Bilim ve Sanat İnsanlığın Ortak Değerleridir

Altınözü Ermenceli Fıkraları

Altınözü Ermenceli Fıkraları

Merkep

Ermenceli olan Mehmet Amca bir gün dana almaya gitmiş. Dört tane
dananın pazarlığını yaparak geri döner.

Mehmet Amca, oğluna dört tane dana aldığını söyler.

Daha sonra oğluyla beraber danaları almaya giderler.

Ahıra vardığında üç tane dana gören Mehmet Amca, kendisinin dört dana
pazarlığını yaptığını söyler. Mal sahibi kendisinin dört danası değil, üç
danası olduğunu söyler.

Mehmet Amca pazarlık yaptığında ahır karanlık olduğu için merkebi dana zannederek 4 dananın pazarlığını yapmıştır.

Yanlış yaptığını anlayan Mehmet Amca oradan gülerek ayrılır.

Fazla Kat

İki Ermenceli İstanbul’a gitmiş. Bunlar İstanbul’da dolaşırken bir apartmanın altında durarak, apartmanın katlarını saymaya başlarlar.

Bunu gören bir uyanık, apartman katlarını saymak bedava değil der ve Ermencelilere kaç kat saydıklarını sorar.

Bunun üzerine biri 5, diğeri 3 kat saydığını söyler.

Adam,

Saydığınız her kat için 1 lira vereceksiniz”, der.

Ermence’den Tuvalet

Ermenceli bir kadın şehre gitmiş. Şehirde gezerken biri kadına çarpmış.

Kadınla tanışmışlar. Dost olmuşlar. Bir gün şehirli kadın evinde parti veriyormuş. Ermenceli kadını da çağırmış.

Herkes böyle kısa kollu tuvaletler giyiyormuş.

Ermenceli kadın sormuş;

-“Bacım bu nedir?”

-“Tuvalet” demiş.

Ermenceli kadın,

-“Viy bacım biz köyde bunun içine ediyoz” demiş.

Kazancık Köyü

Tepehan’ın altında Kazancık Köyü var. Tepehanlılar, Kazancıklara nasıl zarar verebiliriz diye düşünüyorlar. İçlerinden akıllı biri ben bir şey buldum diyor.

-”Söyle diyorlar, ne buldun?”,

-“Yorganların kılıflarının hepsini toplayalım birbirine dikelim ve Kazancığın üst tarafına gerelim. Havadan
mahrum kalırlar ve cezalandırmış oluruz.”

Mersi

İki Ermenceli arkadaş turist olarak İstanbul’a giderler.

Yolda yürürken bir bayanın çantası yere düşer. Bunu gören Ermenceli, çantayı yerden alarak bayana verir.

Bunun üzerine kadın mersi diyerek yoluna devam eder. Tabi
“mersi” kelimesinin anlamını bilmeyen Ermenceli,

-“Ulan bu bize söyyo mu?” der.

Yanındaki bilmem deyince, tekrar kadının yanına gider.

Kadın yine,

-“Mersi” deyince,

Ermenceli kızarak,

-“O zaman senin de anan mersi, baban mersi, sülalen mersi” diyerek, kadının yanından sinirli bir şekilde ayrılır.

Kör Bekir

Eskiden insanlar bir yerden bir yere giderken, ya yaya, ya da merkeple gidermiş. Ve gittikleri yerde birkaç gün kalırlarmış.

Ermencelinin biri bir başka köydeki arkadaşının yanına misafirliğe gitmiş. Ermenceli gittiğine deysin düşüncesiyle bir haftaya yakın arkadaşının evinde kalmış.

Artık arkadaşı da bu işten sıkılmasına rağmen, konukseverlik gereği sesini çıkaramıyormuş. Neyse ki adam, haftanın sonunda dönmeye karar vermiş.

Bunu duyan ev sahibi içinden derin bir oh çekerek, dil ucuyla kalsaydın demiş.

Bunu duyan Ermenceli,

-“O zaman merkebi nereye bağlayayım” demiş.

Bunun üzerine afallayan ev sahibi,

-“Getir ha şu dilime bağla” demiş.

Lahana

Ermenceliler bir gün şehre inerler. Sonra sinemaya gitmek isterler.
Sinemaya girmeden önce de sinemada yemek için, bir eğlencelik alalım derler. Bunun için tartışmaya başlarlar.

Bir tanesi:

-“Ayçiçeği çekirdeği alalım” der.

Diğeri,

-“Bre ciğerim onu köyde yiyoruz, der.

Diğeri,

-“Kabak çekirdeği alalım der.

Diğeri,

-” O da köyde var” der.

Her ne söylerlerse köyde de var diyerek tartışmaya ve köyde olmayan bir şeyi almayı kararlaştırırlar.

En sonunda lahana satan bir araba görürler. Bizim köyde lahana yok diyerek lahana almaya karar verirler.

Lahanayı alıp, film süresince katur kutur lahana yerler.

Yeni Ayakkabı

Ermencelinin biri ağaca çıkmış. Ağaca çıktıktan kısa bir süre sonra yere
düşmüş. Yere düşen Ermenceli önce ah, sonra da oh demiş. Bunu gören
arkadaşı şaşırmış. Düşen arkadaşına önce ah sonra da oh dedin, bu ne biçim
iş, anlamadım, demir. Ermenceli bunun üzerine, aşağı düştüğümde ayağıma
çivi battı önce ah dedim, daha sonra yeni aldığım ayakkabımı çıkartıp
çıktığımı fark edince oh dedim, demiş. Ermenceli ayak gitmeye gitti önemli
değil, ama neyse ki ayakkabı delinmedi, demiş.

Biberli Künefe

İki arkadaş köyden gelmişler. Demişler ki gel şuradan künefe yiyelim.
Millet porsiyon porsiyon tabakta yiyor. Bunlar iki ekmek ve iki kırmızıbiber
istemişler. İki de künefe istemişler. Ekmekleri ortadan ikiye ayırmışlar.
Önce bir dilim biber, üstüne künefe koymuşlar. Üstüne yine bir dilim koyup
yemeye başlamışlar. Bütün millet kendilerine bakıyormuş. Yemişler
künefelerini çıkıp köye dönmüşler. “Antakya’da künefe yedik, anca bu
kadar olur. ” “Bre nasıl?” demişler. Yedik tadı damağımızda kaldı,
isterseniz adresi size de verelim, gidin yiyin demişler. Bundan sonra hep
Antakya’ya gittiklerinde biberli künefe yemişler.

Ay

Ermencelilerden bir adam Ay’ı çok merak ediyormuş. Bir gün aya
çıkmayı istemiş. Nasıl çıkabilirim diye düşünmüş. Ve sonunda karar vermiş.
Üç dört tane teneke kutuya füze, yani bomba koymuş, aya uçsun diye. En
üstüne çıkmış. Bombanın patlamasından yere düşmüş.

Uzay

Bir gün Ermenceliler toplanmışlar. Söz uzaydan açılmış. Ruslar,
Amerikalılar uzaya gidiyor. Biz de birini gönderelim demişler. Aralarından
birisini bakır leğene oturtmuşlar, altına da barutu koymuşlar. Bir de sırt
çantası vermişler. Uzaydan getirdiklerini bu çantaya koyarsın demişler.
Kimisi meteor, kimisi aydan toprak istemiş. Bir tepenin ardına saklanarak
fitili ateşlemişler. Patlamanın şiddetiyle adam birkaç metre fırlamış ve inişe
geçmiş. Adam bir tarafa çanta bir tarafa düşmüş. Hepsi birden “vili bre ne
çabuk geldi” demişler, uzaydan getirdiklerine bakmak için çantaya
koşmuşlar.

Üstüme Çıkma

Ermencelinin biri doktora gitmiş. Doktor hastadan idrar tahlili ister;
ama idrarını bir gece dışarıda bekleterek getirmesini ister. Bunun üzerine
hasta, evine döner. Bir bardağa idrarını yaparak onu dışarıya duvarın üstüne
koyar. Bu sırada tesadüfen hanımı bunu döküp kendi idrarını onun yerine
koyar. Tabi bundan haberi olmayan Ermenceli bardağı alarak tahlil için
doktora gider. Doktor da tahlilin sonucunda sen 3 aylık hamilesin der.
Ermenceli bir an şaşırır. Biraz düşündükten sonra o kadar hanımına
üzerime çıkma dedim ama beni dinlemedi. Onun yüzünden hamile kaldım
der.

Tatlı

Ermencelinin biri tatlı yemek için, köyün ileri gelenlerini evine çağırır.
Konuklar geldikçe sobanın ayağı havaya kalkmaya başlar. Bunun üzerine ev
sahibi bre getirin şunun altına bir taş koyun, der. Bu arada konuklar
gelmeye devam etmektedirler. Konuklar çoğaldıkça, taban biraz daha
çökünce soba havada kalır. Ev sahibi zaten içerisi çok sıcak oldu. Sobaya
gerek yok, söküp dışarıya atın der. Soba dışarı atıldıktan sonra tatlı getirilir.
Tatlı tam yemeye başlarken evin tabanı çöker. Odadakilerin hepsi alttaki
ahıra düşer. Kiminin kafası, kiminin kolu yaralanır. Fakat hoca tesadüfen
merkebin üzerine düşer. Bunun üzerine ev sahibi kurban olduğum Allah
burada da hocaya torpil geçti der ve kızına seslenerek tatlı olmaya olmadı
bari getir bir çay içelim der.

Gözyaşında Balık

Adamın biri yalan dinlemeye bayılırmış. Ermenceye gitmiş burada en
güzel kim atar diye sormuş. Adamı bir sabancının yanına göndermişler.
Adam kapıyı çalmış, adamın oğlu çıkmış. Baban nerde? diye sormuş.
Bülent Arı
82
Çocuk: “ Gök yırtılmış babam onu dikmeye gitti “ demiş. Cevap adamın
hoşuna gitmiş. Oğlu böyleyse baba nasıl acaba diye düşünmüş. Bir süre
sonra baba gelmiş. Adam çocuğun babasına : “ Oğlun amada yalan söylüyor
demiş. Baba çocuğu çağırmış: “ Amcana ne söyledin” demiş. Çocuk : “ Gök
yırtılmış onu dikmeye gitti dedim” demiş. Baba sinirlenmiş, küplere binmiş.
Başlamış çocuğu dövmeye. Çocuk ağlıyormuş. Birden gülmeye başlamış. “
Baba niye gülyon lan ! demiş. Çocuk: Baba baba gözyaşımda balık tuttum,
demiş ona gülüyorum. Baba “ He aferin atarsan böyle at “ demiş.

Ermenceliyim

Paslıklının biri eczaneye geçerek patlıcan soyar. Eczacı şaşırarak ilk kez
böyle bir şeyle karşılaştım der. Hiç eczanede patlıcan satıldığını gördün mü?
Burada ilaç bulunur, patlıcan almak istiyorsan manava git der. Adam
çıkmak üzere iken eczacı seslenerek, nerelisin diye sorar. Adam Ermenceli
olmamasına rağmen nasıl olsa nereden bilecek Ermenceli olmadığımı diye
düşünerek Ermenceliyim diyerek, çıkmış.

Vili Bre

Ermencedeki bütün insanlar “vili bre”, “vi bre” demeye alışmış.
Bundan dolayı alay ediliyorlarmış. Bu insanlar toplanmış, bu sözcükleri
kullanmayalım artık. Çünkü insanlar bizimle alay ediyor. Her kim bu “ vili
bre” ’yi kullanırsa 25 kuruş muhtar kesecek, ceza olarak. Adamın bir tanesi
“vili bre” demiş. Muhtar demiş 25 kuruş “vili bre” demedim, demiş. Muhtar
demiş 50 kuruş. “vili bre” demiş adam. “75 kuruş” demiş Muhtar. Ben
demiş demedim eee…vili bre, vili bre, vili bre kaç kuruş etti demiş, iki
buçuk lira etti demiş. Oh bre, al iki buçuk lira.

Toz Oyunu

Ermence köyüne yeni bir imam atanır. İmam köylülere sizin meşhur bir
toz oyununuz varmış der. Yoho bu oyun nasılmış, gösterin hele der.
Ermenceliler Hocanın bu teklifine içten içe gülerek tamam hocam biz senin
için bu oyunu oynayıp sana gösteririz, der. Aradan hayli bir zaman geçmiş,
Ermenceliler Hocaya toz oyununu göstermek için toz oyununu oynamaya
başlamışlar. İçlerinden biri Hocaya seslenerek, Hocam bakın bu bizim toz
oyunumuz der. Hoca oyunu daha iyi görebilmek için yanlarına yaklaşır.
Ermenceliler birbirlerine toz ata ata çaktırmadan Hocanın etrafında
çember oluştururlar. Tabi bunun farkına varmayan Hoca, çemberin içinde
kalır. Ermenceliler Hocayı yoza boğarlar, sonra ne olduğunu anlamadan
üstüne bir de su döküp tekrar toz atmaya başlarlar. Bunun üzerine Hoca,
sizi düzenbazlar sizi diyerek kızgın bir şekilde oradan ayrılır. (

Yemeğe Davet

İki arkadaş biri Ermenceli Pazar günü şehirde gezerken, şehirli olan
Ermenceliyi evine yemeğe çağırıyor. Yemek konuyor. İki ekmek varmış.
Ekmek yetmeyecek endişesi varmış evin hanımında. Hem içerden
sesleniyor; “Bey, kaç ölü, kaç yaralı var?” diyor. “Bir ölü, bir yaralıvar. ”
diğeri de. Adam anlamıyor. Birisine adam bunu soruyor. Adam sofrada iki
Bülent Arı
84
ekmek mi var diyor. Evet diyor. Tam olan sağ, bitmiş olan ölü yaralı diyor.
Köylü adam buna bozuluyor. Karısına 100 kadar ekmek yap diyor.
Arkadaşları yemeğe çağıracağım diyor. Şehirliyi evine yemeğe çağırıyor.
Leğeni ortaya getirip, arkadaşım sen rahat rahat ye, burada ölü yaralı belli
değil diyor.

Hane açık

Ermenceli bir adamı hastaneye götürüyorlar; ama Ermenceli hastaneye ulaşmadan ölmüş. Daha sonra mezarlıkta gömerken hanımı da ölmüş.

Bunun üzerine ölen Ermencelinin oğlunu köydeki arkadaşı arar. Hal hatırdan sonra arkadaşına,

-“Baban öldü” deyince adam şaşırıyor.

Daha sonra,

-“Annen de öldü” deyince,

-“Yapma ya hanemiz kapalı kaldı desene” der.

Arkadaşı

-“Haneniz kapanmadı, babanın birisine borcu vardı, o da kapıyı aldı, anlayacağın haneniz de açık kaldı” der.

Ermenceli Bekir

Ermenceli Bekir Amca, Reyhanlı’nın Meruş Köyüne karpuz ekmiş.
Bekir Amca bir gün karpuz ektiği tarlaya gitmiş. Daha sonra oradan komşu
köydeki arkadaşının düğününe gitmek için arkadaşıyla birlikte yola çıkarlar.
Köyün girişine yaklaşınca, Bekir Amca’nın arkadaşı su dökmek için kanalın
öteki tarafına geçer. Bu arada hava kararmış ve bulunduğu yer karanlıktır.
Arkadaşını beklerken Bekir Amca, yoldan birinin geldiğini görür. Bu kişi
mezarlığa yaklaşınca “esselamu aleyküm ya ehlil kubur” der. Bu arada
mezarlıkta arkadaşını bekleyen Bekir Amca da, ”aleyküm selam ya ehli
dünya” der. Bunu duyan adam korkudan ne yapacağını şaşırır, arkasına
bakmadan oradan kaçar.

Fas fis fos uz bız somun ekmek

İki Ermenceli İstanbul’a çalışmaya gitmişler. Ancak iş bulamamışlar.
Açlıktan kırılma noktasına gelmişler. Ellerinde sadece 5 lira varmış. O da yemek yemeye, hatta bir ekmek yemeğe yetmezmiş.

Pantolonlarını diz boyu kesip kendilerine turist süsü vermişler. Bir lokantaya geçip, ellerindeki 5 lirayı göstererek fas fis fos uz bız somun ekmek demişler.

Lokantacı bir şey anlamamış ve onları kovmuş. Böyle birkaç lokantayı gezmişler ama her
defasında kovulmuşlar.

Oruç

Ermence Köyünde bazı büyükler toplanıp, bazı kuralları değiştirmek için bir araya geliyorlar. Tabi bu toplanmanın asıl amacı yaz ayına denk gelen Ramazan Orucunu ertelemektir. Çünkü tarım ve hayvancılıkla
uğraşan Ermence Halkı yılın en uzun günlerinde oruç tutmakta çok zorlanmaktadır.

İşte bu nedenle köyün ileri gelenleri hocayı kafalamak için, bir araya gelip toplanırlar. Tabi bundan habersiz olan Hoca da toplantıya katılır.

Toplantı başlar. İçlerinden biri,

-“Falanca dereye köprü yaptıralım” der,

Bir diğeri,

-“Falanca dereden köye su getirelim”, der.

Orada oturanlardan biri de,

-“Köyde başlık parası çok olduğundan kızlarımız evde kalmakta olup, gençlerimiz başka köyden kız almaktadır, bu parayı düşürelim” der.

Meclis hepsini onaylar. Muhtar daha sonra Hoca sıra sana geldi, der.

Hoca:

-“Bunun üzerine ben ne yapabilirim”, der.

Muhtar:

-“Sen de Ramazanı temmuz ayından şubat ayına tehir edeceksin”, der.

Hoca Şaşırarak,

-“Bu benim elimde değil ki”, der.

Muhtar:

-“Hocam temmuz günlerinde çocuk sabahtan doğsa akşama yürümeye başlar, hiç bu uzun günlerde oruç tutulur mu, biz üzerimize düşeni yapıp birçok şeyi değiştirdik. Bu iş de sana kaldı”, der.

Kör Bekir

Ermencelinin biri yaramazlık yapan oğluna çok sinirleniyor. Onu
kovalamaya başlıyor, Çocuk kaçarak camiye gidiyor. Babası camiye
girmeyerek, kapıdan çocuğuna şöyle seslenir; Çık ordan oğlum, çık yoksa
bilirim ben sana ne yapacağımı der. Çocuk buna rağmen çıkmayınca, bu
Bülent Arı
86
güne kadar girmediğim yere sen mi beni girdireceksin, daha sonra ben sana
gösteririm diyerek, oradan ayrılır.

Camiye gidersem

Ermenceli çit sürmek için, öküzünü hazırlayıp tarlaya gider. Tarlayı
biraz sürdükten sonra, cami hocası Cuma namazının selasını verir. Bunu
duyan Ermenceli kendi kendine şöyle mırıldanır:”Bu yaşıma kadar namaz
kılmadım, bari şu Cuma namazına gideyim, ” der. Toparlandıktan sonra
öküzünü ağaca bağlayıp, namaza gider. Namazını kılıp duasını ettikten
sonra tekrar tarlasına döner. Bir bakar ki öküz bıraktığı yerde yok. Gördüğü
karşısında hayrete düşen Ermenceli:” Bre elli senedir namaza gitmezdim,
bir gittim öküzden oldum. Bir daha gidersem iki olsun”, der.

Saman

Ermence’de en yaygın meslek samancılıktır. Saman işi yapıp da
hırsızlığını yapmayan, o işi bilmiyor demektir. (Saman alırken bir ton
samanı 500 kg diye alır, iki ton diye satarlar. )
Kırıkhan’ın Ceylanlı köylüleri de bunların bu üç kağıtlarını iyi bilirler ve
Ermencelilerden saman almayacaklarına yemin ederler.
Bir gün yine Ceylanlı’ya samancılar gelir. Köylüye saman satmaya
çalışırlar. Köylüler “biz Ermencelilerden saman almayız. ” derler.
Ermenceliler “vallahi billahi biz Tepehanlıyız, “diyerek, nüfus cüzdanlarını
gösterirler. Ceylanlılılar nüfus cüzdanlarını görünce inanırlar ve saman
alırlar. Samancılar gittikten sonra samanı tarttıklarında samanın eksik
olduğunu ve dolandırıldıklarını anlarlar. Bunun üzerine “ulan bu
Tepehanlılar, Ermenceliler’den daha üç kağıtçıymış” derler. (Tepehan,
Ermence’nin yeni ismidir.

Çoban

Mal sahibi davarlarına ırgat tutuyor. Onu sevmiyor, onu öldürmek için
yanında tutuyor. Ben bunu 40 gün içinde öldürürüm diyor. Mal sahibi
hanımına diyor ki, her gün bu çıkına 2-3 baş soğan koy. Hanım soğanları
azığa koyuyor. Irgat her gün azığını öğle vakti (40 Gün Boyunca) bir ağacın
önünde açıyor ve kırk gün boyunca soğanın zarını yemeyip ağaca
yapıştırıyor, geri kalan kısmını yiyor. Kırk günün sonunda mal sahibi diyor
ki, senin bugün ölmen gerekiyordu; ben senin azığına her gün soğan
koydum ki yiyip ölesin diye. Acaba ne oldu da ölmedin, diyor. Irgat, ”Ben
ölmedim, ağacın öldü, diyor” gidip söz konusu ağaca bakıyorlar ve soğan
zarından ağacın öldüğünü görüyorlar.

Turist Olma

Ermence’den bir grup arkadaş turist olmaya karar verirler.
İskenderun’da önce radara çıkarlar. Sonra tekrar çarşıya gelirler. Birer terlik alırlar. Şalvarlarını soyarlar, ediklerini çıkarırlar. Onları şalvarlarının içerisine koyarak omuzlarına atarlar.

Ellerinde altına benzeyen aliminyum liralar vardır. Banka banka gezerler, hiçbir banka dillerini bilmez.

Kendilerine göre uyduruk bir dil kullanırlar. Deneyimli bankacının biri yardım etmek ister. Yedi dil bilen bir polis memurunu çağırır.

Polis de bir sonuca varamaz; fakat polis uyanıktır; bizim turistleri merkeze alır, bir güzel sopa çeker.

Ermencelilerden biri ilk sopada bağırır:

-“Yandım anam!” “ben Ermenceliyim” der.

Lahana

Ermencelinin biri lahana satarken, kadının biri yanına gelip lahananın kilosunu sorar. Kilosunu öğrendikten sonra kadın, bir lahana göstererek onu tartmasını ister.

Ermencelinin lahanayı kantara koyması ile kaldırması bir olur.

Kadına,

-“5 kg geldi abla”, der.

Kadın bu durumdan şüphelenir ve lahanayı başka bir yerde daha tarttırır. Lahana 2. 5 kg gelince kadın tekrar Ermenceli’nin yanına gider.

Lahananın 2. 5 kg eksik geldiğini söyleyerek, kızar.

Bunun üzerine Ermenceli:

-” Ah yenge ben de bir saattir bunu düşünüyordum; lahanayı tartarken çay bardağını da tartının üzerinde
unutmuşum1, der.

Yüzdelik Para

Ermenceli’nin biri Kisecik köyünden bir eşek satın alır. Alış- veriş sırasında parayı peşin ödemeyip daha sonra ödemek üzere anlaşırlar.

Tabi bizim Ermenceli eşeği alıp götürür; ama ödemeyi uzun süre yapmaz. Bunun üzerine eşeğin eski sahibi parasını almak için Ermence’ye gider.

Oraya vardığında eşeği sattığı adamın kahvehane çalıştırdığını öğrenir. Daha sonra kahveye gider. Hal- hatırdan sonra kahveci adamı tanımaz.

Adam,

-“kendisinin Kisecik köyündenim, aldığın eşeğin de sahibiyim” der.

Ermenceli bir an şaşırır. Daha sonra adama parasını yüzü kızararak verir. Ermenceli yaptığı düzenbazca işleri bıraktığını ve helalinden işler yaptığını söyler.

Alacaklı ne işle uğraştığını sorduğunda,

Ermenceli;

-“Kahve açtım, kumar oynatıp yüzdeliğini topluyorum”, der

Samancı

Ermenceli samancının biri sattığı samanı boşaltmak için Samandağı’na gider. Boşaltacağı yere ulaşan Ermenceli samanı boşaltmak için yere bir naylon açar.

Bunu gören saman sahibi,

-“Yahu sen ne yapıyon? der.

Ermenceli,
-“Samanı naylona boşaltıyorum”, der.

Kadın samanı nasıl kaldıracağını sorunca

Ermenceli,

-“Samanın ne ağırlığı olacak ki? Diyerek 1 ton olması gereken samanı boşaltır.

Saman sahibi geri çekilmek zorunda kalır. Aslında Ermenceli 1 tondan az saman getirmiştir. Saman fazla görünsün diye naylonun üzerine sermiştir.

Kırk Haral

Samancılık yapan Ermencelinin biri, işin kurnazlığına kaçarak samanı doldururken içine bir de boş haral basmış. Böylece samanı satarken her haralı 30-32 kilodan hesaplamış.

Alıcı ile bu şekilde anlaştıktan sonra haralları samanlığa boşaltmaya başlamış. Boşalttığı haralların içinden çıkan boş haralları da boşaltıyormuş gibi yaparak 30 haral boşalttıysa da boş çuvallarla dbu 40 haral gözükmüş.

Böylece alıcıdan 40 haral parası almış.

Kaynak: ALTINÖZÜ’NDEN ERMENCE FIKRALARI / Yrd. Doç. Dr. Bülent ARI
Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü

Spread the love

Yorum gönder