“Biz O’nu Ata Şark Diye Anarız!” / Prof. Dr. Behçet Kemal YEŞİLBURSA
Dünya’da kadın hareketlerinin çıkış noktasını, eşitlik ve özgürlük hareketleri oluşturmuştur. Toplumun özgürleşmeye başladığı, geleneksel hayat şeklinden uzaklaştığı, ekonomik ve siyasi dönüşümlerin yaşandığı 18. yüzyıl sonları ile 19. Yüzyıl boyunca meydana gelen gelişmeler bu hareketleri belirlemiş, feminizm kavramı ile de ifade şeklini bulmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarında dünyanın farklı yerlerinde kadınlar bir araya gelmişler, dernekler kurmuş ve erkeklerle eşit olma isteğini dile getirmişler, I. Dünya Savaşı sonunda siyasi haklarını kazanmaya başlamışlardır.
Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma hareketleri ile birlikte kadınlar sosyal hayatta bir yer edinmeye çalışmışlar, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de aydınlar, kadının sosyal hayattaki konumuna dikkat çekmişlerdir. II. Meşrutiyet Döneminin hürriyet ortamından yararlanan kadınlar, örgütlenme yoluna gitmiş, kadın gazete ve dergilerinin sayısı artmıştır. Bu dönemde yayınlanan dergi ve gazetelerde Osmanlı kadınları için hak talep edilirken, diğer yandan dünyadaki kadın hareketleri de ilgiyle takip edilmeye başlanmıştır. Dönemin önde gelen yazarları, kadınların Türk toplumunun kültürel değerlerinden kopmadan, kadınların sosyal hayatta daha iyi bir yere gelmeleri için yazılar kaleme almışlardır.
II. Meşrutiyetle birlikte kurulan kadın cemiyetleri ilk başlarda yardım amaçlı kurulmuş olsalar da zamanla kadın-erkek eşitliğini, kadın haklarını savunmaya başlamışlardır. Bu cemiyetler kadını sosyalleştirmeyi, Batılılaştırmayı amaçlarken aynı zamanda kadınlara eğitim hakkı sağlamak, kadınlara meslek edindirmek gibi çeşitli konularda faaliyetler de yürütmüşlerdir. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınların siyasi hak talepleri gündeme gelmiş ve bu konuda ciddi adımlar atılmıştır. Özellikle Medeni Kanunun kabulü ve sonraki düzenlemelerle kadının sosyal ve siyasi alandaki konumu değişmeye başlamıştır.
Kadın ile erkek arasındaki eşitlik kavramı 17. Yüzyıldan itibaren İngiltere’de ortaya çıkmış, daha sonra Fransız İhtilali ile beraber dünyaya yayılmıştır. Kadın erkek eşitliğini savunan feminizm kavramı ise 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır. 1970 yılına kadar süren Birinci Dalga Feminist hareket döneminde kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek ve toplumda erkeklerle eşit konumda olabilmek için mücadele etmişlerdir. 1970 sonrası İkinci Dönem Feminist Hareket içinde ise kamusal alanda var olabilmek için mücadele etmişlerdir. 1990’larda başlayan Üçüncü Dalga Feminist Hareket içinde ise kadın erkek eşitliği birçok uluslararası kuruluşların çalışmalarında yer almış ve kadının toplumda her alanda yer edinmesi için çalışılmaktadır.
Türklerde ise kadın-erkekle eşit görülmüş, toplum ve devlet hayatında yer almıştır. Osmanlı devleti döneminde kadın hareketleri 1869 yılı itibariyle başlamıştır. Feminizm düşüncesi ise II. Meşrutiyet sonrasında gelişmiştir. Bu dönemde pek çok dernek kurulmuş, pek çok gazete ve dergi yayınlanmıştır. Fakat kadın hakları konusunda en ciddi çalışmalar ve örgütlenmeler Cumhuriyet döneminde olmuştur. 1924’de Nezihe Muhittin[1] tarafından Türk Kadınlar Birliği kurulmuştur. Türk Kadınlar Birliği, Milli Mücadele döneminde kurulan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin dağılmasından sonra ortaya çıkmıştır. Dernek, Cumhuriyetin ilk yıllarında inkılap hareketlerini destekleyen faaliyetlerde bulunmuştur. Dernek, Atatürk’ün eşi Latife Hanım tarafından da desteklenmiştir.
Kuruluş amacı, kadının siyasal haklarını elde etmesi ve sosyal yaşama eşit olarak katılmasının sağlanması idi. İlk Genel Başkan Nezihe Muhiddin’ in aşağıdaki sözleri bu amacı ve mücadeleyi en iyi şekilde özetlemektedir:
“Biz Türk Kadınları toplumsal ve siyasal yaşamda hak ettiğimiz yeri almalıyız. Önce Türk Kadınlarını bilinçlendirmeli ve eğitmeliyiz. Onlara daha fazla şey istemelerini ve bunlara nasıl ulaşacaklarını anlatmalıyız. Amacımız Türkiye’de kadın ve erkeğin toplumsal, ekonomik ve siyasal eşitliğidir.”
Bu bakış, gayret ve çalışmalar sonucu, 1926 yılında kabul edilen Medeni Yasa ile kadın toplum içinde kimliğini elde etmiş, 1930 yılında da kadınlarımız, belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. Türk Kadınlar Birliği, aynı yıl 11 Nisan’da İstanbul’da büyük katılımlı bir miting düzenlemiştir. 1933 yılında kadınların, köy ihtiyar heyetlerine seçme ve seçilebilme, 1934 yılında ise, TBMM’ne girebilme haklarını elde etmeleri üzerine, 7 Aralık 1934 günü, Kadınlar Birliği ikinci büyük kadın mitingini düzenlemiştir.
1926 yılında Nezihe Muhittin “Dünya Kadınlar Kongresine” katılmıştır. Buradaki temaslarından sonra Avrupa Kadın Dernekleri Birliği, Türk Kadınlar Birliği’nin de Uluslararası Kadınlar Birliği’ne üye olması gerektiğini belirtilmiş. Bunun üzerine Türk Kadınlar Birliği, Uluslararası Kadınlar Birliği’ne üye olmuştur ve 1935 yılında Cumhuriyetin ilk uluslararası Dünya Kadınlar Birliği toplantısına da ev sahipliği yapmıştır. 1935 yılında yapılan 5. Dönem milletvekili seçimlerinde, Meclis’e 18 Kadın milletvekili girmiş ve Türk Kadınlar Birliği de, amaçlarını gerçekleştirdikleri düşüncesiyle, fesih kararı almıştır.
Ancak, 1949 yılında hakların, kazanılması için olduğu kadar, korunması ve geliştirilip, genişletilmesinin de gerekliliği karşısında Dernek, kurucularının başında Mevhibe İnönü’nün de yer aldığı Latife Bekir Çeyrekbaşı tarafından 13 Nisan’da yeniden kurulmuştur. Türk Kadınlar Birliği, 1954 yılında da, Bakanlar Kurulu kararıyla “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsünü kazanmıştır.
Türk Kadınlar Birliği 60’lı ve 70’li yıllarda, Ülkemizin kadın potansiyeline büyük bir ivme kazandırmış, yönlendirme ve geliştirme açısından önder rol oynamıştır. Mesela altmışlı yıllarda ilk kez Cumhurbaşkanlığı kontenjanından, Zerrin Tüzün ve Übeyde Belli’nin Parlamentoya Senatör olarak gönderilmesini sağlamıştır. Daha sonra, ilk kadın belediye başkanları Müfide İlhan, Leyla Atakan, Lale Müldür ve Çağlayan Ege Dernek mensuplarından seçilmişlerdir. Dernek, ayrıca, 12 kadın milletvekilini Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş olmaktan gurur duymaktadır.[2]
Türk Kadınlar Birliği, 1996 yılından beri de Av. Sema Kendirci’nin Genel Başkanlığında faaliyetlerini yürütmektedir. Bu dönemde dernek, Atatürk’ün öngördüğü çağdaş medeniyet düzeyine çıkma adına kadına yönelik, eğitim ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi konusunda, etkin çalışmalar sergilemiş ve büyük bir atılımla yurdumuzun hemen her köşesinde, kadınlarımızın destek ve katkılarıyla Şube sayısını 80’e yakın ile yaymayı başarmıştır. Türkiye’de ilk kez uygulamasını başlattığı “Toplum Merkezleri” ile Türk Kadınlar Birliği, hedef kitle olan kadının sağlığı, eğitimi ve örgütlenmesine, Yerel Yönetimleri ve Devleti de katmayı başarmıştır.
Diğer sivil toplum örgütleriyle işbirliğine önderlik eden dernek, nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımız için, yasalarda bulunan kadın-erkek eşitliğine aykırı hükümlerin ortadan kaldırılmasına özel önem vermektedir. Bu konuda 1996 yılında başlatıp halen sürdürdüğü Yasalar Önünde Tam Eşitlik kampanyası çerçevesinde Medeni Yasanın ve Ceza Yasasının değiştirilmesi başarısına imza atmış ve kadına yönelik şiddetle mücadelede çok önemli bir yasa olan 4320 sayılı yasanın yazımında ve hayata geçmesinde yer almıştır.
Türk Kadınlar Birliği daha sonra kadına yönelik şiddetle mücadelenin en önemli uluslararası güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi (Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi) çalışmalarına katılmış ve 2012 yılında, 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunmasına Dair yasanın aktif katılımcısı olmuştur.
Halen başta Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları olmak üzere, çeşitli yasa tasarılarının hazırlanmasına fiilen katkıda bulunmakta ve bu tasarıların yasalaşması için kamuoyu desteğini kazanmaya çalışmaktadır. Türk Kadınlar Birliği halen “BM Kadınlara Karşı Her türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” CEDAW Sivil Toplum Yürütme Kuruluna ev sahipliği yapmakta ve sekretaryasını sürdürmektedir. Türk Kadınlar Birliği ayrıca, Avrupa Kadın lobisi Türkiye Koordinasyonu yürütme kurulundaki görevini de iki dönemdir sürdürmektedir.
Uluslararası Kadınlar Birliği’nin (UKB) temeli 1848’de ABD’de atıldı. Birliğin amacı, bütün ülkelerdeki kadınların özgürlüğe kavuşması, siyasi haklarının tanınması, kanun ve uygulamalarda erkeklerle eşitlik sağlanmasıydı. Uluslararası Kadınlar Birliği ilk kongresini 1902’de Washington’da yaptı. Birlik 1903-1913 arasında sırasıyla Berlin, Kopenhag, Londra, Stockholm, Budapeşte’de kongreler yaptı. 1913-1920 arasında savaş nedeniyle kongrelere ara verildi. Birliğin 6-12 Haziran 1920’de Cenevre’de yaptığı sekizinci kongresinde Türkiye’yi Azize Kıbrıslı temsil etti. Birlik, 1923’te Roma’da, 1926’da Paris’te, 1929’da Berlin’de toplandı. Uluslararası Kadınlar Birliği, 1904’te “Uluslararası Kadınların Oy Vermeye Katılması Derneği” adıyla örgütlenmeye başladı. Birliğin kongrelerinde en çok üzerinde durduğu konu, kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmasıydı.
12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi, 18-24 Nisan 1935’te İstanbul’da toplandı. Kongreye Batı’dan ve Doğu’dan 40 kadar ülkeyi temsilen 350’yi aşkın kadın katıldı. Böylece dünya nüfusunun 200 milyonu bu kongrede temsil edildi.
Kadın hakları tarihinde Cumhuriyetimizin çok özel bir yeri vardır. Atatürk’ün kadın hakları konusundaki devrimci kararları ve Cumhuriyetimizin kadınlara verdiği haklar dünyaya örnekti. Bu nedenle 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi 1935’te Türkiye’de yapıldı. Kongre, İstanbul’da toplandığı için “İstanbul Kongresi” olarak da anıldı.
Atatürk, kadın hakları konusunda – aşamalı devrim stratejisi kapsamında – adım adım ilerledi. 1924’te sosyal hayatta kadın erkek eşitsizliğini yaratan duvarlar yıkıldı; İstanbul’da vapur, tramvay ve trenlerde erkeklerle kadınları ayıran kafesler ve kadınların bulunduğu bölümlerdeki perdeler kaldırıldı. Daha sonra parklar, plajlar, mesire yerleri ve salonlar kadınlara açıldı. 1924’te Tevhidi Tedrisat Kanunu ile eğitim öğretim alanında kadın-erkek eşitliği sağlandı. Çok geçmeden okullarda karma eğitime başlandı. 1926’da kabul edilen “Medeni Kanun” ile birden çok kadınla evlilik yasaklandı, boşanma ve miras konularında eşitlik getirildi, kadınlara meslek seçiminde özgürlük tanındı. Böylece kadına en temel sosyal hakları verilmiş oldu.
1930’da Belediye Kanunu’nda kadınlara belediye seçimlerinde oy verme ve aday olma hakkı tanındı. 1933’te Köy Kanunu’nun 20. maddesi değiştirilerek kadınlara köy muhtarlığına ve heyetlerine seçilme hakkı tanındı 1934’te, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11. maddesi değiştirilerek milletvekilleri seçimlerinde 22 yaşını doldurmuş kadınlara seçme, 30 yaşını doldurmuş kadınlara da seçilme hakkı verildi. 1935’te yapılan 5. Dönem TBMM Genel Seçiminde 18 kadın milletvekili meclise girdi. Böylece Türk kadını, birçok Batılı hemcinsinden önce siyasal haklara kavuşmuş oldu. Fransa’da kadınların seçme seçilme hakkının olmadığı 1935’te İngiliz parlamentosunda 14 kadın milletvekili, Türk parlamentosunda ise 18 kadın milletvekili vardı.
1935’te Türk kadınlarının milletvekili seçilip meclise girmesi üzerine Uluslararası Kadınlar Birliği gözünü Türkiye’ye çevirdi. Çünkü o sırada Fransa (1945), Belçika (1944), İtalya (1946), Japonya (1945), Çin (1947), Hindistan (1950), İsviçre (1971) gibi birçok ülkede kadınların seçme-seçilme hakkı yoktu. Bu nedenledir ki, 1935 seçimlerinden hemen sonra, farklı ülkelerin kadın temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi İstanbul’da toplandı.
1935 kongresinin ana temasının “barış” olması da kongrenin Türkiye’de toplanmasında etkili oldu. Çünkü Cumhurbaşkanı Atatürk, “Yurtta barış dünyada barış” sloganıyla dünya barışına katkıda bulunacak adımlar atıyordu. 1934’te kurduğu “Balkan Antantı” bu barışçı adımların bir eseriydi.
Kongrenin İstanbul’da toplanma nedenlerinden biri de Cumhuriyet hükümetinin kongreye maddi manevi her türlü desteği vermesiydi. Birlik üyelerinin İstanbul’da konaklaması, ulaşımı, haberleşme olanakları Türk Hükümeti’nce sağlandı. Türkiye Cumhuriyeti konsoloslukları kongreye katılacak delegelere ücretsiz vize verdi. Bu konudaki kararname 22 Şubat 1934’te kabul edildi.
Ayrıca hükümet, kongre anısına özel posta pulları (15 çeşit) çıkararak Uluslararası Kadınlar Birliği’ne maddi katkıda bulundu. 1935’te bu konuda bir kanun çıkarıldı. Her pulun üzerine Fransızca “12. Uluslararası Seçme-Seçilme Hakkı Kongresi, İstanbul 1935” yazıldı. Uluslararası dolaşıma girecek olan pullarda dünyanın önde gelen kadınları bulunacak, bir pulda da Atatürk yer alacaktı. Uluslararası Kadınlar Birliği tarihinde ilk kez, kongre düzenlediği bir ülkede hükümet tarafından bu derece çok desteklendi. Atatürk Cumhuriyeti, kongrenin Türkiye’nin tanıtımına yapacağı katkıyı dikkate alarak kongreye her türlü desteği verdi. Kongre, Cumhuriyet devrimlerinin ve bu süreçte Türk kadınının elde ettiği hakların dünyaya tanıtılması için iyi bir fırsat olarak görüldü. Böylece Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi, tarihinde ilk kez Müslüman bir ülkede toplandı.
12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresinin İstanbul’da toplanmasında Türkiye kadın hakları mücadelesinin öncülerinden “Türk Kadınlar Birliği”nin (TKB) de önemli bir etkisi oldu.
12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi, 18-24 Nisan 1935’te İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda toplandı. Açılış konuşmasını yapan Kongre Başkanı Madam Corbett Ashby, kadınların “cehaletle, ataletle, savaşla, hastalıklarla” mücadele edeceklerini ve “barışa katkıda bulunacaklarını” söyledi. Daha sonra kürsüye gelen İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ, Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınlar ile erkekler arasında hukuk önünde eşitliği sağladığını belirterek kadınların toplumsal ve siyasal alanlara katılımını teşvik etmenin aynı zamanda barışa da katkı sağlayacağını belirtti. Üstündağ’dan sonra konuşan Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir Hanım, Fransızca yaptığı konuşmasında, Atatürk’ün Türk kadınına hak ettiği yeri vererek sadece ülkesini değil, Türk kadınını da kurtardığını söyledi. Kongrenin Türkiye’de toplanmasını istemelerinin gerekçesini de “Türk kadınına haklarını veren, Türk kadınını bir nesil içinde haremin kafeslerinden parlamentonun kürsüsüne getiren Atatürk’e Türk kadınının minnet borcunu ödemek” olarak açıkladı.
Latife Bekir Hanım daha sonra 18 Türk kadın milletvekilini kongreye takdim etti. Kadın milletvekilleri solona girerken kadın temsilcilerden büyük alkış aldılar. Milletvekilleri kongrede konuşmalar yaptılar. Kongreye katılan delegeler, İstanbul Üniversitesi konferans salonunda iki de “barış mitingi” yaptılar. Dünya barışı için önerilerini sundular.
Kongre, Doğu ve Batı kadınlarının iş birliği içinde çalışması, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmemesi, kadınların siyasal haklarının tanınması, eşit işe eşit ücret politikası, kadın ticaretiyle mücadele edilmesi, ahlakta birlik ve eşitlik, dünya barışının sağlanması ve kadın sorunlarının çözümü için Milletler Cemiyeti ile birlikte çalışılması gibi kararlar aldı.
Atatürk’ün – üstelik bir İslam ülkesinde – kadınlara, birçok Batılı ülkede bile olmayan seçme ve seçilme hakkı gibi en temel hakları tanımış olması Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresine katılan dünya kadınlarını çok etkiledi.
Avustralya Kadın Birliği Cemiyeti üyesi Miss Cardell Oliver, kongrenin Türkiye’de olduğunu duyunca katılmaya karar verdiğini, çünkü Türkiye’nin kadın hakları konusunda birçok Avrupa ülkesini geride bırakan dikkat çekici adımlar attığını söyledi. 1902’de ABD’de ilk Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresini düzenleyen Carrie Chapman Catt’in, hastalığı nedeniyle kongreye katılamadı, ancak gönderdiği telgrafta Türk kadınının oy verme hakkına sahip olmasını “Bir asırdan beri insanlıkta vuku bulan en mesut değişiklik” diye tanımlayarak Atatürk’e teşekkür etti. Uluslararası Kadınlar Birliği yazmanı Katherin Bonifas ise şöyle dedi: “Atatürk’ün Türk kadınına kazandırdığı hak ve özgürlükler, bütün dünya kadınlarında özgüven yaratmış ve mücadelelerinde onlara destek olan yardımcı bir güç vermiştir.”[3]
Kongre Başkanı Corbett Ashby kongre adına Atatürk’e bir şükran telgrafını çekti: “Uluslararası 12. Kadınlar Kongresi, gösterdiğiniz teveccühten dolayı size en samimi teşekkürleri ve Türk kadınlığına bahşettiğiniz serbesti için sevincini arz eder.” Atatürk bu telgrafa, “Siyasî ve sosyal hakların kadın tarafından istimalinin, beşeriyetin saadeti ve prestiji nokta-i nazarından gerekli olduğuna eminim. Kongre mesaisinin feyizli neticelere ulaşmasını dilerim” diye cevap verdi.[4]
Kongre temsilcileri arasından seçilen 31 kişilik bir heyet, 26 Nisan 1935’te Atatürk’ün tahsis ettiği özel bir trenle Ankara’ya giderek Atatürk’ü ziyaret etti. Heyet üyeleri, kadınlara verdiği haklar nedeniyle Atatürk’e teşekkür etti.
En etkili açıklamayı ise Mısır delegesi Sitti Şaravi yaptı. Şaravi, Atatürk’ün sadece Türkiye’nin değil, bütün Doğu’nun atası ve önderi olduğunu söyleyip şöyle demiştir: “Siz Büyük Şefinize Atatürk diyorsunuz. Biz onu Ata Şark diye anarız! Yalnız Türkiye’nin değil bütün şarkın ve bilhassa kardeş Mısır’ın da Atası ve önderidir”.[5]
Posta ve Telgraf İdaresi Kongre nedeniyle Merasim Köşkü’nde bir posta ve telgraf merkezi kurmuştu. Kongre anısına üzerinde çeşitli ülkelerden katılımcıların fotoğrafının olduğu bir dizi pul çıkarılmıştır.
Türk hükümeti, Uluslararası Kadınlar Birliğinin İstanbul’da toplanacak 12. Kongresi için o tarihlerde yüksek sayılabilecek sayıda pul basılması kararı almıştı. İsviçre’de on beş pulluk bir seriden oluşan 1,5 milyon adet pul basılmıştı. 1935 yılında kamusal alana girebilmek için mücadele eden kadınların, toplumun tüm kesimleri tarafından kullanılan pullarda yer almaları, dünya tarihinde bir ilkti. Üstelik bir devletin, resmi posta pullarında kadınlarla ilgili bir olayı kutlamak üzere bir pul serisi bastırması, o dönem için gelenek dışı bir gelişmeydi.
12. Kongre’nin pul serisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki Batılı ve medeni imajını göstermek açısından da özel bir öneme sahipti. Diğer yandan, kadınlara henüz birçok Avrupa ülkesinde bile olmayan seçme-seçilme hakkına, Türkiye’deki kadınların sahip olduğunu dünyaya duyurmak açısından önemli bir fırsattı.
Basılan pullarda dünyaca ünlü kadın yazarlar, edebiyatçılar, ya da çeşitli alanlarda dünyanın önde gelen kadınları yer almaktaydı. Pullarda o tarihe kadar Nobel ödülü almış kadınlara da yer verilmişti. Pulların birinde ise Atatürk yer almaktaydı. Her pulun üzerinde Fransızca olarak “12. Uluslararası Seçme-Seçilme Hakkı Kongresi, İstanbul 1935” yazmaktaydı. Özel damga taşıyan pullar, “Uluslararası Kadınlar Birliği ve 24 Nisan 1935” tarihini taşımaktaydı. Bu seride, uluslararası kadın hareketinin önemli isimleri ve yüzyılın başında, çeşitli alanlarda önde gelen kadın yazar ve barış savunucularının portreleri bulunmaktaydı. Pullarda yer alan kişiler şunlardı:
1. pul, Marie Curie Sklodowska, 1867-1934, fizikçi, 1903 ve 1911’de Bilim dalında iki kez Nobel ödülünü almıştır.
2. pul, Sigrid Undset, 1882-1949, yazar, 1928’de Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.
3. pul, Kemal Atatürk adının altında Fransızca olarak “Türk Kadınlarının Kurtarıcısı” yazmaktadır.
4. pul, Barones Bertha Sophie Felicita Von Suttner, yazar, 1834-1914, 1905 Nobel Barış Ödülü almıştır.
5. pul, Selma Lagerlöf, 1858-1940, yazar, 1909 Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.
6. pul, Grazia Deledda, 1871-1936, 1926 Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.
7. pul, Jane Addams, 1860-1935, yazar, 1931 Nobel Barış Ödülü almıştır.
8. pul, Carrie Chapman Catt, 1859-1947, Seçme-Seçilme Hakkı ve Barış Savunucusu. Pulda Fransızca “Uluslararası Birliğin Kurucusu” yazmaktadır.
9., 10., 12., 13. ve 14. Pullarda yeni kadının toplumdaki yerini simgeleyen konular seçilmiştir.
11. pul, Kongre’nin toplandığı Yıldız Köşkü yer almaktaydı.
15. pul, Uluslararası Birliğin amblemi ve belgisi “Seçme ve Seçilme Hakkı” yer almaktaydı.
İnsanlar, ülkelerinin coğrafi şartlarının esiri olmuştur. Genellikle sanılandan daha az sayıda tercihleri ve daha dar manevra alanları vardır. Üzerinde yaşadığımız topraklar, bizi her zaman şekillendirmiştir. Farklı coğrafi özellikler, dünyanın farklı yerlerindeki insanların yapabilecekleri ve yapamayacaklarını belirleyen en önemli faktörlerden biridir.
Coğrafya her zaman bir çeşit hapishane olmuştur. İnsanların kimliklerini ve potansiyellerini belirlemiştir. İnsanların aşmak istediği birçok engelleri barındırmaktadır. Tarihimizde belirleyici rol oynayan coğrafi faktörler geleceğimiz hakkında da önemli rol oynayacaktır.
Coğrafya elbette tüm olayların akışını kontrol etmiyor. Büyük liderler ve büyük fikirler de tarihin akışında büyük rol oynuyor. İşte bu liderlerden biri de Atatürk’tür. Anadolu’nun, Anadolu kadınının kaderini değiştirmiştir. Kadınlarımızı coğrafya mahkûmu olmaktan kurtarmış, evrensel bir boyuta taşımıştır. Anadolu kadınları için yeni fırsatlar ve yeni alanlar yaratmıştır. Böylece Anadolu kadınları coğrafyanın, tarihinin ve kültürün önlerine koyduğu engelleri aşmıştır.
Ki bu süreçte Türk Kadınlar Birliği önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun en güzel kanıtı da 1935’te İstanbul’da yapılan Uluslararası Dünya Kadınlar Birliği’nin toplantısıdır. Kongreye Batı’dan ve Doğu’dan 40 kadar ülkeyi temsilen 350’yi aşkın kadın katılmıştır. Bu ise o günkü dünya nüfusunun 200 milyonunun bu kongrede temsil edilmesi demekti. Böyle bir kongreyi bugün tek başına hiçbir üniversite yapamaz.
1984’de Yıldız Kenter, “Ben Anadolu” adlı oyunda Anadolu tarihini asırlar boyu yaşamış farklı kadınların gözünden dile getirmiştir. Kenter, 16 farklı kadını, tek başına oynamıştı. Trajediden güldürüye, her kadının ayrı bir öyküsü, binlerce yıla yayılan bir zaman dilimi içinde, tarihsel kronolojik sıralamayla, mitolojik çağlardan, Türk Kurtuluş Savaşına kadar geliyor.
Her toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da kadının önemli bir yeri vardır. Kadın, aile ve toplum arasında bir köprü görevi görür. Toplumda yerine getirdiği görevler itibariyle, kadınların sosyal sistemin işleyişine katkısı büyüktür.
Kadınların toplumsal hayatta yerlerini alabilmesi ve kendilerinden bekleneni yerine getirebilmeleri için öncelikle yasalarda ve eğitimde cinsiyete dayalı fırsat eşitliğinin olması gerekmektedir.
Soru şu: sosyal ve siyasal haklarını Türk kadını günümüze kadar hakkıyla kullanabilmiş midir? Yanıt: hayır. Kadın-erkek eşitliği konusunda halen bazı sorunlar vardır. Türk kadınının işgücüne, siyasete, eğitime, sanata, sosyal hayata katılımı istenilen düzeyde değildir. Günümüzde halen Türk kadınından beklenen, geleneksel rollerini aksatmadan sorumluluklarını yerine getirmesidir.
1935’te çok geniş bir katılımla kadın sorunlarına çözümler arayan “İstanbul Kongresi”ne ev sahipliği yapan o “eski” Türkiye’den, 90 yıl sonra bugün, kadının yaşama hakkını savunan “İstanbul Sözleşmesi”ni tartışan bu “yeni” Türkiye’ye… Nereden nereye geldiğimize varın siz karar verin!
Prof. Dr. Behçet Yeşilbursa
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder