Özgürleşemeyen toplum / Muhsin YAZICI
Özgür toplum, özgür birey için Osmanlı’dan Cumhuriyet’e pek miras kalmamıştır. Cemaatlerin devletle olan bağını bazı kişiler özgürlük gibi algılar. Oysa bunun özgürlükle uzaktan yakından alakası yoktur.
Toplumun ya da bireyin özgür olması, içerisinde bulunduğu aile, inanç grubu, siyasal oluşumlarda farklı düşündüğünü açıkça ifade edebilmesidir. Tarikatlar içerisinde ‘kul’ anlayışı ile bağlanan kişinin özgür aklını kullanabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Aslında Doğu toplumları İbni Rüşd/İmam Gazali çatışmasının Gazali lehine karara bağlanmasıyla ‘Nakli Bilimler’ (teolojik alan) egemen olmuş ‘Akli Bilim’ (düşünen sorgulayan akıl) geri itilmiştir. Böylece bizim dünyamız Galileo’dan, Descartes’a oradan Kant’a uzanan bilimsel anlayışın tamamen dışında kalmıştır.
Serbestliği özgürlük sanan bir toplum, düşünce özgürlüğünü algılayamaz…
Düşünce özgürlüğünü geliştiremeyen toplum bireyleri yaratıcılığı/girişimciliği hiç tanımamış toplumlardır. Üç kağıtçılığı girişimcilik, beş kağıtçılığı siyaset olarak uygulamaya çalışırlar…
Özgürlük içsel bir şeydir, birey yeni yaşantı deneyimleri yeniden değerlendirip iç çatışma sonucu yeni değerlerin üretimine zemin hazırlar. Serbestlik ise dışarıdan dayatılan kuralların gevşetilmesi ile ortaya çıkar. Eğer özgür bireyler içsel denetim sağlayamazsa serbestlik kısa zamanda üç/beş kâğıtçılara güzel bir zemin hazırlar…
Türk toplumu hiçbir zaman özgür yaşayan, özgür düşünen bir toplum olamadı/olamadı.
Zaman zaman serbestleşme fırsatları yakalayabilmiştir. Bunu da sağ siyaset demagogları çok iyi kullanmışlardır.
Söyleyen ama yapmayan toplum olarak yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü söylediğimizi içselleştirmemiş bireylerin egemen olduğu toplumuz…
Kitap okuyun diyenlerin kitap okumadığı ülkedir burası…
Anneler-babalar, öğretmenler, kaymakamlar, bakanlar, başbakanlar hep bir ağızdan bağırıyoruz; ‘kitap okuyun’…!
16 milyon öğrenci, velileri ile 30 milyon eder, 800 bin öğretmen var, yüzlerce kaymakam, 81 vali, 30 üzerinde bakan, bir başbakan ve bir cumhurbaşkanımız var. Herkes okuyun derken kendisini ayrı tutuyorlar gibi…
Ortada kitap okuyan yok…
Bu ülke yurdum insanı günde 6 saat televizyon izlerken, kitap okumaya ise yılda ancak 6 saat zaman ayırabiliyor.
Bu ülke yurdum insanı, ayda cep telefonu ve iletişim masraflarına 2000 lira ayıran 4 kişilik bir Türk ailesi, kitaba ise ayda değil yılda sadece 25 lira ayırıyor.
Yasaları yapanların yasalara uymadığı ülkede haline geldik.
Yurttaşı koruması gerekenlerin yurttaşın başına bela olduğu ülkede yaşama mücadelesi veriyor yurdum insanı…
Ülkede milyonlarca yurttaş açlık sınırının altında yaşarken milyarlarca dolara mal olan saraylarda yaşamayı övünç hale getiren kültürü oluşturduk…
Yurdum insanı akşama eve ekmek götüremezken, yöneticilerinin büyük saraylarda yaşamasından dolayı gururla dolaştığı günlere kavuştuk…
Yukarıdaki özelliklerimizden dolayı öğrenci sınıfını çöplük hale getir; trafikte kurallara uyan insanlar aptal yerine konar; iş adamı bürokratla birlikte hazineyi yağmalar;
İşin özeti;
Duygularımızı eğitmeden adam olamayız…
Özgür yaşam ve özgür düşünce ortamı oluşturmadığımız sürece soğuk demiri daha çok döveriz…
Duyguları eğitmek için ise sanat üretmek gerekiyor, sporu geliştirmek gerekiyor, özgür düşünceyi geliştirmek gerekiyor…
Vesselam okumak gerekiyor…
Kitap okumak ise Türk halkına yabacı, göçebelik genlerimizi bir türlü yenemedik…
Hala anketlerde bu toplumu sopalı kabadayılar yönetsin diyenlerin oranı yüzde 65’lerde..
Özgür toplum özgür düşünceyi topluma egemen kılmak şimdilik çok ama çok zor, ama zoru başarmak zorundayız…
Yoksa batılı güç odaklarına ‘dalkavukluk’ yapan siyasetçilerden ve iş insanlarından ve sanatçılarından kurtulmamız mümkün değildir.
www.bilimsanatyolu.com
Muhsin YAZICI
Yorum gönder