Ailede çocuk ayrımcılığı yaşam boyu iz bırakıyor
Çoğu ebeveyn kabul etmese de çocukları arasında “gizli bir favorileri” oluyor ve ona karşı tutumları diğer kardeşlerin ruh sağlığı ve aile ilişkileri üzerinde uzun süreli etkilere yol açabiliyor.
Ben ve kardeşlerim ortanca erkek kardeşimiz ne zaman eve ziyarete gelecek biliyorduk; annem o gün onun sevdiği yemekleri yapardı.
Hiçbirimiz böylesi bir muamele görmediğimizden “gözde oğul geliyor” diye itiraz ederdik.
Annem onun diğer kardeşler kadar sık yemeğe gelmediğini söyleyerek durumu açıklamaya çalışsa da bize adil gelmezdi.
Altı kardeşten biri olarak ben aslında aramızdan birini kayırdığını düşünmüyordum bile.
Ama geçen yıl bir aile buluşmasında kimin favori çocuk olarak görüldüğü noktasında farklı düşünceler ortaya atılınca, aile fertlerinin bu farklı dinamikleri nasıl tecrübe ettikleri ve farkında olmadan bunların bizi uzun vadede nasıl şekillendirdiği sorusu aklıma takıldı.
Araştırmalar, ebeveynler arasında “gözde çocuk” seçme tutumunun şaşırtıcı derecede yaygın olduğunu ve çok zarar verebileceğini gösteriyor.
Ailelerin yaklaşık yüzde 65’inde rastlanan ve birçok araştırmaya konu olan bu durum çocuklar üzerinde yaşam boyu etkide bulunabiliyor.
Psikologlar buna ebeveynlerin imtiyazlı muamelesi anlamında İngilizce kısaltmalı adıyla PDT (Parental differential treatment) diyor.
Ancak aynı aile içinde bu durum oldukça farklı deneyimlenebilir. ABD’deki Northeastern Üniversitesi’nden uygulamalı psikoloji uzmanı Profesör Laurie Kramer, ailede daha az ilgi görme hissinin kişiden kişiye değiştiğini söylüyor.
“Bu, insanların bir ebeveynin başka bir çocuğu kendilerine tercih ettiğine dair yaşadıkları bir deneyimdir” diyor:
“Bu imtiyaz, daha fazla zaman ayırma, ilgi, övgü veya şefkat gösterme yoluyla olabilir. Muhtemelen daha az kontrol uygulayarak, daha az kısıtlamadan yararlanmalarını, daha az disipline tabi olmalarını ve daha az ceza almalarını sağlayabilir.”
Daha da önemlisi, ailedeki herkes bunu bu şekilde görmeyebilir.
Kramer, “Bu, diğer kardeşin gözlemiyle aynı olmayabilir ve ebeveynin yaptığına inandığı şey de farklı olabilir” diyor.
Ne gibi ruhsal sorunlara yol açabiliyor?
Kendisine bu imtiyazlı muamelenin yapılmadığını hisseden kişi için sonuçlar ciddi olabilir. Araştırmalar, çocukların erken yaşlardan itibaren, ebeveynlerin bir kardeşe diğerinden daha fazla sevecenlik göstermesi gibi farklı muamelelerin farkında olduğunu gösteriyor. Bu tür algılanan ebeveyn kayırmacılığı, çocuklarda benlik saygısının az olması, kaygı, depresyon ve riskli davranışlar da dahil olmak üzere davranış sorunları ile ilişkilendiriliyor. Duygusal sağlık üzerinde daha dolaylı sorunlara yol açan zincirleme bir etkisi de olabilir.
Örneğin Çin’deki araştırmalar, ebeveyn kayırmacılığının ergenlerde cep telefonu bağımlılığı için bir etken olduğunu gösterdi. Kanada’da sekiz evsiz genç üzerinde yapılan küçük bir çalışmada, yedi genç, ebeveynlerinin bir kardeşlerini kendilerine tercih ettiklerini, kendilerinin ise her zaman “sorunlu çocuk” olarak görüldüğünü ve bu durumun aile bağlarının kopmasına yol açtığını söylemişti.
Bu son çalışma daha geniş sonuçlar çıkarmak için çok küçük olsa da, kayırmacılık deneyiminin çocuk açısından ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor.
Bu durumun ruh sağlığı üzerindeki etkisi yetişkinlikte de devam edebiliyor; örneğin anne kayırmacılığı yetişkin çocuklarda daha yüksek depresyon ölçümleriyle ilişkili.
Önyargı, ebeveynlerin yetişkin çocuklarını kayırmaya devam etmesiyle, ilerleyen yaşlarda da devam edebiliyor. Kaynağı ebeveynler olmasına rağmen, kayırmacılık yaşam boyunca kardeşlik bağına zarar verebilir ve kardeşler arasındaki gerilimi ve çatışmayı artırabilir.
Kardeşlerle iyi ilişkiler kurmak yaşam boyu sağlığımız ve mutluluğumuz için önemli olduğundan, bu durum da özellikle endişe verici olabiliyor.
Ebeveynler “kayırma”dan kaçınamaz mı?
Kramer’e göre, ebeveynler muhtemelen bunu yaptıklarının farkında bile değil; “Bir çocuğa ebeveynlik yapmanın daha kolay olması nedeniyle ebeveynler için tercihli muamele başlayabilir, o çocukla daha fazla ilişki kurabilir, kendileriyle çocuk arasında benzerlikler görebilirler” diyor.
Ergenler ve ebeveynleri üzerinde yaptığı araştırma, ailelerin bu konuda konuşmaya yatkın olmadığını gösteriyor; bu da herhangi bir incinme veya yanlış anlamayı ortadan kaldırmayı daha da zorlaştırıyor.
Kramer, “Bu durum, kimsenin suçlandığını ya da bunun kendi hatası olduğunu hissetmediği bir şekilde hassasiyetle ele alınırsa, tüm taraflarla daha açık konuşmalar yapılabilir” diyor. Örneğin bir kardeşe karşı farklı davranışlara dair bir başka çocuğun sorusuna ebeveyn bir neden sunarak açıklama getirirse, çocuk bunun pratik bir nedeni olduğunu ve kardeşinin daha çok sevilmesiyle ilgili olmadığını anlayabilir.
Benim ailemde de kayırmacılık konusunu hiç açmamıştık. Ancak o buluşmada yapılan yorumlardan sonra kardeşlerimle daha fazla konuştukça, annemin bazen, muhtemelen ilk çocuğu olduğu için, en büyük kardeşimize ayrıcalıklı davrandığını hatırladık. Bu arada babamız da ortanca kardeşimizi kurnaz olduğu için sık sık överdi, bu onun hayranlık duyduğu ve ikisinin de paylaştığı bir özellikti. Bir de ortanca kardeşimiz ziyarete geldiğinde yapılan yemekler var tabii.
Bunlar küçük farklılıklar ama daha büyük bir şeye dönüşebileceklerini ve hatta kızgınlığa yol açabileceklerini görmek gerek. Çok çocuklu ailelere kıyasla sadece iki çocuğu olan bir ailede meydana gelen kayırmacılığın daha derin etkisi olabilir, diğer çocuk için cezalandırılma ya da dışlanma gibi bir his yaratabilir.
Kayırmada önemli etken: Çocuk kime benziyor?
ABD’de birkaç üniversiteden uzmanlar, “Aile İçi Farklılıklar” üzerine Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nün finanse ettiği uzun dönemli bir çalışma yaptı ve kuşaklar arasındaki ilişkileri daha iyi anlamak amacıyla 20 yıl boyunca farklı aileleri takip etti. Çalışmanın bir parçası olarak, araştırmacılar kayırmacılık hakkında ebeveynlere bir soru sordular. Birçoğunun ilk kez karşılaştığı soru şuydu:
“En çok hangi çocuğunuza karşı duygusal yakınlık hissediyorsunuz?” Biraz düşündükten sonra annelerin büyük bir kısmı (%75) çocuklarından birinin adını verdi. Geri kalanlar hiçbirini seçmedi ya da hepsine eşit derecede yakın hissettiklerini söyledi.
Ayrıca kime karşı daha fazla hayal kırıklığı ve çatışma duygusu hissettikleri de sorulmuştu. Bu soruya verilen yanıtın yaşam boyunca sonuçları olmuş, erken yaşta “hayal kırıklığı yaratan” çocuk olarak ifade edilen kişinin daha sonra da bu şekilde muamele gördüğü tespit edilmişti.
Doğum sırası, kayırmacılığın bazı yönlerinde rol oynasa da bunun etkisi genellikle varsayıldığı kadar fazla değildi.
Özellikle, ilk doğanın doğal olarak “altın çocuk” olarak seçileceği yönündeki tahmini bilimsel araştırmalar desteklemiyor. Çalışmayı yürütenlerden biri olan Missouri Üniversitesi’nden Megan Gilligan, duygusal yakınlık açısından son doğan çocukların ortanca ya da ilk çocuktan daha fazla tercih edildiğini söylüyor.
Ancak duygusal yakınlığın en güçlü belirleyicisi, ebeveynlerin çocuğun kendilerine benzediğine dair hisleriydi.
Kayırılmanın dezavantajları
Gilligan ayrıca, kayırmacılıktan kaynaklı zayıf kardeş ilişkileri, daha az tercih edilen kardeşin kendisini daha yetersiz hissetmesi ve ebeveynle daha az olumlu bir ilişkiye sahip olması gibi farklı muameleden kaynaklanabilecek gerçek hasarın da altını çiziyor. “Altın çocuk” olmak dezavantaj yaratabiliyor:
“En sevilen çocuk olmanın birçok faydası olmasını bekleyebilirsiniz, ancak bu durum yetişkin çocuklar için duygusal sıkıntıya da neden olabilir. Kayırmacılığın, kayırılan çocuklar için daha yüksek depresif belirtilerle ilişkili olduğunu gördük. Bunun nedeni, bir annenin en sevdiği çocuğu olmanın, o çocuğun kardeşleriyle ilişkilerinde çatışma yaratması. Yetişkinlik döneminde kardeşlerle yaşanan bu gerilim, ruh hali üzerinde etkili oluyor.”
Bu durum, yaşamın ilerleyen dönemlerinde eşit olmayan bir yüke de yol açabilir. Ebeveynlerden biri sonunda ailesinin bakımına ihtiyaç duyduğunda, genellikle kayırıldığını düşündükleri çocuğa yöneliyorlar.
Kramer, tüm çocuklara aynı şekilde davranmanın çözüm olmadığını söylüyor. “Çocuklara her durumda aynı şekilde davranmak imkansızdır ve çocuklar da bunu istemez. Onlar kim olduklarının, yaşlarının, ilgilerinin, cinsiyetlerinin, kişiliklerinin anlaşılmasını isterler.”
Daha bilinçli davranmak ebeveynlerin sürekli olarak adil olmayan durumlara neden olmaktan kaçınmasına yardımcı olabilir. Çocuklar kayırmacılık modelini öğrenebilir ve yetişkinler olarak bunu kendi ebeveynlik tarzlarına ve ilişkilerine uygulayabileceklerinden bu önemlidir:
“Farkında olmaz ve bu zinciri kırmak için harekete geçmezsek, muhtemelen aynı davranışı sergileriz.”
Debra Dennett | BBC Future
https://www.bbc.com
Yorum gönder