Hayat kadını Cevriye’nin hazin öyküsü
Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olur, hayatını kazanmaktadır. Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır.
Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır. Cevriye baygındır, her yeri yara bere içindedir, adam Cevriye’yi kucağına alır evine götürür.
Adamın evi tek oda ve bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir.
Odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak , pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler birde daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır.
Adam kendi yatağına Cevriye’yi yatırır kendisi de masada uyuklar.
Sabah olur adam kalkar bir çorba yapar eczaneden ilaçla merhem alır Cevriye’yi kaldırır. Cevriye uyanıp kendine gelir tanımadığı bir adam ve bilmediği bir evde bulmuştur kendini.
Adam,
-“Lütfen rahat olun, korkmayın” der.
-“Ben sizi dün gece kaldırımda yatarken buldum, durumunuz iyi değildi alıp evime getirdim, çorba pişirdim, çorbanızı için sonrada yaralarınıza merhem sürelim” der.
Cevriye birçok erkek tanımıştır. Hiç bir erkek, babası ve erkek kardeşleri dahi kendisine böyle sevecen ve kibar davranmamıştır.
Adamdan etkilenmeye başlamıştır.
Birkaç gün daha o evde adamla kalmış, adam kendisine yemekler pişirmiş yaralarına merhem sürüp ilaçlar içirip iyileşmesini sağlamıştır
Bir gün adam dışarı çıkmış Cevriye evde kalmıştır. Masanın üzerindeki kitaplara bakar, daktilo ile yazılanları okur, yazılanlar çok hoşuna gider bayağı etkilenir. Bunları o yazmış olmalı, ne kadar duygulu şeyler yazmış, ne kadar ince ruhlu birisi diye düşünür. Bugüne kadar tanıdığı erkeklerden çok farklı üstelikte baya yakışıklı ve çekici diye düşünür.
Cevriye içinden kendi kendine ne o adama aşık mı oluyorum yoksa der.
-“Aşık olsam da oda beni sever mi ki?” der.
Böyle düşünceler içinde iken akşam olmak üzeredir adam hala gelmemiştir, adamı merak etmeye başlamıştır. Kendi kendine mırıldanarak
-“İlk defa bir erkeği böyle merak ediyorum, aşk bu mu acaba?” der .
Cevriye bu duygular içinde iken kapı açılır gelen o adamdır. Telaşlı bir şekilde selam verip içeri giren adam valizini çıkarıp eşyalarını içine koymaya başlar.
Cevriye sorar ne o acilen bir yere mi gideceksin nedir bu telaşın,
Adam,
-“Evet gidiyorum bir daha görüşemeyiz belki” der.
Cevriye,
-“Nereye” diye sorar
Adam,
-“Çok uzaklara” diye yanıt verir.
Cevriye,
-“Ya ben ne olacağım” diye sorar.
Adam,
-“Ben bu evin bir aylık kirasını vermiştim istersen bir ay burada kalabilirsin” der.
Adam valizin toplamıştır telaşlı bir şekilde kapıya doğru yönelir.
-“Cevriye ye hoşça kal küçüğüm kendine iyi bak” der ve kapıda çıkıp merdivenlerden hızla inerek sokağa çıkar. Cevriye pencereden adamın arkasından sokaktan kaybolana kadar üzgün gözlerle bakar.
Cevriye hiç bu kadar kendin yalnız hissetmemiştir, hayatında hiç bir erkek kendisini bu kadar etkilememiştir. Böyle kederler içinde akşam yemeği bile yemeden yatağın içine ağlayarak sabahı zor etmiştir…
Cevriye artık iyileştiğini ait olduğu İstanbul sokaklarına geri dönmesi gerektiğini düşünerek evden çıkar. Tarlabaşı’ndan Taksime doğru yürüyüp Emek sinemasın yanındaki kitapçının önünden geçerken gözü gazete başlıklarına takılır.
Gazetenin birinde o adamın kocaman bir resminin görüp tam sayfa: “Vatan Haini Nazım Hikmet Rusya’ya firar etti yazısını okur ve olduğu yere çöküp kalır…
—– —– —–
Fosforlu Cevriye’nin yazarı Suat Derviş bu romanında insan sevgisinin toplum dışına itilmiş bir fahişeyi nasıl değiştirdiğini başarıyla anlatır. Bu romanda asıl merak edilen kişi, eserin ana kahramanı adamdır.
Adı bile bilinmeyen bu gizemli kişi, yeraltında kaçak yaşayan bir devrimci, aranan siyasal bir suçludur. Hayatta kalmak için fahişelik yapan Cevriye’ye hayatında hiçbir erkek, kendisine siz diyen, saygı gösteren bu adam gibi davranmamıştır.
Bazı araştırmacılar bu adamın Nazım Hikmet olduğunu söylese de Zihni Anadol,
-“Hayır, Nazım Hikmet değildi, Reşat Fuat Baraner’di. Olay gerçekti.”
Suat ablanın bizlere söylediği bir gerçektir” demektedir. Olsun ha Nazım olmuş ha Reşat olmuş..
Her gün bir kadınımızın kör bir bıçağa kör bir kurşuna gittiği bu günlerde özlediğimiz bir erkek değil mi?
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder