Lozan Antlaşması: Ulusal Bağımsızlığın Tescili
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde TBMM temsilcileri ile Müttefik devletler arasında imzalanmış olan barış antlaşmasıdır.
Lozan Antlaşması, yeni Türkiye devletinin uluslararası alanda toprak bütünlüğü güçlendiren ve tam bağımsız bir ülke konumunu ilan eden belgedir. Lozan, Milli Mücadelenin askeri zaferlerini perçinlemişti. Savaş meydanında kazanılmış bir zaferin diplomasi alanında taçlandırılmasıydı.
Lozan Antlaşması Nedir?
Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı sırasında alınan bir kararla, barış görüşmeleri için Lozan’da konferans toplanması kararlaştırılmıştı. 20 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan şehrinde başlayan barış görüşmelerine, bir tarafta Türkiye, diğer tarafta da İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmıştır.
Sovyetler Birliği, Gürcistan ve Ukrayna Boğazlar sorunun görüşüldüğü sırada barış görüşmelerine katılmak üzere davet edilmişlerdi. Bulgaristan Adalar Denizi’ne çıkış sorunu görüşüldüğü zaman konferansa katılmıştır.
Belçika ve Portekiz belirli meselelerin görüşülmesinde toplantıya katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ise konferansa bir gözlemci olarak katılmıştır. Lozan görüşmeleri sekiz ay sürdü. Türkiye’nin kesin tavrı, görüşmelerin oldukça zor geçmesine neden olmuştur.
Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin temel kaygısı barış düzenlemelerini uluslararası hukuk ilkelerine dayandırmak olmuştur. Karşısında yer alan devletler ise Sevr Antlaşması’nı esas almayı denemişlerdir.
Müttefiklere göre Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olmuş, ancak Yunanistan’a karşı bir üstünlük elde etmişti.
Onlar için Lozan, gecikmiş bir Dünya Savaşı barış antlaşmasıydı. Ankara için ise Milli Mücadele bir bağımsızlık savaşıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından çok şey değişmiş, sadece Yunanistan’a karşı değil, tüm Batı’ya karşı bir zafer elde edilmişti.
İtilaf Devletlerinin Lozan Konferansı’na İstanbul ve Ankara Hükümetlerini Birlikte Davet Etmesi
Lozan Konferansı’na aslında İstanbul ve Ankara hükümetleri ayrı ayır davet edilmişlerdi. Bu, “böl ve hükmet” düşüncesinin sonucuydu. Müttefiklere göre konferans, Sevr Antlaşması’nın sadece bir düzeltilmesi olacaktı.
Bu yüzden yeni antlaşmayı Osmanlı Hükümeti’nin de imzalaması gerekiyordu. Düşünceleri Türk heyeti arasında görüş ayrılığı çıkarmak ve isteklerini kolayca elde etmekti. Fakat buna fırsat verilmedi.
Mustafa Kemal Paşa krizden kurtulmanın tek çaresini Saltanatın Kaldırılması buldu. TBMM, 1 Kasım 1922 tarihinde aldığı bir karar ile saltanat ve hilafeti birbirinden ayırarak saltanatı kaldırmıştır. Alınan bu kararla Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki varlığı son bulmuştur.
Böylece TBMM Hükümeti Lozan Konferansı’na Türk milletinin gerçek ve tek temsilcisi olarak katılmış ve Türk devletini temsil etmiştir. Bu karar üzerine Müttefikler, Ankara Hükümeti’nin konferansa katılmasını kabul etmek durumunda kalmışlardı.
Lozan Antlaşmasında Türkiye’yi Temsil Eden Heyet
Saltanatın kaldırmasından sonra, konferansta Türkiye’yi temsil edecek heyetin seçilmesi önemli bir konu olarak ortaya çıkmıştı. Her şeyden önce, Osmanlı Devleti’ni yabancı devletlere verdiği tavizlerle ayakta tutmaya çalışan diplomatların heyette yer almaması gerekiyordu.
Bu yüzden Mustafa Kemal Paşa Lozan Antlaşması’nda Türkiye’yi temsil edecek heyeti ve bu heyetin başkanını şahsen seçmeyi uygun görmüştü. Mustafa Kemal Paşa, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndaki başarılı olmasından dolayı, Türkiye’yi İsmet Paşa’nın temsil etmesini istiyordu.
Çok ıstırap çektik, çok kan akıttık; bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz. İsmet İnönü
Lozan Konferansı’nda Türk devletini temsil edecek kişiler şu isimlerden oluşmuştur:
- İsmet İnönü (Dışişleri Bakanı)
- Hasan Saka (Maliye eski Vekili Trabzon Mebusu)
- Dr. Rıza Nur (Sağlık Bakanı)
Lozan Antlaşmasına Katılan Ülkeler
Lozan Barış Konferansı görüşmeleri 20 Kasım 1922’de başladı. 4 Şubat 1923 ile 23 Nisan 1923 arası kesintiye uğrayan barış görüşmeleri, 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile son buldu.
Lozan’da bir tarafta Türkiye diğer tarafta Müttefik diye adlandırılan devletler yer aldı. Konferansa katılan Müttefik devletler şunlardır:
- İngiltere
- Fransa
- İtalya
- Japonya
- Yunanistan
- Romanya
- Sırp-Hırvat-Sloven Devleti (Yugoslavya)
- Sovyet Rusya
- Ukrayna
- Gürcistan
- Amerika Birleşik Devletleri
- Bulgaristan
- Belçika
- Portekiz
Lozan Konferansında Boğazlar İle İlgili Konularda Oturuma Katılan Devletler
Türkiye’nin isteği üzerine, Boğazlar’la ilgili maddelerin görüşülmesi sırasında hazır bulunmak üzere Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan Lozan Konferansı’na davet edilmişlerdi.
Lozan Konferansında Adalar Denizi İle Konuda Oturuma Davet Edilen Ülke
Bulgaristan’ın Adalar Denizi’ne çıkış sorunu görüşüldüğü sırada konferansta temsilci bulundurması uygun görüldü.
Lozan Konferansında Kapitülasyonlar ve Borçlar Konusunda Katılan Devletler
Belçika ve Portekiz konferansın kapitülasyonlar ve Osmanlı Devleti’nden geriye kalan borçların görüşülmesi sırasında konferansa temsilci gönderdiler.
Yugoslav Delegeler, Lozan Antlaşmasını İmzalamamışlardır !!!
Lozan Antlaşması Kaç Maddeden Oluşmaktadır?
Lozan Antlaşması, 5 bölümden, 143 maddeden oluşmaktadır. Antlaşmanın belli başlı kısımları şöyle açıklanabilir:
- Sınır, vatandaşlık ve azınlıklara ait olan kararlar (Birinci Bölüm)
- Mali kararlar (İkinci Bölüm)
- İktisadi kararlar (Üçüncü Bölüm)
- Taşıt yolları, sağlık işleri ve iletişim hatları ile ilgili kararlar (Dördüncü Bölüm)
- Savaş tutsakları, mezarlıklar ve genel hükümler (Beşinci Bölüm)
İsmet İnönü barış konferansında savunacakları temel ilkenin Misak-ı Milli ile açıklamıştır. Lozan Barış Konferansında, Misak-ı Milli bizim bizim hareket hattımızın esasını teşkil etmiştir.
Lozan Antlaşması Maddeleri
Sekiz ay süren konferans karşılıklı çıkarlara çözüm aramakla geçmiştir. İngiltere, Musul ve Boğazlar’ın statüsünde hassas davrandı. Fransa, borçları ve kapitülasyonları düşündü. İtalya kapitülasyonlar, adalar ve kabotaj konularında lehine sonuç elde etmeye çalıştı.
Türkiye’nin davet ettiği Sovyet Rusya, Boğazlar’ın tamamen Türk kontrolüne bırakılmasını, Karadeniz’e sahili olmayan ülkelerin gemilerine kapalı tutulmasını savundu. Lozan görüşmelerinde Türk-Yunan ilişkilerinde de yeni bir dönem başladı. Yunanistan’ın Anadolu politikası hüsranla sonuçlanmıştı.
Lozan’da çözümlenecek konular başlıca 3 konuda ele alınmıştır. Bu konuların her biri ayrı ayrı komisyonlarda tartışılmış ve karara bağlanmıştı. Antlaşmanın belli başlı maddeleri şöyle açıklanabilir:
- Sınırlar
- Kapitülasyonlar
- Azınlıklar
- Savaş Tazminatı
- Osmanlı Borçları
- Boğazlar Meselesi
Suriye Sınırı
Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’nda belirlenen sınır aynen kabul edilmiştir. Bilindiği üzere Hatay meselesi Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’na göre özel bir statüye tabii olacaktı. Osmanlı topraklarından ayrılan Suriye ise kendisi yaşayacak duruma gelinceye dek bir devletin himayesinde bulunacaktı.
Suriye’de bulunan Osman Gazi’nin büyük babası Süleyman Şah’ın, Caber kalesindeki mezarı, Türk toprağı kabul edilecek, burada Türk askeri ve Türk bayrağı dalgalanacaktı.
Irak Sınırı
Lozan Konferansı’nda Türk-Irak sınırı tartışılırken, Türkiye, Musul ve Süleymaniye bölgelerinin, Türk olması nedeni ile Türkiye sınırları içinde kalmasını ısrarla savunmuştu. İngiltere ise, Musul’un Irak sınırları içinde kalmasında ısrar etti.
Türkiye’nin bölgede yapılmasını istediği halkoylaması da İngiltere tarafından kabul edilmedi. Musul sorununda bir çözüme varılamaması, barışı uzatacağından bu konunun çözümü Konferansın sonuna bırakıldı.
Sonuçta, Musul meselesinin dokuz ay içinde Türkiye ile İngiltere arasında çözüme kavuşturulması kararı verildi. Dokuz ay içinde sorun çözülemezse, anlaşmazlık, Milletler Cemiyeti’ne götürülecekti.
Türkiye, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Musul sorunu için Milletler Cemiyetine başvurmuş fakat karar Türk devletinin aleyhine çıkmıştır. 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul sınırlarımız dışında kalacaktır.
Türkiye İngiltere’nin elinde bulunan Mısır, Irak, Sudan ve Kıbrıs adası üzerindeki egemenlik haklarından, İngiltere lehine vazgeçecekti.
Batı Sınırı
Bu sınır Misak-ı Milli’de tespit edilen şekliyle belirlenmeye çalışılmıştır. Ancak, Batı Trakya’nın elden çıkması önlenememiştir. Türkiye, Batı Trakya için halk oylamasına başvurulmasını talep etmiştir. Yunanistan bu talebi kabul etmemiştir.
Yunanılar Batı Trakya’yı Türklerden değil, II. Balkan Savaşı’nda savaşarak elde ettiğini ileri sürmüştür. Türkiye’nin halk oylaması talebine karşı, İtilaf Devletleri ile Yugoslavya ve Romanya’da karşı çıkarak, Yunanistan’ı desteklemişlerdir. Sonuçta Meriç nehrinin akım yolu sınır olarak kabul edilmiştir.
Karaağaç ve civarı, Yunanistan tarafından savaş tazminatı olarak Türkiye’ye verilmiş, Gökçeada ve Bozcaada Türkiye’ye iade edilmiştir. Yunan işgali altında bulunan Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya adaları Yunanistan’a bırakılmıştır.
İtalya’nın işgali altında bulunan Rodos adası dahil ve on iki ada ve bunlara bağlı olan adacıklar ile Meis adası İtalya’ya terk edilmiştir. İtalya 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Meis adası ile birlikte, bu adaları Yunanistan’a vermiştir.
Kapitülasyonlar
Lozan görüşmelerinin en zor geçen bölümlerinden birisini kapitülasyonlar meselesi oluşturmuştur. Çünkü Ankara’ya bu verilecek ödün örnek oluşturabilir, diğer coğrafyalarda, sömürgelerde başkaldırmaya neden olabilirdi.
Kapitülasyonlar esas itibariyle, bir ülkenin yabancı devlet vatandaşlarına tanınan ayrıcalıktı. Osmanlı Devleti’nde kapitülasyonlar zaman içinde Batılı ülkeler lehine tek taraflı olarak tanınan ayrıcalıklar rejimi olarak gelişmişti.
Kapitülasyonların devam etmesi için en büyük itirazı Japon Delegesi Hayachi yapmıştır. Aslında Japonlar uzun yıllar boyu Kapitülasyonlar ile idare edilmişlerdir.
19. yüzyılın yarısında kapitülasyonlara ek olarak ticaret anlaşmaları ile yabancılara Osmanlı topraklarında ticaret özgürlüğü tanınmış ve ülke ekonomisi temelden sarsılmıştı. 1 Ekim 1914’de Osmanlı Devleti kapitülasyonları kaldırma kararını açıklamış, ancak Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından sonra bunlar genişleyerek devam etmiştir.
Lozan Antlaşması ile adli, mali, ekonomik ve idari alanlarda uzun yıllardır devam eden kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı kurumlar da, belli bir süre sonra Türk kanunlarına kayıtsız olarak uymuşlardır.
Kabotaj Hakkı
Türk limanları arasındaki deniz taşımacılığı Türk vatandaşlarına tanındı. Bu düzenleme bir anlamda, Osmanlı’nın son dönemdeki “bağımlılık” senaryolarının sona ermesi anlamına geliyordu. Bundan böyle idari, adli, iktisadi, mali , kültürel ve dini alanlarda ülke yönetimine ait tüm kararlar Türk makamları tarafından alınacaktı.
Kabotaj, bir devletin kendi limanlarına tanıdığı ayrıcalıktır.
Azınlıklar
Azınlıklar konusu Lozan görüşmelerinde büyük tartışmalara sahne olmuştu. Türkiye bu sorunun çözümünde Milletler Cemiyeti kararlarına hareket edilmesini savunuyordu. Türkiye bütün ülkelerin kendi topraklarında azınlıklara uyguladığı hakları aynen uygulayacaktı.
Ayrıcalıklı bir durum ve herhangi bir denetim kabul edilmeyecekti. Özellikle İngilizler, azınlıklar konusuna dikkat çekiyordu. Ermenilere Doğu Anadolu’da toprak verilmesi bunların başında geliyordu.
Lozan Antlaşması ile bütün azınlıkların Türk vatandaşı olduğu kabul edilmiştir. Doğu Trakya ve Anadolu’daki Rumlarla, Yunanistan’daki Türkler karşılıklı olarak yer değiştirecekti. Batı ülkelerinin baskısıyla İstanbul’da yaşayan Rumlarla Batı Trakya’da yaşayan Türkler mübadele dışı bırakıldı.
Türkiye azınlıklar meselesini yasal yollarla çözüme kavuşturmakla büyük başarı elde etti. Anadolu’nun Türk vatanı durumuna gelmesinin Cumhuriyetle sağlandığını göstermesi açısından azınlıklar konusu oldukça önemlidir.
Savaş Tazminatı
Birinci Dünya Savaşı’ndan dolayı istenilen tazminattan, bir şey ödenmeden vazgeçilmesi sağlanmıştır. Yunanistan ise, Batı Anadolu’yu işgal etmesinden dolayı Türkiye’ye büyük zarar verdiğini kabul etmiştir.
Yunanistan, ekonomik açıdan güçsüz durumda olması nedeni ile savaş tazminatı karşılığında Karaağaç ve bölgesini Türk devletine bırakmıştır.
Osmanlı Borçları
Osmanlı Devleti’nin borçları konusu Lozan Konferansı’nın gündemini çok fazla meşgul etmiştir. Mali sorunları borç almak şekliyle çözmek 1854 senesinden itibaren geleneksel Osmanlı politikası durumuna gelmişti.
Dış borç alımına Kırım Savaşı ile başlanmış, ilerleyen zamanlarda dış borçları ödemek için yeni borçlanma yoluna gidilmişti. Yapılan her yeni borçlanmaya karşılık devletin bir gelir kaynağı teminat olarak gösterildiğinden, ülkenin gelir kaynaklarında yabancı denetimi artmıştır.
En sonunda Duyun-u Umumiye ve Tütün Rejisi İdaresi kurularak devletin gelir yönetimi yabancı idaresine terk edilmiştir. Vadesi dolan borçlar, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ile ortaya çıkan yeni devletlere paylaştırılmıştır.
Türkiye kalan borcun ödenmesi ise, eşit taksitlere bağlanmıştır. Borçların altın veya Sterlin olarak ödenmesi karşısında bunu Türkiye kabul etmemiştir. Türk devletine kalan borç taksitlerinin Türk parası ya da Fransız Frangı olarak ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Türkiye, Osmanlı Devleti’nden devralınan toplam 160 milyon lira borcun 107 küsur milyon lirasını yüklendi.
Boğazlar Meselesi
Boğazlar sorunu Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün zayıflaması ile ortaya çıkmıştı. İlk kez 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkının sınırlanması kabul edilmişti. 1841 tarihinde Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar konusunda olumsuz gelişme yaşanmıştı.
Bu sözleşme ile Boğazların denetimi Osmanlı Devleti’nin egemenlik alanından çıkmış ve uluslararası bir duruma getirilmişti. Sevr Antlaşması ile Boğazlarla ilgili düzenlemeyi Boğazlar komisyonu üstlenmişti. Bunun yanında Boğazlar silahdan arındırılacaktı.
Boğazlar sorunu Lozan Antlaşması’nın en önemli konularından birini oluşturmuştur. Lozan Konferansı’nda Boğazlar’la ilgili geçici olarak şu çözüm yolu alınmıştır:
- Barış zamanlarında Boğazlar’dan geçiş serbest olacak.
- Savaş zamanı Türkiye tarafsız bir durumdaysa, geçiş yine serbest olacak.
- Türkiye savaşın taraflarından birisi ise tarafsız gemilere ve uçaklara, düşmana yardım etmemek şartı ile geçiş serbest olacak.
- Düşman gemileri ve uçakları ile ilgili olarak, Türkiye istediği kararı verebilecek.
- Barış zamanında, Karadeniz’e geçişte, Karadeniz’e sınır olan devletlerden en güçlü donanmaya sahip olandan daha fazla gemi ve uçak geçmeyecek.
- Boğazların savunulması Birleşmiş Milletler’in kontrolünde olacak.
- Boğazlar’ın her iki yakası silahtan arındırlacak.
- Geçişleri düzenlemek için milletlerarası bir kurul oluşturulacak.
Boğazlar konusu ileride Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile tekrar ele alınmış ve 1936 tarihinde Türkiye’nin istediği gibi çözüme kavuşturulmuştur.
Lozan Antlaşması’nda Çözülemeyen Konular
Musul, borçlar ve Yunanlılarla halk değişimi konuları Lozan Antlaşması’nda çözümlenemeyen üç temel konu olarak ileriye atılmıştır. Bu durum, Ankara Hükümeti’nin de işine gelmiştir. Türk ordusu on yılı uzun bir süredir savaşmış, yorgun düşmüştür.
Ancak kalıcı bir barış antlaşması ile Ankara yeni bir ulus devlet kuruculuğuna başlayabilecekti. Lozan Antlaşması, Cumhuriyetin kuruluşuna ortam hazırladığı gibi gerçekçi bir dış politikanın ilk örneğini oluşturmuştur.
Musul Sorunu
Lozan Konferansı’nda Türk-Irak sınırı meselesi gündeme geldiğine, Türkiye, Musul ve Süleymaniye’de halkın çoğunluğunun Türk olması nedeniyle, bu bölgelerin Türk sınırı içinde kalmasını ileri sürmüştür.
İngiltere Irak adına mandater devlet olarak, bu talebe itiraz etmişti. Sorunun çözülmemesi üzerine meselenin dokuz ay içinde bir sonuca bağlanması Türk- İngiliz görüşmelerine bırakılmıştı. Bu görüşmeler 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da başladı ve 5 Haziran 1924’e kadar devam etti.
İstanbul’da yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması ve özellikle Türkiye’nin kararlı duruşu üzerine İngiltere, Türk-Irak sınırında olayları kışkırtıp bu bölgede karışıklık yaratmaya başlamıştır. Bu durum iki ülke ilişkilerinde gerilime neden olmuştur.
Lozan Antlaşma’na göre ikili görüşmelerden bir sonuç alınamazsa, konu Milletler Cemiyeti’ne havale edilecekti. Milletler Cemiyeti 1924 Eylül ayında konuyu gündemine almıştır. Konu ile ilgili Milletler Cemiyeti bir komisyon oluşturmuştur.
Komisyonun hazırladığı rapora göre Musul’un Irak’ta kalması gerektiği ve halk oylamasına gerek olmadığı açıklanmıştır. Milletler Cemiyeti’de komisyonun raporunu aynen kabul etmiştir. Komisyon raporu Hakkari’yi Türkiye’ye bırakmıştır.
Milletler Cemiyeti’nin Musul kararı Türkiye’de tepki ile karşılanmış ve İngiliz aleyhtarlığı kuvvetlenmiştir. Fakat Türk hükümeti daha fazla ileriye gidememiştir. Çünkü uzun yıllardan beri savaşan ordu yorulmuş ve tekrar savaşı göze almakta kolay değildi.
İçeride İngilizler tarafından başlatılan Şeyh Sait isyanı ve ekonomik ve sosyal sorunlar bu kararın alınmasında etkili olmuştur. Bu nedenle 5 Haziran 1926’da İngiltere ile imzalanan antlaşma sonucu Milletler Cemiyeti’nin kararı kabul edilmiştir.
Fransa İle Yaşanan Sorunlar
Milli Mücadele Dönemi’nde Sakarya Meydan Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra Türkiye ile Fransa arasında imzalanmış olan 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile taraflar arasında bir yakınlaşma başlamıştır. Fakat bu durum Fransa’nın Lozan görüşmelerindeki tavrı nedeniyle uzun sürmemiştir.
Çünkü, Lozan Konferansı’nda her türlü iktisadi ve siyasi imtiyazların kaldırılması için çalışan Türk heyetinin karşısına kapitülasyonların en ateşli savunucusu olarak Fransız heyeti çıkmıştır.
Müttefikler arasında Osmanlı borçları ve Türkiye’deki yatırımlar konusunda Türk tezlerine karşı direnen başlıca devlet Fransa idi. Fransızların Lozan’daki bu tutumu, Türk kamuoyunda olumsuz karşılanmış ve Ankara Antlaşması’nın gerçekleştirdiği yakınlaşmayı bir dereceye kadar bozmuştur.
Fransa, çıkarları söz konusu olunca, diğer Batılı ülkelerde iş birliği yapmaktan kaçınmamış ve bu nedenle de Türk hükümeti nezdinde bir güven sorunu yaratmıştır.
Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Türkiye ile Fransa arasında yaşanan sorunlar başlıca şunlardır:
- Türkiye-Suriye Sınır Anlaşmazlığı
- Türkiye’de bulunan Fransız okulları meselesi
- Osmanlı borçlarının tasfiyesi problemi
- Adana-Mersin demiryolunun satın alınması meselesi
Türkiye-Suriye Sınır Anlaşmazlık Sorunu
Fransa ile öncelikli mesele, Türkiye-Suriye sınırının çizilmesi idi. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’na göre, antlaşmanın imzalanmasından bir ay sonra, Türkiye-Suriye sınırını belirlemek üzere bir komisyon oluşturulacaktı.
Karma komisyon ancak 1926 Eylül ayından oluşturulabilmiş ve sınırın çizilmesinde anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır.
1923’ten sonra Lozan Antlaşması’na uygun davranan Fransız hükümeti, Suriye ile sınır meselesinde Türkiye’den tavizler koparmak istemiştir. Bir bölüm topraklar üzerinde taraflar karşılıklı olarak görüşlerini sunmuşlardır.
Bunun üzerine Türk ve Fransız hükümetleri doğrudan diplomatik görüşmelere başlayarak, 18 Şubat 1926’da bu soruna bir son vermişlerdir.
Lozan’dan sonra, 1926’da Türkiye ile Fransa arasında imzalanan ilk sözleşme olan ve “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması ” başlığını taşıyan bu belgede, Türkiye-Suriye sınır meselesi ile birlikte Türkiye ile Fransa arasındaki genel ilişkilerde de ele alınmıştır.
Buna göre taraflar aralarındaki sorunlarını barışçı politikalarla çözecekler ve taraflardan birine saldırı durumunda, diğeri tarafsız kalacaktır. Bu antlaşmanın imzalanması iki buçuk ay gecikmiştir. Fransa antlaşmayı hemen imzalamaya yanaşmamıştır.
Türkiye ile İngiltere arasında yaşanan Musul sorununun çözülmesini beklemiştir. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin kararını kabul ettiğini açıkladıktan sonra, Fransa Sözleşmeyi 30 Mayıs 1926’da imzalamıştır.
Türkiye’de Bulunan Fransız Okulları Meselesi
Türk-Fransız ilişkilerinde çözülmesi gereken ikinci mesele, Türkiye’de bulunan Yabancı Okullar konusu olmuştur.
Türk hükümeti bir yönetmelik hazırlayarak bu okullarla, diğer yabancı okullarda okutulan, Tarih ve Coğrafya gibi derslerin Türk öğretmenleri tarafından ve Türkçe olarak okutulması ilkesini kabul etmiştir. Bu okulları koruyan devletler tarafından olduğu gibi, okul idareleri tarafından da bu yönetmelik tepkiyle karşılanmıştı.
Yabancı okullar ile ilgili yayınlanan bu yönetmelik sonucunda, Türkiye ile Fransa arasında yeni bir sorunun ortaya çıkmış oldu. Böylelikle Türkiye ile Fransa arasındaki yabancı okullar sorunu 1923 yılı sonlarından 1924 yılı bahar aylarına kadar özellikle Türk kamuoyunun başlıca meselelerinden biri haline geldi.
Bu arada Fransa’da seçimlerinin yapılmasının ardından Türk Devrimi’ne sempatiyle yaklaşan Herriot kabinesinin teşkiliyle, Lozan Antlaşması Fransız Meclisi’nde onaylanmıştı. Sonuçta Ankara’nın isteği doğrultusunda bir uzlaşmaya varılarak okullar sorunu çözülmüştü. Böylelikle önemli bir sorun daha Türk diplomasisinin başarısıyla sonuca bağlanmış oldu.
Osmanlı Borçlarının Tasfiyesi Meselesi
Bu mesele zorlu görüşmelerin yaşanmasına neden olmuştur. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, en fazla Fransız Devleti’nden borç almıştı. Lozan Konferansı’nda borçların ödeme şeklinin borçlu olunan ülke ile Türkiye arasında görüşülmesine karar verilmişti.
Aslında Osmanlı borçları konusu sadece Fransa’yı değil, başka ülkeleri de ilgilendiriyordu. Fakat Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndan almış olduğu imtiyazlarla elde ettiği ticari ve iktisadi imkanlar, iki ülke arasında çok geniş bir ekonomi ilişkisine fırsat vermişti.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan alacaklı devletler arasında Fransa en önde geliyordu. Osmanlı borçlarının tasfiyesi konusu Lozan’da tamamen çözülemeyince, sorun daha sonra yeniden görüşülmüş ve en sonuda 13 Haziran 1928’de çözüm sağlanmıştır.
Fakat 1929 dünya ekonomik krizi Türkiye’yi de zor durumda bırakmış ve ödeme güçlüğü yaşanmasına neden olmuştur.
Düyun-ı Umumiye hamilleriyle Türkiye arasında yeniden gündeme gelen anlaşmazlıklar, anlaşmanın uygulanamayacağını gösterince, taraflar arasındaki görüşmeler Ankara ve Paris’te yeniden başlamıştı.
Böylelikle, Osmanlı borçlarının tasfiyesi konusunda 1928 tarihli anlaşmanın uygulanmasında sorunlar çıkınca, Türk-Fransız ilişkileri tekrardan sıkıntıya girmiş oldu. 22 Nisan 1933’de Paris’te yeni borç sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme Türkiye’nin daha lehine olmuştur.
Adana-Mersin Demiryolunun Satın Alınması
Borçlar konusunun hemen ardından, Fransa ile Adana-Mersin demiryolunun satın alınması meselesi ortaya çıkmıştır. Türkiye Kapitülasyonları tamamen temizlemek amacıyla, 1929’da çıkartmış olduğu bir kanunla, Fransızlar tarafından işletilen Adana-Mersin demiryolunu satın almak istemiştir.
Türkiye’nin bu talebine Fransızlar karşı çıkmıştır. Fransa ile Türkiye’nin yeni durumunu bir türlü anlamak istemiyordu. Ancak Fransa sorunu fazla uzatmamış ve Haziran 1929’da yapılan bir anlaşma ile demiryolu Türkiye’ye teslim edilmiştir.
Türkiye ile Yunanistan Arasında Yaşanan Halk Değişimi Meselesi
Lozan Antlaşması’nda Türkiye’de kalan Rumlarla, Yunanistan’da kalan Türklerin yer değişimi için bir sözleşme imzalanmıştı. Bu sözleşme ile karşılıklı nüfus değişimi gerçekleşecekti. Sadece 30 Ekim 1918’den önce İstanbul’da bulunan Rumlarla Batı Trakya Türkleri bunun dışında tutulacaktı.
İstanbul’da mümkün olduğu kadar fazla Rum bırakmak isteyen Yunanistan 30 Ekim 1918’den önce İstanbul’da bulunan tüm Rumların yerleşmiş sayılmasını istiyordu. Türkiye ise yerleşmiş deyiminin Türk kanunlarına göre belirlenmesini talep ediyordu.
Sorun Milletler Cemiyeti’ne havale edildi. Fakat orada da sorunun çözülememesi üzere iki ülke arasında gerginlik ortaya çıktı. Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerinin mallarına el koymasına karşılık Türkiye’nin de İstanbul’da bulunan Rumların mallarına el koyması krizi tırmandırdı.
Sorun devam edince iki ülke de olayı siyasal bir anlaşma ile çözme yoluna gitti. 1 Aralık 1926’da bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile halk değişimi konusu büyük ölçüde aşıldı. Ancak yine bazı sorunlar çıkmış ve ilişkiler yeniden gerilmiştir.
İki devlet arasında halk değişimini yeni esaslara göre düzenleyen 30 Haziran 1930 tarihli Antlaşma imzalanmıştır. Buna göre yerleşim tarihleri ve doğum yerleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinini tamamı “yerleşmiş” kapsamının içine alınmıştır.
Ayrıca iki devletin azınlıklarına ait malları meselesinde de düzenlemeler yapılmıştır. Bu şekilde Yunanistan ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık çözüme kavuşturulmuştur.
Lozan Antlaşması Tarafları ve İmzacıları
Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 ile 24 Temmuz 1923 arasında toplam 8 ay sürmüştür. Lozan Antlaşması, görüşmelerin yapıldığı İsviçre’nin Lozan kentinde 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır. Antlaşmaya imzacı olan devletler ve onların adına imzalayan temsilciler şunlardır:
- İngiltere (Horace RUMBOLD)
- Fransa (Maurice Cesar Joseph PELLE)
- İtalya (Marki Camille GARRONİ)
- İtalya (Jules MONTAGNA)
- Japonya (Kentaro OTCHIAI)
- Yunanistan (Elefterios VENİZELOS)
- Yunanistan (Dimitri KAKLAMANOS)
- Romanya (Constantin DİAMANDY)
- Romanya (Constantin CONTZESCO)
- Sırp-Hırvat ve Sloven Krallığı (Dr. Miloutine YOVANOVİTCH)
- Türkiye (İsmet İnönü)
- Türkiye (Dr. Rıza Nur Bey)
- Türkiye (Hasan Saka)
Lozan Antlaşması Ne Zaman İmzalandı?
Lozan Antlaşması ile ona bağlı sözleşme, protokol ve bildiriler 24 Temmuz 1923 günü imzalandı. İmza töreni Lozan’da Rumini Sarayı’nın büyük salonunda gerçekleşti. İlk imzayı saat 15.09’da Türk Başdelegesi İsmet Paşa attı.
İsmet Paşa’yı, öteki Türk delegeleri Sinop Mebusu Rıza Nur ile Trabzon Mebusu Hasan (Saka) Beyler izlediler. Tüm delegelerin imza atma işlemi kır beş dakika sürdü.
Lozan Antlaşması Ne Zaman Yürüklüğe Girdi?
24 Temmuz 1923’de, Lozan’da imza edilen antlaşma metni, 24 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylandı. Bu arada Lozan Antlaşması’nın onaylanmasına ait dört kanun için yapılan açık oylamanın sonucu alındı.
Oy kullanan 227 vekilden 14’ü kırmızı yani ret oyu verdi. Böylece; 213 vekilin beyaz beyaz yani kabul oyu ile Lozan Antlaşması’nın onaylanmasını isteyen tasarılar kanunlaştı. Okunan önergeler de okunup oylama töreni tamamlandı.
6 Ağustos 1924 tarihinde Lozan Konferansı’na katılan tüm tarafların onaylamasıyla Lozan Antlaşması yürürlüğe girdi.
Lozan Antlaşması Orijinal (Özgün) Metni Nerede
Lozan Antlaşması’nın orijinali, antlaşmanın 143. maddesi uyarınca, Paris’te Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivinde korunmaktadır.
Lozan Antlaşması Önemi
Lozan Antlaşması, yeni Türkiye devletinin uluslararası alanda toprak bütünlüğünü güçlendiren ve tam bağımsız bir ülke konumunu ilan belgedir. Tam bağımsızlık Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyaya Lozan Antlaşması ile kabul ettirilmiştir.
Lozan, Milli Mücadele’nin askeri zaferlerini sağlamlaştırmıştır. Savaş alanında kazanılmış bir zaferin diplomasi alanında taçlandırılmasıdır. Dünya Savaşı Almanya’nın liderliğindeki İttifak ülkelerinin yenilgisiyle son bulmuştu.
1919-1920 arası Paris antlaşmaları mağlup devletlere altından kalkamayacakları ağır koşullar getirmişti. Bu antlaşmalar arasında en acımasız olanı Sevr Antlaşması idi. 600 seneyi aşkın Avrupa’ya meydan okumuş olan bir devlet tarihten siliniyor ve bir eyalat düzeyine getiriliyordu.
İmparatorların çöktüğü bir dönemde Anadolu’da yeni bir ulus doğuyor ve bu ulus 24 Temmuz 1923’te imzalandığı Lozan Antlaşması’yla uluslararası dünyada yerini alıyordu. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Antlaşması’dır.
Lozan Antlaşması Türkiye’nin sorunlarının çözümünde önemli bir aşamadır. Çözülemeyen Musul ve Boğazlar meselesi gibi konular sonraya bırakılmıştır. İtilaf Devletleri karşılarında kararlı ve kendine güvenen bir ülke bulmuşlarıdır. Bu durum onları şaşırtmıştır.
Türkiye’de, uluslararası ilişkiler açıdan çok önemli olan Lozan Antlaşması’nın içerdiği hükümleri tartışanlar vardır. Türkiye’nin bu antlaşmayı daha iyi koşullarda imzalayabileceğini ileri sürenler bulunmaktadır.
Dünyada çok az antlaşma vardır ki maddeleri bir devlet tarafından tek taraflı belirlenmiş olsun. Lozan Antlaşması’nın başarısının en başta gelen nedeni hayalci değil gerçekçi olmasıdır. Bunun daha iyi görülmesi için Lozan öncesi Türkiye’nin durumuna daha iyi bakmak gerekir.
Lozan Antlaşması Türk Devleti’nin Kuruluş Belgesidir.
KAYNAKÇA
- Ali Naci Karacan Lozan Türkiye İş Bankası Yayınları
- Lozan Antlaşması – Vikipedi
- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I. Cilt – Atatürk Araştırma Merkezi
- Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş Belgesi Sevr Antlaşması Mondros Bırakışması İlgili Belgeler – Seha L. Meray, Osman Olcay
- Türkiye Cumhuriyeti – Mahmut GOLOĞLU
Kaynak: https://derliyo.com/lozan-antlasmasi/
www.bilimsanatyolu.com
Yorum gönder