiye-Yemen İlişkileri
Yemen kadar, başka hiçbir ülke Türkiye’de ve Türk toplumunda hafızalarda yer
etmemiştir. Kültürümüzde oldukça fazla Yemen teması işlenen konu vardır. Yine tarihimizin
bir kesitinde Yemen olmazsa olmazlarımızdandır. Bugün, Türkiye’de Yemen ile uzaktan
yakından ilgisi olan birçok aile mevcuttur. Akrabalarımızdan veya tanıdıklarımızdan birisi
Yemen’e gitmiştir. Kimisi orada şehit olmuş, kimisi de yuva kurarak Yemen’de kalmıştır.
Zaman zaman hüzünlü bir türkü olup annelerin, eşlerin dudaklarından dökülmüştür. Gün
gelmiş Türk insanının en güzel, en önemli günlerinde keyfin adı olmuştur Yemen. 42
Yemen’e ilk resmi ziyaret 1988 yılında başbakan Turgut Özal tarafından yapılmıştır.
Bu ziyaret Türk-Yemen ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. İki ülke arasında 1991
yılında (1995’de onaylanmış) “Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması”
imzalanmıştır. Bu tarihten itibaren birçok alanda mutabakat sağlanmıştır. Özellikle de 2005
yılında başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Yemen’e yaptığı ziyaretin ardından Yemen ile
olan ilişkileriz daha da gelişmiştir. 2008 yılında Yemen Cumhurbaşkanı (Ali Abdullah
Salih’in) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret etmesi Yemen açısından bir ilk olmuş ve
Türkiye-Yemen ilişkilerinin daha da gelişmesine vesile olmuştur. 10-11 Ocak 2011’de
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Yemen’e yaptığı ziyaret iki ülke arasındaki ilişkilere ivme
kazandırmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerin yanı sıra özellikle üzerinde en çok durulan vize
ve Türk şehitliği meseleleri de başarılı bir şekilde halledilmiştir. 43
Yemen ile tarihi bağlarımız çok güçlü, ancak bu tek başına yeterli değildir. Karşılıklı
siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler geliştirilmelidir. Bugün Yemenliler, Osmanlıdan
bahsederken fetih hareketi yaptığını; Portekiz ve diğer Avrupa devletlerinin saldırılarına karşı
onları korumak için geldiğini çok iyi bilmektedirler. İngilizlerin Aden’e yerleşmesine saldırı
ve sömürge hareketi olarak bakan Yemenliler, bu anlamda Türkiye ile yapılacak ortak
40 Halliday, a.g.e., s. 42-96. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
41 Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 74-75. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and
LR6/18 (64).
42 Yeşilyurt, a.g.e., s. 129-169. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64). Yemen üzerine
söylenmiş, yazılmış, bestelenmiş ya da anonim 58 adet türkümüz mevcut. Bunlar arasında en bilinenleri:
“Havada bulut yok bu ne dumandır”, “Mızıka çalındı düğün mü sandın”, “Yemen bizim neyimize”, “Yemen
Yemen şanlı Yemen”, “Kara çadır is mi tutar”, “Eledim eledim höllük eledim” gibi.
43 Yeşilyurt, a.g.e., s. 151-156. Serpil Açıkalın, Gamze Coşkun, Sedat Laçiner, a.g.e., s. 121-133.
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
12
girişimlere daha açıktır. Artık biz de Yemen üzerinde aktif bir rol oynamalıyız. 44 Geçmişin
“Mutlu” Yemen’i bugün yine “mutluluğunu” aramaktadır. Bugün uluslararası alanda gündemi
meşgul eden Suriye ile eş zamanlı olarak üzerinde durulması gereken bir diğer ülke de
Yemen’dir.
Sonuç ve değerlendirme
Yemen, Osmanlı varlığının çekilmesinden sonra pek de huzurlu bir dönem
geçirmemiştir. Bireysel tepkilerle başlayan halk hareketleri, zamanla örgütlü bir hareket
haline gelmiştir. Ve zamanla özü ve kültürü bir olan Yemen halkının birlikte hareket etme ve
birleşme istekleri ortaya çıkmıştır. Ancak Yemen halkı arasında birlik tesis etmek oldukça zor
olmuştur. Dolayısıyla ilk başlarda birlik adına yapılan girişimler bir sonuç vermemiştir.
Ancak İmam Yahya’nın tek Yemen hayali zamanla daha büyük girişimlerin ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Gerek Osmanlı devleti gerekse İngiltere bu bölgede (Yemen’de) birliği sağlamak
için oldukça çaba harcamıştır. Ancak Osmanlı devletinin yaklaşık 400 yıl durabildiği
Yemen’de İngiltere ancak 128 yıl dayanabilmiştir.
Ancak ülkede iç savaş hemen hemen hiç eksik olmamış ve Arap ülkelerinde (özellikle
Tunus, Mısır ve Libya’da) başlayan halk hareketleri Yemen’e de sıçramıştır. Suriye ile eş
zamanlı olarak başlayan iç savaş halen devam etmektedir. Çünkü Yemen’de halk, geçmişte
olduğu gibi bugün de, aşiretlere, kabilelere ve farklı mezheplere bölünmüştür. 45 Ulusal bir
kimliğin henüz oluşmadığı Yemen’de sorunların ya da iç savaşların son bulması en azından
yakın zamanda pek mümkün görünmüyor. Yemen’de yeni bir yönetimin kurulması ancak bir
öncekinin devrilmesi ile mümkün olmaktadır. Bu durum Yemen’de yeni kurulan bir
yönetimin belli bir zaman sonra değiştirilmesi gerektiği inancının/geleneğinin yerleşmiş
olduğunu göstermektedir.
Ortadoğu’nun modern tarihi Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgal etmesiyle başladı.
Daha sonra “geçiş” olarak tanımlanan, gelenek ile modernlik arasında yer alan ve bugün
takılıp kalınan döneme girdi. Dolayısıyla “geçiş” tamamlanmadı. Çünkü bölge, bir toplumun
Batılı ya da modern olması gereken tüm modernleşme aşamalarından geçmedi. Ortadoğu’nun
bugün bile tamamlanamamış modernleşmesi Mısır’da Mehmet Ali Paşa ve Osmanlı
Devleti’nde III. Selim gibi reformcu yöneticilerin Avrupa’dan yeni askeri teknolojileri ithal
etmesiyle başladı. Teknolojiyi diğer (eğitim, tarım, kurumlar vs.) reformlar izledi. Bölgeye
milliyetçiliğin gelmesiyle birlikte, modernliğin gerektirdiği üç aşamadan ikisi tamamlandı:
ilki teknolojik ve ekonomik dönüşüm, ikincisi kurumların ve ideolojinin ithal edilmesi.
Demokrasi ve liberalizme doğru duyarlı bir değişim olan üçüncü aşama ise henüz ufukta
belirmedi.
Ancak modernleşme yolunda her geleneksel toplumda olduğu gibi inişler, çıkışlar,
ilerleme ve duraklama dönemleri vardır. Bu bağlamda bir uçta modernleşmenin Ortadoğu’da
başarı sağlayacağı tahmininde bulunan “iyimserler”, diğer ucunda ise bölgeyi geri ve
geleneksel kalmaya mahkûm gören “kötümserler” bulunmaktadır. Ancak her ikisinin
paylaştığı ortak bir varsayım var; o da, bir toplumun tam olarak modernleşme becerisinin
büyük ölçüde o toplumun aydınlarına bağlı olduğu. Bunu önemli bulmakla beraber,
44 Yeşilyurt, a.g.e., s. 129-175. FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
45 Uludağ üniversitesinde okuyan Yemenli bir öğrencim aynen şunu söyledi: “Yemen’de sorunlar, iç savaşlar asla bitmez hocam, çünkü biz halen aşiret kimliği ile yaşıyoruz. Biz henüz millet olamadık.”
13
Ortadoğu’da bir toplumun modernleşmesinin daha çok lider ve siyaset kurumunun vizyonuna
bağlı olduğunu düşünüyorum.
Batı’nın/Avrupa’nın Ortadoğu’ya müdahalesi, modernleşmenin yayılmasını
hızlandırdı. Batılıların özel varlığı modernleşme sürecinin daha yoğun yaşanmasını sağladı.
Ancak bu, bölgede göz konulan yerlerin sömürgeleşmesini de hızlandırdı. Bu da bölgede
milliyetçiliğin ortaya çıkmasına, gelişmesine ve modernleşmenin sorgulanmasına neden oldu.
Kısaca Ortadoğu’daki ülkeler Batı’nın alt yapısını yani kapitalizmini aldı ancak üst
yapısı olan demokrasi ve insan haklarını almadı/alamadı. Bu nedenle pek çok Ortadoğu ülkesi
ekonomik bakımdan Batı’ya bağımlı hale gelirken, peşinden diğer alanlarda da bağımlı hale
geldi. Bu nedenle (bugün) Ortadoğu’da yaşayan tüm halklar için yakın ve orta vadede bir
bahar havasının (siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, eğitim, bilim, sanat, çevre, hukuk, adalet,
eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü ile din ve vicdan
özgürlüğü gibi alanlarda) yani bir “aydınlanmanın”, “modernleşmenin” yaşanma olasılığını
oldukça zayıf bir ihtimal olarak görmekteyim. Dolayısıyla sadece Türkiye için değil tüm
Ortadoğu ülkeleri için tek kurtuluş yolunun Atatürk’ün hedef gösterdiği “muasır medeniyet”
seviyesine akıl ve bilim yoluyla sadece madden değil fikren de çıkmak olduğunu
düşünüyorum. Bugün tıpkı Yemen gibi Ortadoğu’daki diğer ülkeler de geçmişteki
mutluluklarını aramaktalar. Ancak bunun yolu geçmiş değil gelecektir.
Kaynakça
Arşiv Belgeleri
This paper is based upon a range of primary and secondary sources. Much of material
for this study was gathered from the National Archives, the United Kingdom. All references
to sources prefixed by FO and FCO refer to documents held at the UK National Archives,
formerly the Public Record Office (PRO). The following files have been consulted:
FO370/2720/LR6/30, 13 November 1963 and LR6/18 (64).
Kitap ve Makaleler
Açıkalın, Serpil, Gamze Coşkun ve Sedat Laçiner; Yemen Dosyası, Usak Yayınları,
Ankara 2010.
Dresch, Paul; A History of Modern Yemen, Cambridge 2000.
Gavin, R. J.; Aden under British Rule, 1839-1967, London 1975.
Halliday, Fred; Basra Körfezinde Halk Savaşları, Çev. Naci Bozok, Evren
Yayınları, İstanbul 1977.
Pridham, B. R. (ed.); Contemporary Yemen: Politics and Historical Background,
Croom Helm, London 1984.
Yeşilyurt, Yahya; Yemen, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2011.
Prof. Dr. Behçet Kemal YEŞİLBURSA*
Yorum gönder